'Suriye’yi kaybetmemek için Şam’a asker diye Mevlevîler’i
göndermiştik'
Murat Bardakçı yazdı
Birinci Dünya Savaşı’nın en hüzünlü hadiselerinden biri, askerin manevî hislerini
arttırıp daha fazla cesaret vermek maksadıyla kurulan Mevlevî ve Bektaşî
alayları idi. 1915’te binden fazla Mevlevî dervişi üniforma giydirilerek Şam’a,
Bektaşî dervişleri de Kafkas cephesine gönderilmiş ama 1918’de yaşanan
bozgundan sonra dervişlerin çoğundan bir daha haber alınamamıştı.
Türkiye ve dünya günlerden buyana merak içinde bekliyor: Suriye’ye müdahale yapılacak
mı, yapılmayacak mı? Esed kalıcı mı, gidici mi? Gitmeyecek ise müdahale yapılıp
da ne olacak? Şayet kalacak ise bundan sonra neler yaşanacak? Ve daha dünya
kadar soru... Dünya gündeminin ilk sırasında bulunan Şam’ı, biz Birinci Dünya
Savaşı’nın sonunda, 1 Ekim 1918’de İngilizler’e terketmek zorunda kalmıştık.
402 sene boyunca toprağımız olan ve İstanbul’dan giden valilerin idare ettiği Suriye vilâyeti o hafta
elimizden tamamen çıkmış; önce İngiliz, sonra da Fransız hâkimiyeti altına
girmiş, Suriye’den ayrılan
topraklarda “Lübnan” diye yeni bir devlet daha kurulmuş ama bağımsızlığın elde
edilmesinin ardından bölgede sükûn ve huzur hiçbir zaman vârolmamıştı...
MEVLEVÎ VE BEKTAŞÎ ALAYLARI
Dünya Savaşı sırasında Suriye’yi ve Şam’ı elimizden
geldiği ve gücümüz yettiği kadar savunmaya çalışmış ve askerî imkânların tükenmeye
başladığını görünce, dünya askerlik
tarihinde örneği olmayan bir yola başvurmuştuk: Suriye ile Filistin’deki
birliklerin kumandanı olan Cemal Paşa evliyanın kendisine yardım edeceğini
düşünmüş, en büyük yardımın Mevlânâ’dan geleceğini hayâl etmiş, Mevlevî
tekkelerindeki dervişleri asker
yaparak Suriye’ye
göndermiş, hattâ bazı Bektaşî tekkelerinden gönüllü gelen ve “Mücahidîn-i
Bektaşî Alayı” ismi verilen bir başka birlik de Kafkas Cephesi’ne
yollanmıştı...
Resmî adı “Mevlevi
Mücahidin Alayı” olan Mevlevî birliği, “Konya Çelebisi”nin yani Mevlânâ’nın
soyundan gelen ve Mevlevî tarikatinin en üst makamında bulunan Veled Çelebi’nin
Cemal Paşa ile görüşmesinin ardından hayata geçirildi. İmparatorluğun dört bir
yanındaki tekkelerin mensuplarına teşkil edilecek alaya gönüllü olarak
katılmaları için çağrılar yapıldı; dervişlere onbaşı ve çavuş, şeyhlere de
subay rütbeleri dağıtıldı.
Veled Çelebi alay kumandanı, Yenikapı Mevlevihanesi’nin şeyhi Abdülbaki
Efendi de binbaşı rütbesi ile kumandan yardımcısı yapıldılar ve kendisi de
Mevlevî olan zamanın hükümdarı Sultan Reşad, alaya sancak ile kılıç verdi.
İstanbul’dan dualarla ve törenlerle yola çıkan Mevlevî Alayı’na Konya’da daha
başka Mevlevî şeyhleri ile dervişler, hattâ Kadirî ve Rıfaî dervişleri de
katıldı ve Konya’dan 26 Şubat 1915’te ayrılan Mevlevîler önce Şam’a gittiler,
oradan Cebel-i Lübnan’a geçip kendileri için hazırlanan karargâha yerleştiler.
