10 Şubat 2014 Pazartesi

'Suriye’yi kaybetmemek için Şam’a asker diye Mevlevîler’i göndermiştik'

'Suriye’yi kaybetmemek için Şam’a asker diye Mevlevîler’i göndermiştik'
Murat Bardakçı yazdı
Birinci Dünya Savaşı’nın en hüzünlü hadiselerinden biri, askerin manevî hislerini arttırıp daha fazla cesaret vermek maksadıyla kurulan Mevlevî ve Bektaşî alayları idi. 1915’te binden fazla Mevlevî dervişi üniforma giydirilerek Şam’a, Bektaşî dervişleri de Kafkas cephesine gönderilmiş ama 1918’de yaşanan bozgundan sonra dervişlerin çoğundan bir daha haber alınamamıştı.
Türkiye ve dünya günlerden buyana merak içinde bekliyor: Suriye’ye müdahale yapılacak mı, yapılmayacak mı? Esed kalıcı mı, gidici mi? Gitmeyecek ise müdahale yapılıp da ne olacak? Şayet kalacak ise bundan sonra neler yaşanacak? Ve daha dünya kadar soru... Dünya gündeminin ilk sırasında bulunan Şam’ı, biz Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, 1 Ekim 1918’de İngilizler’e terketmek zorunda kalmıştık. 402 sene boyunca toprağımız olan ve İstanbul’dan giden valilerin idare ettiği Suriye vilâyeti o hafta elimizden tamamen çıkmış; önce İngiliz, sonra da Fransız hâkimiyeti altına girmiş, Suriye’den ayrılan topraklarda “Lübnan” diye yeni bir devlet daha kurulmuş ama bağımsızlığın elde edilmesinin ardından bölgede sükûn ve huzur hiçbir zaman vârolmamıştı...
MEVLEVÎ VE BEKTAŞÎ ALAYLARI
Dünya Savaşı sırasında Suriye’yi ve Şam’ı elimizden geldiği ve gücümüz yettiği kadar savunmaya çalışmış ve askerî imkânların tükenmeye başladığını görünce, dünya askerlik tarihinde örneği olmayan bir yola başvurmuştuk: Suriye ile Filistin’deki birliklerin kumandanı olan Cemal Paşa evliyanın kendisine yardım edeceğini düşünmüş, en büyük yardımın Mevlânâ’dan geleceğini hayâl etmiş, Mevlevî tekkelerindeki dervişleri asker yaparak Suriye’ye göndermiş, hattâ bazı Bektaşî tekkelerinden gönüllü gelen ve “Mücahidîn-i Bektaşî Alayı” ismi verilen bir başka birlik de Kafkas Cephesi’ne yollanmıştı...
Resmî adı “Mevlevi Mücahidin Alayı” olan Mevlevî birliği, “Konya Çelebisi”nin yani Mevlânâ’nın soyundan gelen ve Mevlevî tarikatinin en üst makamında bulunan Veled Çelebi’nin Cemal Paşa ile görüşmesinin ardından hayata geçirildi. İmparatorluğun dört bir yanındaki tekkelerin mensuplarına teşkil edilecek alaya gönüllü olarak katılmaları için çağrılar yapıldı; dervişlere onbaşı ve çavuş, şeyhlere de subay rütbeleri dağıtıldı.
Veled Çelebi alay kumandanı, Yenikapı Mevlevihanesi’nin şeyhi Abdülbaki Efendi de binbaşı rütbesi ile kumandan yardımcısı yapıldılar ve kendisi de Mevlevî olan zamanın hükümdarı Sultan Reşad, alaya sancak ile kılıç verdi. İstanbul’dan dualarla ve törenlerle yola çıkan Mevlevî Alayı’na Konya’da daha başka Mevlevî şeyhleri ile dervişler, hattâ Kadirî ve Rıfaî dervişleri de katıldı ve Konya’dan 26 Şubat 1915’te ayrılan Mevlevîler önce Şam’a gittiler, oradan Cebel-i Lübnan’a geçip kendileri için hazırlanan karargâha yerleştiler.
YENİKAPI İLK SIRADA 
Mevlevî Alayı üzerinde araştırmalar yapmış olan Mustafa Birol Ülker’in yazdıklarına göre, alaya en fazla dervişle katılan tekke Yenikapı Mevlevihanesi olmuş, Yenikapı’nın 138 dervişini 67 dervişle Bursa ve 63 dervişle de Afyonkarahisar Mevlevîhânesi takip etmişti. Halep Mevlevîhânesi Şeyhi Ahmed Remzi Dede de 28 dervişiyle beraber gönüllü olmuş, savaş sırasında Halep’teki tekkenin camii ile semâhânesi erzak ve mühimmat deposu haline getirilmiş, Ahmed Remzi Dede üç sene boyunca Şam’daki Emevî Camii’nde Mesnevî dersleri vermişti...
KIŞLADA YAPILAN ÂYİNLER
Alayda, imparatorluğun değişik bölgelerindeki 47 mevlevîhâneden gelen binden fazla derviş vardı ama Mevlevîler bazı askerî talimler görmüş olmalarına rağmen savaşa fiilen katılmadılar ve karargâh görevlerinde, özellikle de sıhhiye işlerinde kullanıldılar. Alay zaten savaşmak için değil, askerin manevî duygularını yükseltip birliklere daha fazla cesaret verebilmek için teşkil edilmişti ve Mevlevîler âyinlerine kışlalarda da devam ettiler.
KİMBİLİR NE OLDULAR?
Ama, büyük hayallerle girişilen Mevlevî Alayı macerası Mevlevîler için gayet acı neticeler verdi. Yaşlı ve hasta dervişlerin bazıları yolculuk sırasında, bazıları da iklimine bir türlü alışamadıkları Şam’da hayata ardarda veda ettiler. Suriye’nin elimizden çıkması üzerine, o taraflarda bulunan dervişler perişan vaziyete düştü, az bir kısmı ordu ile beraber Türkiye’ye dönebilmeye muvaffak oldu, dönemeyenlerden ise artık bir haber alınamadı...
Mevlevîler’e silâh verilmesini Neyzen Tevfik bu dörtlükle hicvetmişti;
Mevlevi Alayı’nın kuruluşunu ve İstanbul’dan törenlerle Şam’a hareket edişini bizzat görmüş olanlardan dinlemiştim: Gönüllü asker olan ve üniforma giyen bazı Mevlevîler’i omuzlarında tüfekleri ile gören Neyzen, şaşkınlığını “Mevlânâ ve silâh birarada! Allah Allah!” diye göstermiş ve Mevlevî Alayı’nın kuruluşunu daha sonra bir dörtlükle hicvetmişti... İşte, Neyzen Tevfik’in son mısraındaki bazı kelimeler “meddedilerek” yani uzatılarak okunduğunda ağır bir mânâ veren dörtlüğü ve günümüzün Türkçesi’ne nakledilmiş şekli:
“Bitti erbâb-ı tarîkin arasında ihtilâf / Cümlesi ıkrâr ile imanını berkittiler / Rehber oldu hepsine bu seferde Şeyh Veled / İbn-i Süfyân’ı ziyaretçün ta Şâm’a gittiler.”
(Tarikat mensupları arasındaki anlaşmazlıklar sona erdi, ıkrâr ederek imanlarını sağlamlaştırdılar, Şeyh Veled bu yolculukta hepsine rehber oldu ve Muaviye’yi ziyaret etmek için tâââ Şam’a gittiler!)
CEMAL PAŞA, MEVLANA'NIN RUHUNDAN MEVLEVİ ALAYI'NA YARDIM BEKLEMİŞ!
Mevlevi Alayı’nın fikir babası, İttihad ve Terakki’nin liderlerinden olan ve Dünya Savaşı senelerinde İngiliz birliklerine karşı Filistin ile Kudüs’ü savunurken bozgunla neticelenen Kanal Harekâtı’nı da yapan Bahriye Nâzırı ve Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa idi. Paşa, hatıralarında Mevlevi Alayı’ndan şöyle bahseder: “...İstanbul’dan hareketimizden 36 saat sonra Konya’ya varmıştık. Veled Çelebi Efendi Hazretleri ile tanıştım. Söz arasında bir gönüllü müfrezesi ile Mısır seferine iştirak edecek olurlarsa ordumun Hazreti Mevlânâ’nın ruhaniyetinden istifade edeceğini söylemiştim. Benim hareketimden bir müddet sonra, ‘Mevlevi Gönüllü Taburu’ adı ile askerî bir birlik tertip ederek Suriye’ye geldi.
Uzun müddet bana refakat etmekten geri durmadığı gibi, maiyetine aldığı Türk gençlerinden meydana gelen ordu, muhtelif hususlarda pek çok hizmet gördü. ...Enver Paşa’nın emirlerine uyarak çeşitli kolordu ve fırkaları Çanakkale, Bağdat ve Bitlis bölgelerine gönderdiğim için nihayet öyle bir hale geldim ki, elimde ordu dahilinde Türk birliği olarak Şam’da bulunan Mevlevi taburu ile Dobrucalı gönüllülerden teşkil ettiğim bir piyade bölüğünden başka hiçbir şey kalmadı..” Mevlevî Alayı, Kurmay Binbaşı Vecihi Bey’in, Murat Çulcu tarafından yayınlanan “Filistin Ric’ati” isimli hatıralarında da geçer: “...Halep’teki İkinci Ordu’nun Yıldırım Orduları Grubu’nun imdadına yetişebilmesi için yeterli kuvveti yoktu, birkaç yerli jandarma taburundan başka elinin altında iki taburlu bir Mevlevi Alayı vardı ama ‘alay’ ile Mevleviler arasındaki bağlantı sadece isimden ibaret kalmıştı. Şam’daki alay askerî ve savaşçı bir birlik olmaktan çok, müzisyenlerden meydana gelen bir zevk ve eğlence kıtası idi.
Şam’da bulunduğum sırada birkaç ziyafette dedelerin ney ve tanbur âhenklerini dinlemek bana da nasip olmuştu.” Mevlevî Alayı’nın kurucusu ve kumandanı olan Veled Çelebi de hatıralarında Şam macerasına yer veriyordu: “...Sultan Reşad ile veliahtlığından tanışırdım. Mevlâna’ya dost idi ve bana da itibar ederdi. ...Şam ve Hicaz havalisinde bulunduğum müddet, en rahat ömür sürdüğüm zamanlarımdır. ...Her türlü dertten kurtulmuş, yeme-içmemiz temin olunmuştu. Şam’da mesut günler yaşadım. Birinci Dünya Savaşı’nda, cihad-ı ekber ilân edildiği sırada teşkilâtı tam olan iki tarikat vardı: Mevlevîler ve Bektaşîler... Şeyhler Meclisi bunlara karışmaz, tarikatler kendi işlerini kendileri görürlerdi. Sultan Reşad da Mevlevî olduğu için bir ‘Mücahîdin-i Mevlevîyye Alayı’ teşkilini arzu etti. Mevlevîler’e bir alay bayrağı ile bir kılıç gönderdi. Ben, bu alayın kumandanı oldum. Konya’da toplandık. Bektaşiler ise Kafkas cephesine gittiler.
Alayın bayraktarlığını Ankara Şeyhi Mustafa Nuri Dede yapıyordu. Mevleviler’e silâh da verildi ve alay trenle Şam’a gitti. Karargâhımız Cebel-i Lübnan’da idi, talimlerimize burada devam ettik fakat harbe iştirak etmedik. Bizim alayla Cemal Paşa meşgul oluyordu. Şam’da üç sene kaldık fakat bozgun başlayınca Konya’ya döndük...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder