27 Aralık 2016 Salı

İlhan KARAÇAY'dan saatlerinizi meşgul edecek Aralık 2016 Bülteni...

İlhan KARAÇAY'dan saatlerinizi meşgul edecek Aralık 2016 Bülteni...

1- Hollanda'da Din İşleri görevlimizin sınır dışı edilmesi.

2-Mevlana'nın Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) coskuyla kutlandı...

3- Kahpeliğin daniskası. De Telegraaf gazetesi yazarı Leon de Winter, Türkler'i aşırı ırkçılıkla suçladı.

4- ABD Dağılırsa, AB de dağılır.

5- MUSİAD Amsterdam şubesi muhteşem törenle açıldı.

6- Spor gazeteciliği, magazin gazeteciliğine dönüştü.

7-THY Amsterdam'da görev değişikliği.

8- Şehitlerimiz Amsterdam Başkonsolosluğumuzda anıldı.

9-Hollanda'da, Esir Kampı'nda Almanlar tarafından öldürülen Özbekler, Amsterdam'da anıldı.

10- Hollandalı Türkler'den Rus Büyükelçiliğine taziye.

11- Hollanda'ya ilk gelen Türkler'den Musa Şimşek, 75 yaşında şiir kitabı yayınladı.

*****

HOLLANDA SINIR DIŞI ETMEDEN ÖNCE, TÜRKİYE UYANIKLIK YAPTI VE ANKARA'YA ÇAĞIRDI

* Hollanda parlamentosunda sınır dışı edilmesi tartışılırken, Din İşleri Ataşemiz Yusuf Acar Ankara'ya uçtu

* Türk İslam Federasyonu kurucusu ve eski başkanı İbrahim Görmez, ''Hollanda'da öksüz kaldık'' dedi

* Fırtınayı De Telegraaf gazetesi başlatmıştı

Boş olan Lahey Din İşleri Müşavirliği'ne vekaleten bakan, aynı zamanda Diyanet Vakfı başkanı olan Yusuf Acar, 'Benim casuslukla alakam yok. Ben sadece üzerime düşen görevi yaptım' dedi

İlhan KARAÇAY'ın haberi:

Hollanda'da Türkiye ve Türkler aleyhine yaptığı yayınları ile başımıza bela olan De Telegraaf Gazetesi, birnci sayfada yayınladığı ve iç sayfalarda sürdürdüğü haberlerinde, Diyanet teşkilatının tamamına dinamit koyarcasına asılsız iddialarda bulundu.

Haberlerde,  Lahey Büyükelçiliğimiz nezdinde Din İşleri Müşavirliğini yürütmekte olan ve aynı zamanda Hollanda'da Diyanet Vakfı  Başkanı  olan Yusuf Acar'ın, uluslararası casusluk nedeniyle köşeye sıkıştırıldığı iddia edildi.
Gazetenin iddialarında,  Diyanet Vakfı Başkanı'nın, Ankara adına, Hollanda'daki Gülen hareketi hakkında istihbari faaliyette bulunduğu  belirtildi.
Haberde Güen cemaati mensuplarının Türkiye'de terörist olarak takibata uğradıklarına da yer verildi.
Aynı haberde, Türkiye'deki fişleme listesinde, Hollanda'daki Gülen Cemaati mensuplarından çok sayıda kişinin yer aldığına dikkat çekildi.
Hıristiyan Demokrat Partisi CDA'nın, Türkler tarafından, Gülencilerin Hollanda'daki Kalesi olarak nitelendirilmesi sonrasında, CDA Grup Başkanı  Buma, Büyükelçimiz'in Dışişlerine çağrılmasını ve Yusuf Acar'ın da sınır dışı edilmesini istedi.
De Telegraaf gazetesi, "Camilerin şemsiye kuruluşu Başkanı, Ankara'nın uzun kolu olarak çalışıyor'' ve Büyükelçilik ateş altında'' başlıkları ile yayınladığı haberlerde şöyle denildi:
(Deventer eski Başkonsolosumuz Orhan Ertuğruloğlu'nun çevirisi ile.)
''Türkiye Büyükelçiliği görevlisinin istihbari faaliyette bulunması, Hollanda ile Türkiye arasında yeni bir diplomatik krizle sonuçlandı. Hıristiyan Demokrat Parti CDA, Gülenciler'in Kalesi imiş. Partinin Meclis Grup Başkanı Buma son derecede tepkili: 'Bu iddia şaşırtıcı ve kabul edilemez.'
Diyanet ve Türkiye Büyükelçiliği casusluk suçlamasını sert bir dille tekzip etmişti. “Ankarayı hedef alan ihbar raporları kesinlikle yanlıştır” denilmişti.
Fakat bugün artık inkarın anlamı kalmadı. Hollanda’daki Gülen hareketi sempatizanlarının adlarını Ankara’ya sızdıranın, Diyanet Vakfı Başkanı’ndan başkası olmadığı ortaya çıktı.
Gazetemizin araştırmasından bu ayan beyan belli oldu. Sorumuza cevaben Hollanda’da görevli olduğu Türkiye Büyükelçiliği'ndeki makamında konuşanYusuf Acar, bunu kendi ağzından ikrar ediyor. Vakıf Sözcüsü Ayhan Tonca, “Şahıs Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı olduğundan, yönetimle arasında “ciddi bir sorun var” diyor. Tabii Türkiye Büyükelçiliği de zor durumda kalıyor. Bir diplomatik kaynak Acar’ın“Faaliyetlerini büyükelçinin bilgisi dışında sürdürdüğüne”işaret ediyor.


Buma, iftiraya tepkili

Buna rağmen CDA lideri Sybrand Buma çok tepkili. Partisi, raporda Gülen Hareketi’nin Kalesi olarak itham ediliyor.
“Sözkonusu iftiralar gülünç ve gerçek dışı. Ankara’nın propaganda konusunda ne kadar aşırı gittiğini gösteriyor. Türkiye hükümetinin, Hollanda’nın iç işlerine karıştığının yeni bir kanıtı. Bu müdahale şaşırtıcı ve kabul edilemez. Kabine, büyükelçinin dikkatini çekmeli” diyor Buma.
Bununla birlikte, listede sadece CDA’nın adı geçmiyor. Acar, Türkiye’de terör örgütü olarak nitelendirilen İslami ruhani Fethullah Gülen’in denetimindeki birçok şirketi,yardım kuruluşlarını, okulları ve diğer örgütleri de tadat etmiş.
Diyanet, Hollanda dışında da tartışma konusu. Türkiye’deki Cumhuriyet Gazetesi'nde ve Alman Die Welt’de yer alan haberler vesilesiyle diyanete bağlı 38 ülkedeki camilerde görevli imamların “casus” oldukları açığa vurulmuştu.
Temmuz ayındaki başarısız darbeden sonra kurulan Parlamento Araştırma Komisyonu'na sunulan elli kadar rapor, fotoğrafları, isimleri ve örgüt yapılarını içeriyordu.
(Bu raporların Diyanet Müşaviri tarafından mı, yoksa Cumhuriyet ve Die Welt gazetesinde yer alan haberlerden hareketle mi hazırlandığı Telegraaf’ın inceleme yazısında açıkça belirtilmiyor)
Ankara, Fethullah Gülen’i habis bir zeka olarak görüyor ve taraftarı olduğundan şüphelendiği kişilere karşı ülkesinde cadı avı başlatmış durumda. Darbeden sonra 125.000 kişi ya işten atıldı veya hapsedildi. Bunların arasında askerler, hakimler, gazeteciler ve bilim adamları var.
Başarısız darbenin Hollanda’da da etkileri oldu. Geçen yaz yüzlerce Erdoğan taraftarı sokaklara döküldü. Hollanda’daki Gülen taraftarları tehdit edildi. Boykot edilecek şirketlerin listeleri dağıtıldı. Hollanda parlamentosu burada “Ankara’nın uzun kolu” olduğundan şüpheleniyor.
Sefaret çalışanı ve Diyanet Vakfı Başkanı Yusuf Acar’ın raporu, bu yangını körüklüyor. Ancak, Acar işin içinde “casusluk” olduğu iddiasına şaşkınlıkla bakıyor. ”Listeyi internetteki verilere göre yaptım Türkiye’den Hollanda’daki camilerde görevlendirilmek üzere gönderilen 145 imam da istihbari faaliyette bulunmuyor'' diyor.
Acar “Bu konuda İmamlar’a herhangi bir çağrı yapılmadı” diye ekliyor.
Türkiye Büyükelçiliği’nden bu konuda bir açıklama yapılmadı Gülen hareketi sözcüsü ise, duruma çok şaşırmış: “Fişleme listesi haberleri doğruysa bu çok yanlış ve kabul edilmez” diyor".


CDA Partisi Gülenciler'in kalesi


Gazete haberi şöyle devam ediyor:
''Diyanet Vakfı Başkanı Acar, Ankara'ya yazdığı raporunda, “CDA ve InHolland Yüksek Okulu da Gülenciler’in kalesidir” diyor.
Raporda Parlamentodaki CDA (Hıristiyan Demokrat Partisi) içinde, “Diyanet ve Türkiye aleyhine kanun tasarıları hazırlama çalışması yapan" bir dizi Gülen sempatizanının ismi sayıldı. Acar, siyasileri etkileyen beş Türk’ün ismini verdi. Bunların arasında Rotterdam CDA partisinde siyaset yapan Turan Yazır’ın ve Alaattin Erdal’ın isimleri var. Keza Zaman Vandaag gazetesi baş redaktörü Mehmet Cerit de siyasi çevrelerde etkili olabilecek şahıslardan biri. Ayrıca Acar’a göre InHolland yüksek okulunun tümü hareketin kontrolü altında. Acar, Ankara’ya verdiği raporunda “Bu üniversite Hollanda’da imam yetiştirmek üzere kurulduysa da ancak bir sınıf mezun edebildiğinden yakında lağv edilecektir” şeklinde görüş bildirdi.''
Gazetenin iddiasına göre, Hollanda Dışişleri Bakanı, dünkü haberi okuyunca arı sokmuş gibi tepki göstermiş ve “ Türkiye’nin kurallara aykırı olarak , Hollanda’nın iç işlerine müdahale etmesine asla fırsat vermiyor ve derhal buna benzer tüm olaylara el koyuyorum” demiş.
Öte yandan Hıristiyan Demokrat Partisi lideri Buma, Dışişleri Bakanı Koenders’den, casusluk faaliyetinde bulunduğu için Acar’ın sınırdışı edilmesini istemiş. Düzenlediği raporda Müşavir Acar, Hıristiyan Demokrat Partisi CDA’yı, Türkiye’yi sistemli olarak kötüleyen, Gülencilerin bulaştığı parti olarak nitelendirmiş.
De Telegraaf'ın yayınları ertesi günlerde de devam ederken, konu Hollanda parlamentosunda ele alındı. Konu mecliste tartışılırken, Yusuf  Acar'ın iki gün önce Türkiye'ye uçtuğu öğrenildi.
Hollanda sınır dışı etmeden önce, daha uyanık davranan Türkiye, Yusuf Acar'ı Ankara'ya çağırdı. Böylece de Lahey parlamentosundaki tartışmanın ateşi düşmüş oldu.

Hollanda'da büyük üzüntü

Hollanda Türk İslam Federasyonu kurucularından ve eski Başkan İbrahim Görmez, ''Hollanda'da öksüz kaldık'' dedi
Diyanet görevlisi Yusuf Acar'ın Ankara'ya geri çağrılması, 145 caminin yöneticileri ve müdavimleri arasında üzüntü yarattı.
Konuyla ilgili olarak görüşlerini belirten, Türk İslam Dernekleri Federasyonu'nun kurucusu ve eski Başkanı İbrahim Görmez, ''Nedir bu başımıza gelenler. Hollanda'da tamamen öksüz kaldık. Aylardır Büyükelçimiz yok. Aylardır Din İşleri Müşavirimiz yok. Büyükelçimizin yerine maslahatgüzar, Din İşleri Müşavirimizin yerine Din Ataşesi bakıyor. Burada derdimizi anlatacağımız kimse kalmadı. Bizi dinleyecek olan Ankara'ya da ulaşmak zor.
Dilerim, Ankara bizim buradaki zorluklarımızı çabuk anlar ve sorunlarımıza bir çözüm getirir.''
dedi.

Yusuf Acar'ın veda mesajı

Hollanda'dan Türkiye'ye geri çağrılan Din İşleri Ataşemiz Yusuf Acar, hafta içinde çarşamba akşamı, Amsterdam Tartışmaları toplantısında yurttaşlarımız ile biraraya gelmiş ve 'Avrupa'da Müslümanlık'konusunu işlemişti. O toplantıda ben de vardım.
Endülüs'ten başlayan Avrupa'daki Müslümanlığı, geldiğimiz bugünlere kadar detaylı bir şekilde anlatan Acar, ne yazık ki bu anlatımı haber olarak yayınlanmadan önce, Hollanda'dan ayrılmak mecburiyetinde kaldı.
Yusuf Acar, hafta içinde 49!uncu Amsterdam Konuşmaları adlı toplantıda, Avrupa'daki Müslümanlığı anlatmıştı. İlgiyle dinlediğimiz bu konuşma, ne yazık ki haber olarak yayınlanmadan, Yusuf Acar Hollanda'yı terketmek mecburiyetinde kaldı
 
Bu duruma çok üzülen Acar, Ankara'dan alttaki mesajı gönderdi.
Muhterem Dava Arkadaşlarım, Aziz dostlarım,
Hollanda’daki görevim sona ermiş ve Türkiye’ye dönmüş bulunmaktayım. Siz aziz dostlarımdan haklarınızı helal etmenizi ve size göre bir kusurum olmuşsa affetmenizi istirham ediyorum. Ben her bir arkadaşıma, varsa şayet bütün haklarımı helal ediyorum. Allah var, keder ve gam yok.
Avrupalı Müslüman kardeşlerimin misyonunun “Hâl ve kâl ile İslam’ın kardeşlik ve paylaşım ruhunu Batıya taşımak” olduğunu ve bu görevin fevkalade onurlu ama bir o kadar da sorumluluk gerektirdiğini anlatmaya çalıştım her fırsatta. Bugün Avrupalı Müslümanlar, “ya baban ya annen” tercihine zorlanmak isteniyor. Anavatanınız Türkiye’den de, babavatanınız Hollanda’dan da asla vazgeçmeyin. Medine’ye göç eden ve Medine’de yaşamaktan şikayet eden Mekkeli göçmenlere Hz. Hz. Peygamber'in tavsiyesi şu olmuştu: “Ya Rabbi, Ana vatanımız Mekke’yi bize sevdirdiğin gibi Medine’yi de sevdir, hatta anavatanımızdan daha fazla sevdir! Bu toprakları bize sıhhatli ve bereketli eyle!”
Bütün Hollandalı Müslüman kardeşlerime hep bunu salık verdim: Sevin Hollanda’yı lütfen! Severseniz daha fazla faydanız dokunur Hollanda’ya! Zira sizin geleceğiniz Hollanda’dadır. Bütün konuşmalarımda, “Döneceğiz döneceğiz dediniz ama dönemediniz, dönemezsiniz ve inşallah da dönemezsiniz” diye dua ettiğim malumlarınızdır. Bu duayı, imanınız ve ahiretiniz için yaptım hep. Çünkü yegane rehberimiz Hz. Muhammed (sav) göçmen olarak yaşadı Medine’de ve dönmedi ana vatanı Mekke’ye, 120.000 sahabeden 80.000’nin kabri gurbet ellerdedir, Anadolu erenleri Yunus’undan Mevlana’sına varıncaya kadar hepsi anavatanları dışında vefat etmişlerdir. Dostlarım, Avrupa’nın size ihtiyacı var ve siz orada değerlisiniz! Komşuluk ilişkilerinden iş ahlakına varıncaya kadar Hz. Peygamberin kardeşlik anlayışını o topraklarda yeşertmek gerek! Müslümanların, sorun çıkartan değil, sorun çözen; etrafını rahatsız eden değil, topluma huzur veren; içinde yaşadığı ülkeye yük olan değil, değer katan “güzel insanlar” topluluğu olduğunu göstermek gerek! Buna hepimizin ihtiyacı vardır.
Hayatta en önemli görevimiz, Dinimize zarar verecek ve Aziz Milletimizin boynunu eğdirecek bir eylem-söylemde bulunmadan bu hayatı tamamlamaktır.
Bilge Kral İzzetbegoviç'in ifadesiyle "rahatsız etmek" görevimizi yerine getirdik demekki hamdolsun. Hedef adam olmak, silik adam olmaktan evladır.
Sakın Kader deme,
Kaderin üstünde bir kader vardır!
Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.
Selam, dua ve muhabbetlerimle…

*****


Mevlana'nın Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) coskuyla kutlandı...

Dünyadaki en etkin 500 Müslüman arasında gösterilen Amerikalı Şems Friedlander'in sunumunu Huşu içinde izleyenler göz yaşı döktüler

Amsterdam Kütüphanesi'nde yapılan kutlamaya kalabalık ve seçkin bir topluluk katıldı
 

İlhan KARAÇAY'ın haberi

Hollanda'da, geride bıraktığımız yıllarda olduğu gibi, bu yıl da  geniş katılımlı bir Şeb-i Arus programı yapıldı. Türkevi ve Tevazü tarafından organize edilen Mevlana programı,
17 Aralık Cumartesi akşamı Amsterdam Kütüphanesinde gerçekleşti.
Program üç ana bölümden oluştu; Mevlana Celaleddin ve Mevlevilik hakkıda hazırlanan belgesel, AmerikalıŞems Friedlander’ın sunumu ve Tevazü Musiki Grubu'nun 'Devran' programı olarak yapıldı.

Şehitlere saygı

Büyük Türk İslam düşünürü 'Mevlana Celaleddin Rumi’nin 743'üncü Vuslat Yıldönümü'münasebetiyle hazırlanan Şeb-i Arus programı, Amsterdam Kütüphanesi (OBA) salonunda, İstanbul Beşiktaş, Halep ve Kayseri’de meydana gelen terör saldırılarında şehit olanlar için okunan Kur’an-ı Kerim ve yapılan dua ile başladı.

Aşk’ın kanatları Rumi Belsegeseli

Şehitlere saygı ve dua'dan sonra, Dünyadaki en etkin 500 Müslüman arasında gösterilen fotoğrafçı ve film yapımcısı Şems Friedlander’in hazırladığı belsegel film gösterildi. Filmde, Konya başta olmak üzere, çeşitli şehir ve mekanlarda yapılan Sema programları anlatıldı. Belgeselde, Mevlana Celaleddin Rumi’nin Konya’daki türbesi ve önünde yapılan Sema ve semazenlerin hazırlıkları gösterildi. Belgeselde mevlevî geleneklerini, tekkeleri, derviş sohbetleri, menkıbeleri, gönül lezzetleri anlatıldı. Film Halveti zikriyle sona erdi.

Mesnevi’nin ilk onsekiz beyiti

Programın bu bölümünde Hollanda’da etkin olan Women Aid Afganistan kuruluşu adına, Sayed Ahmad Bashir Afzalyar tarafından Mesnevi’nin ilk onsekiz beyiti Farsça okundu.
Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned
Dinle, bu ney neler hikâyet eder,
ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.

Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
Ez nefîrem merd ü  zen nâlîdeend
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan
erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.
Dünyadaki en etkin 500 Müslüman arasında gösterilen fotoğrafçı ve film yapımcısı Şems Friedlander'i huşu içinde dinleyenler gözyaşlarını tutamadılar

Şems Friedlander'in sunumu

Program, 2012 yılında "Dünyadaki En Etkili 500 Müslüman" arasında gösterilen, Amerikalı sanatcı, filim yapımcısı ve fotoğrafcı Şems Friedlander, Dünya’ya yapışkanlığımızı azaltmak; Mevlan Celaleddin Rumi üzerine konuşmalar” konulu  sunumuyla devam etti. Friedlander sunumuna, ‘Bu akşam Tasavvuf Üstad’ı Mevlana Celaleddin Rumi’nin vefatının 743. Yıldönünü. Mevleviler bu geceyi Şeb-i Arus yani ‘Düğün Gecesi’ olarak anarlar. Bu gece Sevgiliye kavuşulan gecedir’ cümleleriyle başladı.
Friedlander, Mevlana’nın vefat etmeden önce söylediği şu cümlelere atıfta bulundu:
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir
700 yılı aşan bir süre Rumi düşüncesinin etkin bir şekilde okunduğuna, takip edildiğine dikkat çeken Friedlander,  Mevlana'nın,
“Ben ne doğudan ne de batıdanım”,
“Yerim yersizlik, izi olmayan iz, ne vücut ne ruh. Ben sevgiliye aitim. İki dünyayı bir olarak gördüm ve hatırladığım ve bildiğim bu birdir.”
 söylemini anlatırken, salondakiler göz yaşı döküyordu.
Şems Friedlander, Mevlana’nın doğum yeri, ailesi, Belh’ten başlayıp Konya’da noktalanan göç serüveni hakkında geniş bilgi verdi.
Mevlana’nın eserleri  Dinan-ı Şems, Mesnevi, Fihi Ma Fihi hakkında da bilgiler veren Şems Friedlander, Mevlana’nın 1244 kışında Şems Tebrizi ile karşılaştıktan sonra hayatının olağanüstü değiştiğini anlattı. 

Şems Tebrizi, Sultan Veled’i hayretlere düşürüyor

Friedlander, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in, Şems Tebrizi hayran kaldığını  ve şöyle konuştuğunu söyledi:‘Şemş konuşmaya başladı, ağzından inciler döküldü. Kalbimde ve ruhumda yeni bir aşk meydana getirdi. Bana, Kur’an ve Peygamberin sırlarını açıkladı. Bana kanatlar olmadan uçmayı öğretti. Geceleyin, şafak vakti görebilmem için gözlerimi açtı. Öyleki, artık kafeslenmeyen bir kuş gibi bir özgürlük duygusu yaşamıştım...”
Amsterdam’da faaliyet gösteren Tasavvuf Musikisi Grubu Tevazu’nun hazırlayıp, icra ettiği ‘Devran’ gösterisi

Mevlana bir okyanus

Mevlana’nın bir okyanus olduğunu söyleyen Friedlander, bu kısa sunumumda, 'O'nun hayatından ve düşüncelerinden sizlere bir şeyler verebildiysem kendimi mutlu addederim. Umarım okyanusa biraz farklı bakarsınız' dedi.
Şems Friedlander, konuşması sonrasında, katılımcıların sorularını cevapladı.
Programın son bölümünde, Amsterdam’da faaliyet gösteren Tasavvuf Musikisi Grubu Tevazu’nun hazırlayıp, icra ettiği ‘Devran’ yer aldı.
Salon çıkışında, Friedlander kitaplarını imzaladı.

***** 


İlhan KARAÇAY yazdı...

Kahpeliğin daniskası

De Telegraaf gazetesi yazarı Leon de Winter, Türkler'i aşırı ırkçılıkla suçladı

Hollanda’nın ana akım gazetelerinden De Telegraaf,  Leon de Winter'in “Irkçılık maalesef her yerde var” başlıklı yorumunda Türkiye ve Türkleri yerden yere vurmaya çalıştı.
”Irkçılık, ayrımcılığın bir çeşidi, ayrımcılık da her zaman ve her kültürde mevcuttur” sözleriyle girdiği makalede Leon de Winter, yazısında 'Türkiye’de ve Türklerde ırkçılık var' iddiasında bulunuyor.
De Winter, yazısının bizimle ilgili bölümleri şöyle diyor:
“Örneğin Türkler tarih boyunca başka etnik grupları asla kendilerine eşit görmemişlerdir.19’ncu asırda yaşamış ünlü Türk aydınlarından Ali Suavi (Haberin sonunda kısa özgeçmişine bakınız), Türk halkının, diğer bütün halklardan daha üstün olduğunu yazmıştır. Ötekilere karşı bu ayrımcı tutumun doğrudan etkileri olmakla kalmamıştır, Ermeniler'e, Suriyeliler'e (Süryaniler kasdediliyor olsa gerek) ve Yunanlıla'ra karşı girişilen toplu etnik temizlik hareketlerini Türkler’in kendilerini üstün görmelerinden ayrı düşünmemek gerekir.
Türk şovenistlerin yönetimindeki DENK Partisi, Hollanda’da Türk olmayanları partilerine kabul etse de, Türk kimliği konusunda Ali Suavi’den farklı düşünmüyor. Batı Avrupa’daki Türk şovenistlerin kıpkızıl bayraklarıyla sokaklarda peyda olmasını bu hislerin edepsizce şiddetli tezahürü olarak görmek lazımdır. İsteri patlamasıdır. Şuur altının kendilerine fısıldadığı inanışın coşkusudur: biz güçlüyüz ve bir gün Avrupalı gavurlar bizim köpeğimiz olacaktır.''
Leon de Winter (De Telegraaf yazarı)
Leon de Winter yorumunda, İngiltere'de yüksek eğitim görevlisi olarak çalışan Bülent Gökay'ın, Opendemocracy.net sitesinde şunları yazdığını ileri sürmüş: ’Türkiye'de Irkçılık her yerde var, sadece Türkiye’deki en büyük etnik grup Kürtler’e karşı değil, ama tüm diğer etnik ve dini azınlıklara karşı ve de derisinin rengi Türk çoğunluğun derisinin renginden daha esmerse onlara karşı. Medya hemen her gün kara derililerin, Romanların, İstanbul sokaklarında halkın ve hatta polisin ırkçılığına maruz kaldıklarını anlatan hikayelerle dolu.'
Yazının son kısmında  Avrupa'daki Müslümanlar'ın eşcinsellere ve Yahudilere bakışına değinen bir paragraf da var. Bu paragrafta De Winter şöyle diyor: "Avrupalı Müslümanlar'ın karaderilileri nasıl gördüğüne ilişkin elimizde istatistikler yok. Ancak Yahudiler'e ve eşcinsellere bakışlarına ilişkin rakamlar var. Avrupalı Müslümanlar'ın çoğunluğu eşcinselle arkadaşlık etmek istemiyor ve Müslümanlar'ın neredeyse yarısı Yahudilere güvenmiyor".
Leon de Winter'in bu iddiasına, Doçent ve Diyanet İşleri Eski Müfettişi, Bakü Büyükelçiliği eski Diyanet İşleri Müşaviri Abdülkadir Sezgin'den bir cevap geldi.
Sezgin cevabında şöyle diyor: ''Türkler ırkçılık yapmış olsalardı, 20 milyon km'yi geçen topraklarında yaşayan ve halen yaşamaya devam eden "şeytana tapanlar"lar dahil, başka din, ırk ve diğer renkten insanların varlıklarına niçin son vermediler? Esmer denilen Romanların kendi arasından seçilen üst yöneticilerine, "Askeri bir ünvan" olan "ÇERİBAŞI" rütbesi vererek onlara itibar edilmesinin anlamı ne ola ki? Bu ünvanı taşıyan pek çok ÇERİBAŞI, ülkemizin pek çok yerinde "ÇERİBAŞI CAMİ"leri yaptırmışlardır. Camiler Devlet başkanı izni ile yapılırdı. Eyüp Sultan'a 200 metre mesafedeki camiden başlayarak ülkemizde mevcut bu camiler neyi anlatıyor. Darkafalı, Irkçı, sömürgeci ve köle tüccarı Avrupalı, habis ve insanlık dışı davranışları kendi kültüründe aramalıdır.''
Ali Suavi (8 Aralık 1839 İstanbul -20 Mayıs 1878 İstanbul)
Osmanlı düşünürü ve yazarıdır.
II. Abdülhamit’e karşı düzenlediği başarısız darbe girişimi ile bilinen bir tarihî kişiliktir. Bu olaydan ötürü kendisine “Sarıklı İhtilalci” denilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin siyasi ve sosyal sıkıntılarına çözüm bulmak için kafa yormuş, İslam’ı referans olarak almış ve Türkçü, Turancı görüşler öne sürmüş bir kişiydi. Sultan Abdülaziz döneminde Genç Osmanlılar ile birlikte Paris veLondra’da bulundu; hükûmet aleyhine yazılar yazdı; gazete çıkardı. Abdülhamit döneminde yurda dönmüş; bir süre Galatasaray Sultanisimüdürlüğü yapmıştır. Bu görevden alındıktan sonra işsiz olduğu sırada örgütlediği birkaç yüz kişi ile Çırağan Sarayı’nı basarak V. Murat’ı tahta geçirmek istedi; bu girişimi sırasında Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından başına aldığı sopa darbesiyle öldü.

*****

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ (ABD) DAĞILIRSA, AVRUPA BİRLİĞİ (AB) DE DAĞILIR

İlhan KARAÇAY yazdı...

Gazetemiz HABER'in bu ayki sayısının ana konusu, '21'inci yüzyılın hasta adamı Avrupa Birliği dağılacak mı?' sorusuna odaklı.
İngiltere'nin, AB'den çıkkma kararı almasının,  Avrupa açısından bir dönüm noktası olabileceği, Fransa'nın son uygulamalarıyla gittikçe içe kapanan bir pozisyon almakta olduğu,  Hollanda, Belçika ve İtalya gibi üye ülkelerdeki ayrılıkçı ve ırkçı güçlerin tırmanışı,  Avrupa Birliği'nin dağılacak olmasına işaretler olarak kabul ediliyor.
Piyasa beklentilerine ilişkin araştırmalar yapan Sentix’in anketine göre, Avrupa Birliği'nin 12 ay içerisinde dağılma olasılığı, Yunanistan ve Portekiz’deki sorunlar nedeniyle artmış.
Bu çerçevede bazı analistler de, İtalya'nın yanı sıra Fransa ve Hollanda'yı da önümüzdeki dönemde ortak para birliğinden ayrılması en muhtemel ülkeler arasında gösteriyorlarmış.
Açıkçası, ciddiye alınması gereken bazı çevreler, Avrupa Birliği'ni, 21'inci yüzyılın hasta adamı olarak niteliyorlar.
Peki, yukarıdaki saptamalar doğru mu acaba?
Saptamaların doğru oluşuna bir şey diyemem ama, Avrupa Birliği'nin dağılacak olmasına da pek inancım yok gibi.
Nasıl ki, ABD'yi Rockefeller Grubu ve benzeri güçler yönetiyorsa, Avrupa Birliği'ni kuran ve yönetenlerin başında Bilderberg Grubu gelmektedir.
Bilderberg Grubu, Amerika ile Avrupa arasındaki ilişkilerin bozulduğu 1954 yılında yapılan konferans sonrasında kurulmuştu. Bu Grub'un oluşmasında inisiyatif sahibi olanların başında Hollanda Prensi Bernhard, Unilever'in CEO'su Paul Rijken ve Jözef Retinger gibi isimler vardı.
Para birimi Euro da bu Grub'un isteği ile yaşama geçirilmişti.
Bilderberg Grubu, Prens Bernhard'ın ölmesinden sonra, yönetim bakımından derin bir yara almıştı ama, Avrupa'da söz sahibi olan büyük holdinglerin yöneticileri dizginleri hala ellerinde tutmaktadır.
Bilderberg ve Rockefeller Grupları hakkında yazılacak çok şey var ama, şimdi konumuz onlar değil.
Konumuz, Avrupa Birliği'nin dağılıp dağılmayacağı konusu...
ABD'de Rockefeller Grubu'nun gücü hala hükümranlığını sürdürüyor. Hele hele, şimdi Trump'un Başkan olmasından sonra bu güç daha da tırmanacaktır.
Avrupa'da da Bilderberg Grubu'nun gücü, hatırı sayılır bir seviyededir.
Bu nedenle, Avrupa Birliği'nin dağılması ve para birimi Euro'nun ortadan kalkması bana göre çok zor.
Şunu rahatlıkla ileri sürebilirim: Özellikle Trump'un seçilmesinden sonra, Amerika'da bazı çevreler hoşnutsuzluklarını ortaya koymuşlardır. Hoşnut olmayanlar sadece bireyler olsaydı, 'Bir tehlike yok'diyebilirdim. Ama bazı eyaletler de hoşnutsuzluklarını açıklayınca, iş ciddiye binmiş demektir. Özellikle Kaliforniya eyaletinin tepkisi  ve ABD'den ayrılma isteğini telaffuz etmesi daha da ciddiye alınmalıdır.
Yukarıda söz ettiğim gibi, Avrupa Birliği'nin dağılma olasılığı, ABD'nin de dağılma olasılığına bağlıdır.
Şimdi diyeceksiniz ki; 'İyi ya, Avrupa Birliği Bilderberg Grubu tarafından ABD'ye karşı kurulmadı mı?' .
Haklı bir soru bu. Tabii ki ABD'nin zayıflaması Avrupa Birliği için fırsatlar doğurur.
Ama finans dünyası öylesine hassas ki, dünyanın en ücra yerindeki bir olay dahi dengeleri altüst etmektedir.
Kaldı ki, ABD'deki bir kopma, tüm dünyaya sirayet eder ve bulaşıcı bir hastalık gibi tüm dünyada kopmalar meydana gelir.
Demek oluyor ki, ABD'de nasıl ki bir kopma çok zor ise, o halde dünyada da kopmalar zor olacaktır. Hele hele şimdilerde Rockefeller ve Bilderber Grupları ortaklaşa adımlar atmaya başlarsa, kopmalardan söz etmek doğru olmayacaktır.
Sözünü ettiğim bu Gruplar, ortaklaşa kararlar ile istediklerini kopartırlar ve istediklerini birleştirirler.
Avrupa Birliği'nin yaşamını sürdürmesi, kimi ülkeler için avantaj, kimi ülkeler için ise dezavantaj olabilir. Ama bizim için avantaj olacağı kesindir. Ne var ki, Avrupalılar bizi içlerinde  yani 'Avrupa Birleşik Devletleri'nde'  görmek istemiyorlar.
Eh, o zaman da Avrupa'da yaşayan bizlere, Avrupa'yı içten fethetme görevi düşüyor.
Devletimiz, Avrupa'da yerleşik olan biz Türk kökenlileri dikkate alır ve gerekli desteği verirse, Avrupa'da söz sahibi olmamız işten bile değildir.
Haydi hayırlısı...

*****

MUSİAD AMSTERDAM ŞUBESİ MUHTEŞEM BİR TÖRENLE AÇILDI
 

MUSİAD'ın Amsterdam Şubesi, düzenlenen iki törenle açılışına Hollanda’da bulunan Türk iş adamları yoğun ilgi gösterdi.
İlk tören MÜSİAD Genel Başkanı ve Nail Olpak ve beraberindeki heyetle birlikte yaklaşık 100 işverenin katılımı ile MÜSİAD Amsterdam binasında gerçekleşti. Öğle saatlerinde gerçekleşen ilk törenin ardından akşam Park Plaza Otelde gerçekleşen törene ise 300 civarında işadamı ile birlikte MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, T.C. Lahey Büyükelçisi Zeynep Sibel Algan, T.C. Amsterdam Başkonsolosu Tolga Orkun, T.C. Lahey Büyükelçiliği Ticaret Müşaviri M.Tayfun Erkan, Amsterdam Nieuwe West Belediye Başkanı Ahmet Baadoud ile birlikte MÜSİAD Hollanda ve MÜSİAD Amsterdam üyeleri katıldı.
Davetliler onuruna verilen akşam yemeği öncesinde Amsterdam West Belediye Başkanı Ahmet Baadoud, Amsterdam MÜSİAD Başkanı Ümit Akbulut, Hollanda MÜSİAD Başkanı Ali Bekdur, Amsterdam Nieuwe West Belediye başkanı Ahmet Baadoud, MÜSİAD Yurtdışı Teşkilatlanma Başkanı Ahmet Selvi, MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak ve T.C Lahey Büyükelçisi Zeynep Sibel Algan birer konuşma yaptılar.
Ümit Akbulut, davetlilere yaptığı selamlama konuşmasında MÜSİAD Amsterdam hakkında bilgi verdi. Ali Bekdur ise davetlilere katılımları ve böyle anlamlı bir günde kendilerini yalnız bırakmadıkları için teşekkür etti.
Amsterdam Nieuwe West Belediye başkanı Ahmet Baadoud, böyle bir kuruluşun kendi şehrinde olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, Türk işadamlarının başarılarını gıpta ile izlediğini, MÜSAİD’ın dünya coğrafyasında çok geniş bir alanda etkin olmasını hem Amsterdam hemde Hollanda için büyük bir kazanç olduğunu dile getirdi.
MÜSİAD Yurtdışı Teşkilatlanma Başkanı Ahmet Selvi, Amsterdam Şubesinin bu yıl hizmete açılan 7.Şube olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdiği konumasında 2017 yılında ise 10 değişik noktada daha şube açılacağı müjdesini verdi.
Açılış törenine katılanlar arasında Lahey Büyükelçiliğimize Maslahatgüzar olarak atanan Zeynep Sibel Algan ve Amsterdam Başkonsolosumuz Tolga Orkun da katıldılar. MUSİAD Genel Başkanı Nail Olpak ve Hollanda Başkanı Ali Bekdur da iyi bir ev sahipliği yaptılar

Yurt içinde 86, yurt dışında ise 68 ülkede 181 noktada çok sayıda üyeyi ve üye işletmeyi temsil eden, Güney Afrika'dan Avrupa'ya, ABD'den Japonya'ya, bütün dünyaya yayılan MÜSİAD'ın Genel Başkanı Nail Olpak, açılışta yaptığı konuşmada, Hollanda ve Türkiye arasındaki ilişkiyi daha ileriye taşımak istediklerini belirtti. Hollanda'nın Türkiye ile iş birliğini geliştirmesi durumunda, gelecekte daha fazla kazanacağını ifade eden Olpak, 2015 yılında Türkiye ve Hollanda arasındaki ticaret hacminin 6,1 milyar dolar olduğu bilgisini paylaştı. Tüm badirelere rağmen 2016 yılının 10 ayında önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye'nin Hollanda'ya ihracatının yüzde 15,2 artarak 3 milyar dolar olduğunu bildiren Olpak, şunları kaydetti:"Türkiye'nin Hollanda'dan ithalatı yüzde 3,1 artarak 2,4 milyar dolara yükseldi. Son 10 yılda Türkiye'den Hollanda’ya toplam 87 milyar dolar yatırım yapıldı ve Hollanda bu alanda ilk sırada yer aldı. Yine son 10 yılda Hollanda'dan Türkiye'ye yapılan doğrudan yabancı yatırım miktarı 19,9 milyar dolar oldu ve Hollanda bu alanda da ilk sırada yer aldı. Amsterdam şubemiz inşallah bu iş birliğinin daha ileriye taşınması için ümidin ve gayretin şubesi olacak."
Gecenin son konuşmasını, Lahey'e 3 hafta önce Maslahatgüzar olarak atanan Zeynep Sibel Algan yaptı.  Algan konuşmasında, Türkiye ile Hollanda arasındaki 400 küsur yıllık köklü dostluğa vurgu yaparak, MÜSİAD’ın bu dostluğun pekişmesinde önemli bir görevi olduğunu söyledi ve MÜSİAD yöneticilerini tebrik edip kutladı.
Yöneticilerin toplu olarak MÜSİAD Amsterdam’ın açılış kurdelesini kesmesinin ardından Genel Başkan Nail Olpak, Büyükelçi Algan’a ve Amsterdam Nieuwe West Belediye Başkanı Ahmet Baadoud’a birer hediye takdim etti.
Daha sonra davetliler onuruna verilen yemeğin ardından tören akşam 22:00 civarlarında son buldu.
Kaynak:Son Haber

*****

SPOR GAZETECİLİĞİ, MAGAZİN GAZETECİLİĞİNE DÖNÜŞTÜ

*Spor yazarları şovmen veya artist mi?

*Yazarların boy boy fotoğrafları ile sayfalar dolduruluyor

*Okur şovmenleri değil, gelişmeleri merak ediyor ve okumak istiyor

 

İlhan KARAÇAY'ın analizi:

1967 yılında başlamış olduğum spor gazeteciliği süresince, 5 Dünya Şampiyonası, 6 Avrupa Şampiyonası ve onlarca final karşılaşması için dünyayı dolaştım durdum.
1970'li ve 80'li yıllarda,  özellikle Hürriyet gazetesinde,
'İlhan KARAÇAY Arjantin'den bildiriyor' gibi 9 sütuna yayılmış imzalar ile gündem oluşturuyordum.
O zaman bizim fotoğraflarımız, ancak ve ancak ünlü sporcularla biraraya geldiğimiz zaman sayfalarda yer alırdı.
Bazı ünlü yazarlarımız ve hatta Spor Servisi Müdürleri, ünlü bir sporcu ile fotoğraf çektirmek için can atarlardı.
Bazıları da bu mizansenlere hiç değer vermezlerdi.
Hıncal Uluç ve kahraman Bapçum gibi.
Geçmişte yazmıştım: 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı, SABAH gazetesi için birlikte izlediğim Hıncal Uluç, büyük bir tesadüf eseri fotoğrafladığım, Almanya Şansölyesi  Helmuth Kool ile ilgili bir haberimi yayınlatmamıştı:
Olay şöyle gelişmişti: Nanırım Köln'de oynanan Hollanda-Rusya arasındaki maça gidiyorduk. Stadyumun önünde yürürken, arkamızdan önemli bir şahsiyetin korumalar eşlğinde geldiğini gördüm. Ben hemen öne fırladım ve gelen kafilenin Hıncal ağabeye yanaşmasını bekledim.
Bir de ne göreyim, gelen önemli şahıs Almanya Şansölyesi Helmuth Kool değil mi?
Helmuth Kool bir ara Hıncal ağabey ile yan yana yürüdü. Tam o sırada  biribirleri ile bakışan ve konuşuyormuş gibi görülen ikiliyi fotoğrafladım.
Gençlik bu ya, aynı akşam filmi uçak ile İstanbul'a gönderdim ve gece de bir asparagas haber yazdım ve teleks ile gönderdim.
Ertesi sabah, Hıncal ağabeye durumu anlattım ve bir 'Aferin' bekledim.
Hıncal ağabey 'Bravo' demekle yetindi.
Bir gün sonra elime aldığım SABAH gazetesinde haberi görmeyince şaşırdım. Ben haberin hem de birinci sayfada kocaman yayınlanacağını sanıyordum.
Haberi göremeyince İstanbul'u aradım ve sordum. 'Hıncal bey aradı ve kullanmayın dedi' yanıtını aldım.
Meğer ki, Hıncal ağabey, ben ona filmi ve haberi gönderdiğimi söyledikten sonra İstanbul'u aramış ve, 'Sağolsun İlhan fotoğraflı bir haber göndermiş ama, ben Helmuth Kool ile konuşmadım, kullanmayın' demiş.
İnanır mısınız, böyle bir haber için can atacak çok sayıda spor yazarı ve müdür vardır.
Kahraman Bapçum ise bir başka değer.
Görüşmek istediği sporcu veya yönetici ile randevusuz hiç konuşmadı.
Stad önünde ve içinde veya otelde yanlarına yanaşıp hiç fotoğraf çektirmedi ve konuşmadı.

Bakar mısınız, bir yanda Hıncal Uluç gibi, baştan sonna magazin konusu olacak bir yazar,  gösterişi hiç sevmediği için puan toplayacak fotoğrafını kullandırtmıyor, diğer yanda da magazinci veya artistmiş gibi fotoğraflarını sayfayo dolduracak şekilde boy boy yayınlatanlar...
'Basın Konseyi' veya  'Serbest Kürsü' gibi oluşumları ön safhada gözler önüne seren gazeteler, herkesin tanıdığı yazarları, birer şovmen veya artist kisvesine sokuyorlar.
Peki, okurun istediği bu bu acaba?
Bence değil.
Okur, spordaki gelişmeleri detayları ile okumak istiyor. Ama ne yazık ki gazetelerimiz, yazarlarının sağlıklı bilgi ve yorumları yerine, boy boy fotoğraflarını yayınlıyor.
Büyük fotoğrafların altındaki yazılar da, yorumdan ziyade bir mahkeme kararı gibi, sinir bozucu oluyor.
Kendilerini yargıç yerine koyuyorlar ve örneğin Sow'un rövaşata golünü kural dahilinde sayıyorlar. Kaldı ki, rakip futbolcu kafasını uzatsın veya uzatmasın, ayak rakibin başı hizasına gelince, temas olmasa da faul olur. Yani gol nizami olmaz.
Spor sayfalarındaki bu sevimsizliği ortaya koyabilmek için sadece iki sayfa seçtim.
Bakınız lütfen, yazarların fotoğrafları yazılardan daha çok yer kaplamıyor mu?
Dilerim, spor servisi müdürlerimiz, bu sevimsiz uygulamadan biran önce vazgeçerler.

*****

THY Hollanda'da görev değişimi...

    GÜLE GÜLE AHMET ŞAHİN, HOŞ GELDİN    CENGİZ İNCEOSMAN

İlhan KARAÇAY'ın haberi...

Türk Hava Yolları'nın Hollanda müdürlüğünde görev değişikliği gerçekleşti.
5,5 yıl önce Güney Kore'den Amsterdam'a atanan Ahmet Şahin'in yerine, bu kez de yine uzakdoğudaki Singapur'da görev yapan Cengiz İnceosman atandı.
Göreve başladığı 2011 mayıs ayı sonunda, kalabalık bir Sivil Toplum Kuruluşu üyesi ile, 'Hoşgeldin'anlamında Palet Restaurant'ta Konya Furun Kebabı ikram ettiğimiz Ahmet Şahin'i, bu kez de  Meram Restaurant'ta bir kahvaltıyla uğurladık.
Tanzanya'nın Darüsselam kentine tayin edilen Ahmet Şahin, Zanzibar ve Klimanjaro hatlarının sorumluluğunu da üstlenecek.
THY Amsterdam Müdürlüğü'ne atandığı 2011 mayıs ayında, Türk Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileriyle Palet restaurant'ta Konya Furun Kebabı ısmarlayarak 'Hoşgeldin' dediğimiz Ahmet Şahin'e, (Ortada koyu ceketli), şimdi de bir hakvaltıyla veda edildi

2011 yılında Hollanda'da göreve başladığı zaman, haftada 21 seferle devraldığı Hollanda ile Türkiye arasındaki hat sayısını 35'e çıkarma başarısını gösteren Ahmet Şahin, görevi süresi boyunca Milli Taşıyıcımız THY bayrağını çok güzel bir şekilde dalgalandırdı.
Hollanda'daki görevini sürdürürken, motivasyonu ile elinden geldiği kadar gayret sarfetmiş ve milletimizin varlığı olan THY'yi karlı duruma sokma çabası içinde çalışmış olan Ahmet Şahin yayınlamış olduğu veda mesajında şunları yazmış: 'Hollanda'daki çalışma süreci içinde, medyanın, Sivil Toplum Kuruluşları'mızın, acentalarımızın ve Hollanda'da yaşayan vatandaşlarımızın önemli olan katkı ve destekleri beni çok sevindirmiştir. Bu vesile ile hepinize teşekkürlerimi sunarım.
Benden boşalan yere atanan değerli meslektaşım Cengiz İnceosman'a da, şahsıma ve şirketimize gösterdiğiniz desteği devam ettireceğiniz inanıyorum.
Tanzanya'ya Amsterdam'dan, İstanbul aktarmalı uçuşları çoğaltmak için bu ülkeye sık sık geleceğimi umuyorum. Böylece yeniden görüşebilme imkanımız da olacaktır. Hakkınızı helal edin.''
5,5 Yıl görev yaptığı Hollanda'dan ayrılmadan önce bir kahvaltı ile veda ettiğimiz THY Amsterdam Müdürü Ahmet Şahin, (solda ortada) Hollanda'daki Türk toplumuna ve kuruluşlara teşekkür mesajı verdi
Singapur 'da  müdürlük yapan Cengiz İnceosman'ın orada geçirdiği görev süresini incelediğimiz zaman, eskiden çok kısıtlı olan haftalık uçuş sayısını başarı ile artırdığını görüyoruz.
THY'nin Hollanda'ya atanan yeni müdürü Cengiz İnceosman, görev yaptığı Singapur'da başarılı organizasyonlara imza atmıştı. İnceorman'ın Hollanda'da işi daha zor olacak gibi...
Ne var ki, Cengiz İnceosman'ın şimdiki yeni görevi çok zor olacak gibi. Zira, Hollanda gibi haftada 35 uçuş yapılan bir yerde daha fazla uçuş yapmak zor olacağı gibi, çeşitli siyasi nedenlerle uçuş sayısında azalma olma şansı bile vardır.
Buna karşın, Tanzanya'da göreve başlayacak olan Ahmet Şahin'in şansı daha çok görünmektedir. Zira, Ahmet Şahin'in, Darüsselam, Zanzibar ve Klimanjaro'ya daha fazla sefer düzenleme şansı daha fazladır.
Biz de, gerek Tanzanya'ya tayin olan Ahmet Şahin'e ve gerekse Hollanda'ya atanan Cengiz İnceosman'a başarılar diliyoruz.

*****

ŞEHİTLERİMİZ AMSTERDAM BAŞKONSOLOSLUĞUMUZDA ANILDI

İlhan KARAÇAY

Geçtiğimiz cumartesi akşamı Beşiktaş Arena Stadı önünde yapılan hunharca saldırı sonrasında şehit olanlar, Amsterdam Başkonsolosluğumuzda anıldı.
Başkonsolos Tolga Orkun, anma törenine katılanlara yaptığı konuşmasında, devletimizin terörizme boyun eğmeyeceğini belirtti ve hain saldırı sonrasında şehit olaanlara Allah'tan rahmet, yaralılara da şifa dileğinde bulundu.
Başkonsolosluğumuzdaki taziye defterine duygularımı yazarken

*****

Hollanda'da, Esir Kampı'nda Almanlar tarafından öldürülen Özbekler, Amsterdam'da anıldı

İlhan KARAÇAY'ın haberi:

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya tarafından Rus askerleri olarak, Hollanda’nın Amersfoort kentine getirilen Özbekler’in korkunç serüveni Amsterdam'da yapılan bir anma töreninde masaya yatırıldı.
Türkevi Topluluğu kardeş kuruluşu olan Avrasya Sivil Toplum Forumu’nun düzenlediği
'11. Avrasya Buluşmaları' Amsterdam’da gerçekleşti. Yılda en az bir defa yapılan Avrasya Buluşmaları, her yıl farklı bir konuyu ele alıyor. Bu yıl, 11. Avrasya Buluşmaları’nın konusu, ‘2. Dünya Savaşında Hollanda temerküz kamplarında öldürülen Özbekler’ oldu.
Hollandalı araştırmacı yazar  Remco Reiding konuşmasını yapıyor

Toplantıya konuşmacı olarak katılan Hollanda’lı gazeteci Remco Reiding, katılımcıları hayretlere düşüren bilgiler sundu. Reiding, yıllar önce gazetecilik okurken, değişim programı çercevesinde Rusya’ya gittiğini ve bütün hikayenin ondan sonra başladığını söyledi. Moskova dönüşü, Amersfoortse Courant gazetesinde çalışmaya başlayan Remco Reiding, Amersfoort’a getirilen Rus askerlerinin akibetini araştırmaya başlamış. Yıllarını araştırmaya veren Remco Reiding, bulduğu bilgileri ‘Onuru gömülen çocuk’ başlığı ile kitap olarak yayınlamış. Araştırmacı Reiding konuyla ilgili şu görüşleri paylaştı. ‘Savaşın başlangıcında 101 asker Rusya’dan Hollanda’ya getirilir. Askerler Smolensk Muharebesi’nde esir alınırlar. Uzun ve yorucu bir tren yolculuğu sonucu 1941 yılının Eylül ayında Amersfoort’a ulaşırlar. Almanların amacı, Hollandalılar'a Özbek asıllı Rus askerlerinin ne kadar vahşi ve aşağılık yaratıklar oldukları, göstermekmiş. Ancak bu propoganda ters tepmiş. Açlıktan ölüm noktasına gelen askerlere bir tane ekmek verilmiş, Almanlar askerlerin ekmek için birbirlerini yiyeceklerini bekliyorlarmış. Askerler tam tersine kendilerine verilen bir ekmeği küçük parçalara ayırarak kardeşçe paylaşmışlar. Esir askerler kampta çok ağır işlerde çalıştırılmışlar. Yorgunluktan ellerindeki kum torbası yere düşünce, işkence görmüşler, ceza almışlar. Bu ağır şartlar altında, açlık ve hastalık nedeniyle, Nisan 1942’de 24 asker ölmüş.  Geriye kalan 77 asker Almanlar tarafından sürgün edilirler. Ancak bu askerlerde 9 Nisan sabah erken saatlerde (06.30) kurşuna dizilerek öldürülürler. Özbek askerlerin Hollanda kampındaki dramatik hayatı böylece sonlanır’.
Araştırmacı yazar Remco Reiding, Amsfoort’daki kampla ilgili tüm bilgilerin, tutanakların Almanlar tarafından yakıldığını söylerken, olayı gören şahitlerin yaşadığını belirtti. Rus arşivlerinde de yeterli belgelerin olmadığına dikkar çeken Remco Reiding, Ruslar'ın her türlü yardımı yaptıklarını söyledi. Reiding, Amersfoort Belediyesi'nin de bu konunun belgesel yapılması için bütce ayırdığını söyledi.
Özbek araştırmacı akademisyen Bahodir Uzakov konuşmasını yaparken

Toplantıya konuşmacı olarak katılan Özbek araştırmacı, akademisyen Bahodir Uzakov ise yaptığı konuşmada, önce Özbekistan'ı tanıttı. 8 çocuklu bir ailenin üyesi olduğunu, ailenin diğer üyelerinin Özbekistan’da yaşadığını söykeyen ve 1941 yılında Özbekistan’da 6,5 milyon insanın yaşadığını belirten Bahadır Uzakov, yaklaşık 1,5 milyon Özbek'in Almanlar'a karşı savaştığını söyledi. Savaşta 250 bin Özbek askerinin öldüğünü, 130 bin askerin kayıp olduğunu, 60 bin askerin sakat kaldığını ve 400 bin askerin de Özbekistana geri gelmediğini söyledi. Dedesinin de askere alındığını ve 23 Eylül 1943 tarihinde Ukrayna’da öldüğünü belirten Bahodir Uzakov, amcası Süleyman Uzakov’un da genç yaşta askere alındığını, geri dönmediğini ve hiç bir şey duymadıklarını belirtti.
Kampta Özbekler'in katledilişlerinin 75. yılı, bu yıl Amersfoort’da organize edilen bir programla anıldı. Toplantıya katılan ve Hollanda’da yaşayan Özbek, Kırgız, Nogay, Uygur ve Türkmen diaspora temsilcileri, anlatılanlar karşısında şoke oldular. Katılımcılar bundan böyle Türk ve Akraba topluluklar arasında daha sık toplantıların düzenlenmesini, birbirlerini yakından tanımak istediklerini belirttiler.
Türkevi Topluluğu adına kapanış konuşmasını yapan Veyis Güngör, her yıl 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü çerçevesinde Hollanda’daki Türk ve Akraba Toplulukları temsilcileri ile biraraya geldiklerini; her yıl farklı bir konuya dikkat çektiklerini söyledi. Örneğin geçen yıl, Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir’in ‘Özgürlük Yolunda 10. Yıl’ konusu ele alındığını söyleyen Güngör, daha önceki yıl ise, Turan Kurultayı Başkanı Andras Biro’nun Avrasya Buluşmaları misafiri olduğunu belirtti. Güngör, Hollanda’daki Özbeklerin dramına, Hollanda’nın kurtuluşu olan 4 ve 5 Mayıs’ta dikkat çekilmesi gerektiğini söyledi.

*****


HOLLANDA TÜRKLERİ'NDEN JEST...

RUSYA BÜYÜKELÇİLİĞİNE TAZİYE ZİYARETİNDE BULUNDULAR

İlhan KARAÇAY

Hollanda'da yaşayan Türk vatandaşlarından bir grup,  Lahey’deki Rusya Büyükelçiliği'ne randevu alıp giderek taziyelerini bildirdi.  Sivil Toplum Kuruluşu üyeleri olmalarına rağmen, bu ziyareti bireysel vatandaş olarak gerçekleştirdiklerini belirten Veyis Güngör, Mehmet Tütüncü, Adil Akaltun, Ebubekir Öztüre ve İlhan Aşkın, Ankara’nın Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov'un alçakca bir terör saldırısı sonucu hayatına kaybetmesinden duydukları  üzüntüyü belirttiler. 
Lahey Rusya Büyükelçiliği Ataşelerinden Anton Naumkin'e taziyelerini bildirip, özel olarak açılan taziye defterini imzalayan Türkler'e teşekkür eden Rus Ataşe, bu hareket ile iki ülke arasındaki dostluğun perçinlendiğini belirtti.
Türkler'in randevulu özel ziyaretinden sonra, taziye defterini imzalamak için kalabalık bir topluluk kuyruğa girdi.
Fotoğraflarda: Lahey'deki Rusya Büyükelçiliğini taziye için ziyaret eden Türkler'i, Rus Ataşesi Anton Naunkin (sağdan üçüncü) karşıladı. Türkler taziye defterine de duygularını yazdılar.

*****

Hollanda'ya gelen ilk Türkler'den Musa Şimşek 75 yaşında şiir kitabı yayınlattı


    

Hollanda'ya ilk gelen Türkler'den Musa Şimşek, ömrünün sonbaharında bir şiir kitabı yayınlattı. Hollanda'da vatan hasreti çekerken yazdığı şiirleri bir kitapta toplayan Musa Şimşek, 1964 yılında geldiği bu ülkede ayrımcılığa karşı verdiği mücadele sonunda, emekliliğini yaşadığı Kayseri'de bastırdığı kitabını, Türkiye'den sonra Hollanda'da da piyasaya sürdü.
Genellikle Atatürk ve Ehlibeyt üzerine yazdığı şiirleri ile beğeni kazanan Suat Şimşek'in kitabını, kendisinin Türkiye'de olması nedeniyle, kızı Esma Şimşek'ten aldı
Fotoğrafta Esma Şimşek'ten, babası Musa Şimşek'e ait şiir kitabını alırken. Fotoğraf içindeki küçük fotoğrafta, Musa Şimşek ailesi ile.

*****

22 Aralık 2016 Perşembe

YENİ YIL, BAŞKANLIK VE İSRAFLAR & Cemal ÇALIŞKAN; Eğitimci, Şair, Araştırmacı-Yazar

YENİ YIL, BAŞKANLIK VE İSRAFLAR
     Cemal ÇALIŞKAN 
Eğitimci, Şair, Araştırmacı-Yazar
            Dünya yeni bir yıla hazırlanıyor. Ülkemizde bu yıl için hazırlanıyor. Ülkemiz, Suriye ve içeriden gelen şehitlerimize vatandaş ve ailelerin yüreğini yakmaya devam ediyor. Ülke sorunlarını çözme konusunda kim doğruyu konuşur, iktidara uyarı yaparsa ya gözaltında, ya da hapisse atılıyor. Güvenlik güçleri, terör ve teröristle uğraşmaktan, hâkimler huzurlarına gelenleri dinlemekten ülkenin etrafını göremiyor. Ülkesini sevenler, ülkeye zarar verir kaygısıyla, yanlışları sineye çekiyor. Bütün bunları siyasi amacı için istismar eden bu iktidara millet mahkûm ediliyor. Tarihe bakılırsa, bütün diktatörler barışı yaşayan topluluklarda değil, olağanüstü olayları yaşayan toplumlardan çıkmıştır. 
            Ülkemiz, bugün olağanüstü günleri yaşıyor. Birileri, birilerinin diktatör olmasının önünü açmaya çalışanlar vardır. Kim istemez, ülkesinin ileri gitmesini, ülkesinde iyiliklerin çoğalmasını! İnancımızın temelinde işlerinizi danışarak yapın emri var. Peki, ülkenin bütün işlerini ve yetkilerini bir adama teslim etmek akıllı seçilmişlerin işi olabilir mi? AKP hep başlarına gelen kötü şeyi, dışarıya bağladı. Biz, millet olarak soruyoruz. Bu başkanlığı size dışarı mı emrediyor?
            2017 yılına ülkemiz böyle bir ortamda giriyor. Ama dini konuşma yapanlar, her yerde ülkenin ve gelen şehitlerin acısını paylaşma konuşması yapması gerekir. Onun yerine, yılbaşıyla ilgili, hakaretamiz konuşmalar yapıyor. Dinimizde konun koyucu “ Siz kimsenin inancına sövmeyin ki, onlarda sizin inandığınız varlıklara sövmesinler” buyuruyor. Peygamberimiz, “ sizler ana babanıza küfrettirirsiniz deyince, nasıl dediler? Siz başkasınınkine söversiniz, onlar da sizinkine söver” buyurdu. Hadiste, sizden olmayanların yaptıklarını yaparsanız, sizde onlardan olursunuz” buyurdu. 
            Bu savaş ortamında farklılıkları değil, birleştirici olanları konuşarak öne çıkarmalıyız. Farklı yaşayanlara, galiz laf etmemeliyiz. Yoksa bir gün önce Rus konsolosluğu önünde,  koyun gibi meleşirsiniz? Galeyana gelen biri tarafından suçsuz bir adam öldürülür. Sonra Devlet,  öldürülen elçinin devletinden özür dilemek zorunda bırakırsınız. Bu protesto yapanların taşıdığı flamalarla, ülkeye İran’ın molla rejiminin imajını yaşatırsınız. İnsanlara soruşturma açacak savcıda bulamazsınız. Ülke için tehlikeli fikirlerini seslendirmeye devam edenleri çoğaltırsınız.
            Yılbaşı günü meydana gelen israfı, din adına dillendirenler, nedense yılbaşında oturdukları mükellef sofraları göz önüne getirmezler. Ülkemiz için daha kapsayıcı ve uzlaşmacı konuşmalar yapmaları beklenir. Bu iktidarla birlikte hem iftarda hem de yılbaşında israf yapan Müslüman sosyetesi yaratıldı.  Batılı sosyete ile aralarındaki fark birinin başı örtülü sadece. Yaşantıları ortak. Hatta mekânları da ortak oldu. Ama iktidar hala aziz Atatürk’ün yaptıklarının aleyhinde propaganda yapan ve yaptıranlara sağır olmayı sürdürüyor. 
            Batı yaşantı ve alışkanlıkları konusunda galiz laflar eden hoca ve hacılar, önce kendi ailelerine kızlarına gelinlerine, torunlarına o sözleri söylemleri gerekmez mi? Avrupa, güzellik yarışmalarında Türkiye adına katılan kızımızın güzel olmadığı halde, Avrupa’nın bu ahlaksızlığı, Türkiye’yi alıştırmak için Türk kızı seçildiği söylenir durur. Dinleyenler, hacı babanın, hocanın kızlarının bu yarışmalara katılabilmek için nelerini feda ettikleri unutulur.           Bu sözlerle, beyni yıkan gençlerin siyasetçiler ve dış güçler tarafından nasıl kullanıldığı,  ülke ve İslam âlemi içinde tehlikeli olduğu bilinmez mi? 
            Yılbaşı gün adına konuşan,  din adamlarına bakar mısınız?
Tam da bu kafa insanlarıdır.
Bu konuşmalar bu konuşma ortamında hazırlanıyor. Din uzamanı Dr. Doç. ve Prof. neden bu konuda konuşturulmaz. Bu kafa sadece, İslam âleminde değil, Batıda da bunu benzer olaylar yaşanmaktadır. Almanya’da ve diğer Batı ülkelerinde insanlar, evlerinde canlı canlı yakıldı. Sadece farklı inançları yüzündendir. Diğer taraftan ibadethane yakıldı. Kutsallara hakaret ediliyor.
            Bugün, orta doğuyu kan gölü yapan ve düşmanların oyuncağı olanlar nasıl yetişiyorlar? s Gizli mahfillerde, din adına eğitim verildi. Bunlara eğitim verenlerin, ipin ucunun kimde olduğunu bilmekten gafildi. Sonradan fark etse bile, elinden bir şey gelmez oldu. Bu nedenle din, gizli yerlerde değil, insanların ve devletin kontrol altında yapılmalıdır.
İnsanlara Hak hukukta, kul hakkı ve inanç farklılığı öğretilmeli gözetilmelidir. 
            Bugün, Suriye’de düştüğümüz tezatlar buna açık örneklerdir. Orada her türlü yardımı yaptığınız insanlar, bizi suçladılar. Silahlarını bize çevirdiler. Bu gibilere yardımcı olurken çok dikkatli olunmalıdır. Demokrasiden asla vaz geçilmemelidir. Milletten gizli hiçbir şey yapılmamalıdır. Hem Enver Paşanın yaptıklarını tenkit edeceksen,  aynı manadaki hatalı işleri kendimiz yapmamamlayız. Bu demokrasiyle çelişkisidir. Kazım Karabekir” Anadolu insanının bir zaafı vardır. Ufak şeylerle kendisini avutur. Büyük işler için kendisini ve çocuklarını yetiştirmez. Böyle olunca da, ipler başkalarının eline geçer. Küçük esnaflıkla yetinmek zorunda kalırlar. Bundan kurtulup dünyayı ve ülkeyi tanıyabilecek, kalitede çocuklarımızı ve kendimizi yetiştirmek, tarihimizi doğru öğrenmek zorundayız. “der. İşte bugünkü iktidarda olanlar Paşanın tarif ettiği ailelerin çocuklarıdır.
             Doğrudur.