YENİKAPI İLK SIRADA
Mevlevî Alayı üzerinde araştırmalar yapmış olan Mustafa
Birol Ülker’in yazdıklarına göre, alaya en fazla dervişle katılan tekke
Yenikapı Mevlevihanesi
olmuş, Yenikapı’nın 138 dervişini 67 dervişle Bursa ve 63 dervişle de
Afyonkarahisar Mevlevîhânesi takip etmişti. Halep Mevlevîhânesi Şeyhi Ahmed
Remzi Dede de 28 dervişiyle beraber gönüllü olmuş, savaş sırasında Halep’teki
tekkenin camii ile semâhânesi erzak ve mühimmat deposu haline getirilmiş, Ahmed
Remzi Dede üç sene boyunca Şam’daki Emevî Camii’nde Mesnevî dersleri
vermişti...
KIŞLADA YAPILAN ÂYİNLER
Alayda, imparatorluğun değişik bölgelerindeki 47
mevlevîhâneden gelen binden fazla derviş vardı ama Mevlevîler bazı askerî talimler görmüş
olmalarına rağmen savaşa fiilen katılmadılar ve karargâh görevlerinde,
özellikle de sıhhiye işlerinde kullanıldılar. Alay zaten savaşmak için değil, askerin manevî duygularını
yükseltip birliklere daha fazla cesaret verebilmek için teşkil edilmişti ve
Mevlevîler âyinlerine kışlalarda da devam ettiler.
KİMBİLİR NE OLDULAR?
Ama, büyük hayallerle girişilen Mevlevî Alayı macerası
Mevlevîler için gayet acı neticeler verdi. Yaşlı ve hasta dervişlerin bazıları
yolculuk sırasında, bazıları da iklimine bir türlü alışamadıkları Şam’da hayata
ardarda veda ettiler. Suriye’nin
elimizden çıkması üzerine, o taraflarda bulunan dervişler perişan vaziyete
düştü, az bir kısmı ordu ile beraber Türkiye’ye dönebilmeye muvaffak oldu,
dönemeyenlerden ise artık bir haber alınamadı...
Mevlevîler’e silâh verilmesini Neyzen Tevfik bu dörtlükle
hicvetmişti;
Mevlevi
Alayı’nın kuruluşunu ve İstanbul’dan törenlerle Şam’a hareket edişini bizzat
görmüş olanlardan dinlemiştim: Gönüllü asker olan ve üniforma giyen
bazı Mevlevîler’i omuzlarında tüfekleri ile gören Neyzen, şaşkınlığını “Mevlânâ
ve silâh birarada! Allah Allah!” diye göstermiş ve Mevlevî Alayı’nın kuruluşunu
daha sonra bir dörtlükle hicvetmişti... İşte, Neyzen Tevfik’in son mısraındaki
bazı kelimeler “meddedilerek” yani uzatılarak okunduğunda ağır bir mânâ veren
dörtlüğü ve günümüzün Türkçesi’ne nakledilmiş şekli:
“Bitti erbâb-ı tarîkin arasında ihtilâf / Cümlesi ıkrâr ile
imanını berkittiler / Rehber oldu hepsine bu seferde Şeyh Veled / İbn-i
Süfyân’ı ziyaretçün ta Şâm’a gittiler.”
(Tarikat mensupları arasındaki anlaşmazlıklar sona erdi,
ıkrâr ederek imanlarını sağlamlaştırdılar, Şeyh Veled bu yolculukta hepsine
rehber oldu ve Muaviye’yi ziyaret etmek için tâââ Şam’a gittiler!)
CEMAL PAŞA, MEVLANA'NIN RUHUNDAN MEVLEVİ ALAYI'NA YARDIM
BEKLEMİŞ!
Mevlevi
Alayı’nın fikir babası, İttihad ve Terakki’nin liderlerinden olan ve Dünya
Savaşı senelerinde İngiliz birliklerine karşı Filistin ile Kudüs’ü savunurken
bozgunla neticelenen Kanal Harekâtı’nı da yapan Bahriye Nâzırı ve Dördüncü Ordu
Kumandanı Cemal Paşa idi. Paşa, hatıralarında Mevlevi Alayı’ndan şöyle
bahseder: “...İstanbul’dan hareketimizden 36 saat sonra Konya’ya varmıştık.
Veled Çelebi Efendi Hazretleri ile tanıştım. Söz arasında bir gönüllü müfrezesi
ile Mısır seferine iştirak edecek olurlarsa ordumun Hazreti Mevlânâ’nın
ruhaniyetinden istifade edeceğini söylemiştim. Benim hareketimden bir müddet
sonra, ‘Mevlevi Gönüllü
Taburu’ adı ile askerî bir
birlik tertip ederek Suriye’ye
geldi.
Uzun müddet bana refakat etmekten geri durmadığı gibi,
maiyetine aldığı Türk gençlerinden meydana gelen ordu, muhtelif hususlarda pek
çok hizmet gördü. ...Enver Paşa’nın emirlerine uyarak çeşitli kolordu ve
fırkaları Çanakkale, Bağdat ve Bitlis bölgelerine gönderdiğim için nihayet öyle
bir hale geldim ki, elimde ordu dahilinde Türk birliği olarak Şam’da bulunan
Mevlevi taburu ile Dobrucalı gönüllülerden teşkil ettiğim bir piyade bölüğünden
başka hiçbir şey kalmadı..” Mevlevî Alayı, Kurmay Binbaşı Vecihi Bey’in, Murat
Çulcu tarafından yayınlanan “Filistin Ric’ati” isimli hatıralarında da geçer:
“...Halep’teki İkinci Ordu’nun Yıldırım Orduları Grubu’nun imdadına
yetişebilmesi için yeterli kuvveti yoktu, birkaç yerli jandarma taburundan
başka elinin altında iki taburlu bir Mevlevi Alayı vardı ama ‘alay’ ile
Mevleviler arasındaki bağlantı sadece isimden ibaret kalmıştı. Şam’daki alay
askerî ve savaşçı bir birlik olmaktan çok, müzisyenlerden meydana gelen bir
zevk ve eğlence kıtası idi.
Şam’da bulunduğum sırada birkaç ziyafette dedelerin ney ve
tanbur âhenklerini dinlemek bana da nasip olmuştu.” Mevlevî Alayı’nın kurucusu
ve kumandanı olan Veled Çelebi de hatıralarında Şam macerasına yer veriyordu:
“...Sultan Reşad ile veliahtlığından tanışırdım. Mevlâna’ya dost idi ve bana da
itibar ederdi. ...Şam ve Hicaz havalisinde bulunduğum müddet, en rahat ömür
sürdüğüm zamanlarımdır. ...Her türlü dertten kurtulmuş, yeme-içmemiz temin
olunmuştu. Şam’da mesut günler yaşadım. Birinci Dünya Savaşı’nda, cihad-ı ekber
ilân edildiği sırada teşkilâtı tam olan iki tarikat vardı: Mevlevîler ve
Bektaşîler... Şeyhler Meclisi bunlara karışmaz, tarikatler kendi işlerini
kendileri görürlerdi. Sultan Reşad da Mevlevî olduğu için bir ‘Mücahîdin-i
Mevlevîyye Alayı’ teşkilini arzu etti. Mevlevîler’e bir alay bayrağı ile bir
kılıç gönderdi. Ben, bu alayın kumandanı oldum. Konya’da toplandık. Bektaşiler
ise Kafkas cephesine gittiler.
Alayın bayraktarlığını Ankara Şeyhi Mustafa Nuri Dede
yapıyordu. Mevleviler’e silâh da verildi ve alay trenle Şam’a gitti.
Karargâhımız Cebel-i Lübnan’da idi, talimlerimize burada devam ettik fakat
harbe iştirak etmedik. Bizim alayla Cemal Paşa meşgul oluyordu. Şam’da üç sene
kaldık fakat bozgun başlayınca Konya’ya döndük...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder