29 Ocak 2016 Cuma

MERHUM MUSTAFA KOÇ’UN DEDESİ ARKADAŞIM VEHBİ KOÇ İSMAİL AMASYALI 19. Dönem Kocaeli Milletvekili

MERHUM MUSTAFA KOÇ’UN DEDESİ, ARKADAŞIM VEHBİ KOÇ...
İSMAİL AMASYALI
19. Dönem Kocaeli Milletvekili
Bu yazı merhum Mustafa KOÇ’un vefat ettiğinin ertesi, Cuma günü öğleden sonra yazılmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN, Mustafa KOÇ’un irtihali üzerine Cuma namazı sonrasında “Bir gün önce Mustafa, Ali KOÇ bizde idi. Mustafa KOÇ’a İÇKİYİ BIRAK DEDİM. O DA BİRAZ AZALTTIM dedi” ifadeleri hadisi şerife uygun düşmemiştir. Hz. Peygamber, “ÖLÜLERİNİZİ HAYIRLA YÂD EDİNİZ” dediği için biz ümmeti Muhammed (SA) buna çok dikkat ederiz.
Özellikle Taksim gezi parkı olaylarında canını kurtarmak için Divan Otele sığınmaya çalışanlara kapısını açan Mustafa KOÇ’u itibarsızlaştırma ananasçı, cemaatçi, gezici söylemleri hükümet ricali tarafından nasıl dile getirildiği yandaş medya televizyon kanallarında, ilk haber gazete manşetlerindeki çirkin ifadeler hafızamda canlanırken telefonlarımıza bir mesaj düştü, “Vehbi KOÇ, Nahum’un oğludur. Haim Nahum Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısı oğlu Bernar Nahum’a ait, diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi KOÇ ortaklaşa Beko’yu kurdular. Koçların serveti, Osmanlı parasıdır”.
Ben Mustafa KOÇ’u bir defa Demirel ile birlikte toplantıda tanıdım. Rahmi KOÇ’la ara sıra görüşürüm. Ancak Vehbi KOÇ arkadaşımdı. Kendisini 1967 yılında tanıdım. O zaman KOÇ 66, ben 26, Recep Tayyip ERDOĞAN 13, Mustafa KOÇ 7 yaşında idi.
1961 yılında işçi olarak gittiğim Almanya’dan çift tesirli hidrolik pres tezgahı getirmiş, Vefa bozacısının karşısında aylık kirası 2000 TL olan bir hanın altında kalıplarını getiren firmalara tencere, tava, oto yedek parçası basıyor, günde 1000 TL para kazanıyordum. İşlerimi büyütebilmek düşüncesiyle Vehbi KOÇ’a gitmeye karar verdim.
Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki dört katlı binanın son katına çıkarken ikinci katta dostum, arkadaşım KOÇ’un müdürlerinden Atalay ŞAHİNOĞLU oturuyor. Vehbi Bey’in sekreteri Suzan Hanım’a Almanya’da çalıştığımı, Türkiye’ye dönüp iş kurduğumu Vehbi Bey’i ziyaret etme arzumu bildirdim. Suzan Hanım, bir dosya kağıdı önüme koydu ve “adınızı, adresinizi, telefon numaranızı yazın, biz sizi ararız” dedi. Sordum “Vehbi Bey içeride mi?” cevap, “Evet”. Suzan Hanım’ın beyin tomografisini çektim, “Eyvah, gene birisi geldi ya para veya iş isteyecek”. Kağıda “Vehbi amca, ben Almanya’da işçi idim. Türkiye’ye döndüm, işimi kurdum. Paraya, işe ihtiyacım yok, akla ihtiyacım var. Kaç para istersen ödeyeceğim, ellerinizden öperim” diye yazdım. Suzan Hanım okudu, tebessüm etti ve içeri girdi. Vehbi Bey’in sesi duyuluyor. “Derhal al o delikanlıyı içeriye” girdim, elini öptüm.
Vehbi Bey, “benim aradığım aklı benden istiyorsun. Akıl sermayemden biraz veririm. Almanya’da bulundum diyorsun. Ben aklı döviz karşılığı satarım ha” dedi, gülüştük.
Sordu “Ne istiyorsun?” “iyi bir iş adamı nasıl olur?” dediğimde “arkadaşlarım, dostlarım için hazırladığım bir metin var, sana da veririm. Bundan sonra sende benim ARKADAŞIMSIN” dedi. Önce özgeçmiş, sonra tavsiyeler yazılı.
1901 yılında Ankara’da Çoraklık Semtindeki yazlık evde doğdum. Babam Koçzade Hacı Mustafa Efendi, annem Kütükçüzade Hacı Rıfat Efendinin kızı Fatma Hanım. Öğrenimime dini eğitimle başladım. Hacı Bayram Camiinde, topal hocanın mektebinde ilk dersimi aldım. Hacı Bayram Camii yanında kiralık bir evde ilkokula başladım, okulu birincilikle bitirdim. Taç mektep denilen, Ankara idadisini okudum. Babamın verdiği sermaye ile 16 yaşımda 1917 yılında ayakkabı lastiği, şeker, kaşar peyniri satmak üzere bakkal dükkanı açtım. 25 yaşında Koçzade Ahmet Vehbi KOÇ unvanı ile Ankara Ticaret Odasına kayıt yaptırdım. 1928 yılında da Ford Company temsilciliğini aldım. Bugünü anlatmaya gerek yok, eserler ortada dedi.
Sordum, “Bize tavsiyeniz nedir?”. “Sabah erken kalkar, sebebim Allah’la rabıta kurar, mutlaka sabah namazımı kılar, yurtdışında olsam dahi cemaati kübra ile Cuma namazını eda ederim. Esaslar detayda gizlidir. Her konuyu detayında incelerim. Çocuklarımın, aile bireylerimin tamamı ile yakından ilgilenir, tavsiye veya tenkitlerimi kayda geçirmek üzere mektupla bildiririm. israf, lüks ve şatafattan kaçınırım. Tasarrufa ehemmiyet veririm vs.”
Sonra beni Koç Holding’in Genel Müdürlerinden Ahmet BİNBİR ve otomotiv grubunun başındaki damadı Erdoğan GÖNÜL’e emanet etti. Ben, Amasyalı otomotiv sanayisini kurarak Fiat 124 yakıt depolarını, saç akşamını üreten 27 yaşında 500 kişi çalıştıran firma sahibi oldum sonra Amasyalı Soba Fabrikaları, TBMM ve Avrupa Parlamentosu.
Vehbi KOÇ’a ve ailesine vefa borcum var.
Onu, DİNSİZ, İMANSIZ, HAİM NAHUM’UN OĞLU OLDUĞU İDDİASI İLE itibarsızlaştırmak isteyenleri, gezi parkı olayları nedeni ile Divan Oteline sığınan yaşlı, çocuk, sakatlar üzerinden siyaset yaparak “PARELCİ, CEMAATÇİ, GEZİCİ” diyenler cenaze namazını on binlerce insanla birlikte ön safta tabuta sarılı Osmanlı sancağını okuyorlardı, “HAK VE GERÇEK OLAN KAİNATIN SAHİBİ ALLAH’TAN BAŞKA İLAH YOKTUR, GÜVENİLİR VE SADIK MUHAMMED ONUN ELÇİSİDİR”.
Peygamber kuldu, bu hitap kuladır, insanadır. Yani “İNSAN GÜVENİLİR VE SADIKTIR”. Ön safta bulunanlar ne kadar güvenilir olduklarını vicdanlarında sorgulamış olmaları lazım.
ÖNCE İTİBARSIZLAŞTIR, SONRA CENAZE NAMAZINDA SAF TUT.
Telefonlara mesaj gönderip Haim NAHUM’un torunudur iddiası ile cenaze namazını kıldırmak istemeyenler başarılı olamamışlardır. Günümüzde televizyonlar, basın, halk gerçekleri ortaya koydu. On binlerce insan safta, Mustafa KOÇ camide ve musalla taşında.
Yakın tarihi iyi inceleyiniz. Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da İstiklal Mücadelesi sonucunda TC devletini kuran Atatürk’ün cenaze namazını hiçbir camide kıldırmadılar.
10 Kasım 1938’de irtihal ettiğinde 100 metre sonra Dolmabahçe Cami, cenaze oraya getirilseydi cemaat Levent’e kadar saf tutardı. Biraz ileri de Sultanahmet, Fatih.
Mustafa KOÇ’ta, İstanbul müftüsü helallik istediğinde cemaat ve arşualem cevap veriyordu, HELAL OLSUN. Atatürk’ten bunu esirgediler. TAKDİR ALLAH’INDIR.
Sonunda onlarda DİVAN OTELİ’ne girdiler.

26 Ocak 2016 Salı

ÇETKODER GENEL BAŞKANI: MUSTAFA GÖKTAŞ: "ELEKTRİK FATURALARI OCAK SÖNDÜRÜYOR, YUVA YIKIYOR!.."

ÇETKODER'DEN: "acil çözüm istemi" ELEKTRİK FATURALARI OCAK SÖNDÜRÜYOR, YUVA YIKIYOR, 
ÇETKODER;
Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği
Genel Başkanı Mustafa Göktaş
ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ  (ÇETKODER) GENEL MERKEZİ 
Kısa adı ÇETKODER olan Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği Genel Başkanı Mustafa Göktaş, EPDK’nın son uygulama ve yönetmeliği sonucu el ve cep yakan ocak söndüren elektrik faturaları dolayısıyla kamuoyuna açıklamasıdır./Saygı ile.
FATURALAR OCAK SÖNDÜRÜYOR, YUVA YIKIYOR
Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “2016 yılının ilk günleri ülkemizde emekliler dâhil asgari ücret ile çalışan kesime ufak tefek zam getiren hükümetimiz dar gelirli Tüketicinin yüzünü güldürmüştü. Emekliler seyyanen 100 Tl alırken, çok cüzi bir rakamda ilave edilerek maaşlarında minicik artışlar olmuştu. Örneğin Bağ-kur emeklisi esnaf kardeşimiz bu zamlardan sonra 1140 TL alırken 1280 TL aylık alır oldu. Ancak gerçek hayatta her gün her şeye zam geliyor. Bunların içinde yaşamsal değeri olan ve hayatımızı direk ilgilendiren elektirik konusu var. 2016 yılı ilk ayında başlayan faturalandırma sonuçları el değil cep yakıyor, ocak söndürüyor. Yeni faturalarda Kayıp Kaçak Bedeli, Perakende Satış Bedeli, İletim Bedeli kalemleri, Dağıtım bedeli kalemi altında toplanmış, ayrıca faturalarımızda Enerji fonu bedeli, TRT Payı, ETV, eklenmekte ve en sonunda bunların tamamı toplanıp birde KDV eklendiği görülmektedir.  Böylece Enerji Bakanlığı'nın denetimindeki elektrik şirketleri yeni yılın ilk ayından itibaren elektrik faturalarındaki dağıtım bedeline yaklaşık yüzde 250 oranında gizli zam yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu zam dolayısıyla normal tüketicinin evinde kullandığı elektrik faturasına 40- 50 TL fazla ücret yansımakta. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21 Mayıs 2014'te elektrik faturalarındaki kayıp kaçak bedellerinin dürüst ödemesini yapan vatandaştan alınamayacağı kararını vermesiyle başlayan süreçte yeni yöntemler bulan ilgililer, yönetmelikte değişiklikler yapıp vatandaşa çile çektirmeye devam ediyorlar. Bu arada haksız ve hukuksuz bir şekilde tahsilâtı sürdürüyorlar. 2016 itibari ile emekliye, asgari ücretliye verildiği söylenen zammın ve artışın böylece bu uygulamayla bir anlamı da kalmamıştır. Tüketicilere günahtır. Dar gelirliye günahtır. Gelen faturalar ocak söndürmekte, yuva yıkmaktadır. Bu nasıl bir insaf ve vicdandır” dedi.
FATURALARDA HANGİ BEDELLER VE FONLAR VAR HANGİ VERGİYİ VERİYORUZ BİLİYOR MUSUNUZ ?
Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “Elektrik ile ilgili bildiğimiz var, bilmediğimiz var, vatandaş aydınlansın diye Faturalarda görülen ve görülmeyen kısımlarla ilgili ufak bir bilgi vermek istiyorum.
İletim Bedeli: 2016 itibariyle "Dağıtım Bedeli" kaleminin içinde yer alıyor. Elektrik santrallerinden şehir şebekesine elektrik iletimi Türkiye Elektrik İletim A.Ş. tarafından gerçekleştiriliyor. Elektrik iletimi bedeli görevli tedarikçiler tarafından TEİAŞ'a aktarılıyor.
Dağıtım Bedeli: Dağıtım bedeli elektrik faturasının %29'unu oluşturur. Elektrik santrallerinden şehir şebekelerine iletilen elektrik için bu aşamada iletim bedeli alındığını biliyoruz. Şehir şebekelerindeki bu elektriğin görevli bölgedeki dağıtım şirketi tüketicilere ulaştırır. Faturalara bu nedenle dağıtım şebekesi için dağıtım şirketi tarafından yapılan yatırım, işletme ve bakım giderleri ve bu dağıtım işleminin bedeli yansıtılır.
Kayıp / Kaçak Bedeli: 2016 itibariyle "Dağıtım Bedeli" kaleminin içinde yer alır. Kayıp / Kaçak Bedeli elektrik sistemindeki tüm kayıpların bedeli anlamına gelmektedir. Bu kayıplar iletim ve dağıtım sürecindeki kayıpları ve kaçak elektrik kullanımı sonucu ortaya çıkan farklardır. Günümüzde elektrik faturalarında enerji tüketim bedeli için dahil edilmekte.  Kayıp / Kaçak Bedeli'ni enerji tüketim bedeli içine dahil edilmesinin sebebi bu bedelin tüketiciler tarafından fazlasıyla itiraz edilebilir bir kalem olmasındandır. Kayıp / Kaçak bedeli mesken, ticarethane ve sanayi dahil tüm tüketicilere yansıtılır.
Perakende Satış Bedeli: 2016 itibariyle "Dağıtım Bedeli" kaleminin içinde yer alır.  Perakende satış bedeli, perakende satış için harcananların toplamını yansıtır. Perakende satış bedeli içerisinde, Perakende satış hizmeti olarak tüketicilere sağlanan faturalandırma ve tahsilat işlemlerinin masrafları yer almaktadır. Serbest tüketiciler için indirimli elektrik tedarikçileri farklı bedeller belirleyebilir.
PSH - Sayaç Okuma Bedeli: Sayaç okumalarında, Türkiye'de ayrıldığı bölgelerde görevli elektrik dağıtım şirketleri görev alır. Sayaç okuma bedeli, sayaç başına alınır ve tüketilen elektrik miktarına göre hesaplanmaz. EPDK tarafından sabit bir değer olarak belirlenir. Aslında Sayaç Okuma Bedeli, dağıtım şirketlerinin verdiği hizmetler içerisine girdiği için dağıtım bedeli içerisine dahil edilebilir, ancak elektrik tüketimine göre değişen dağıtım bedelinden ayrı bir değer olarak faturada gösterilir, böylece sayaç okuma maliyeti ve tarife hesaplamaları daha doğru hesaplanabilir.
Fon bedelleri ve vergiler:  Elektrik faturasında bulunan fon bedelleri ve vergiler içerisinde; Enerji fonu bedeli, TRT Payı, ETV, KDV, bulunmaktadır.
Enerji Fonu Bedeli: Enerji sektörünün gelişimi için yapılacak olan bilimsel araştırmalarını, AR-GE çalışmaların finansmanı sağlamak, etüt, projeleri denetleyebilmek ve kurulacak olan tesislerin maliyetlerini karşılamak için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda bulunan Enerji Fonu'na aktarılmak üzere elektrik faturalarına yansıtılan bedeldir. Bu bedel Enerji Tüketim Tutarı üzerinden hesaplanır.  Enerji Tüketim Tutarı'nı enerji bedeli ve kayıp / kaçak bedeli oluşturur. Sektörün altyapı masrafları için toplanan enerji fonu ise bu iki bedelin toplamının %1'i olarak elektrik tüketicilerinden, yukarıda bahsedilen amaçlar için kullanılmak amacıyla Bakanlık fonuna elektrik satış yapan şirketler tarafından geçirilir.
TRT Payı: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nun gelirlerinin büyük bir kalemini oluşturan TRT payı  Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunları'na ilişkin Bakanlar Kurulu kararıyla TRT giderlerinin karşılanması amacıyla elektrik tüketicilerinden tahsis edilir. Enerji bedeli ve Kayıp / Kaçak bedelinin toplamı olan elektrik tüketim bedelinin %2'si olarak belirlenir.
Elektrik Tüketim Vergisi ( ETV): Elektrik Tüketim Vergisi'nin bir diğer ismi Belediye Tüketim Vergisi'dir. Bu elektrik tüketim vergisinden elde edilen gelirler belediyelere aktılır. Böylece elektrik tüketimi yapılan yerin belediyesinin gelirine katkıda bulunulur. Elektrik Faturalarında ETV ya da BTV kısaltmasıyla gösterilir. Bu vergiyi, hastane, sağlık ocağı, dispanser, rehabilitasyon merkezi, doğumevi, bakımevi, kreş gibi yerler, ibadethaneler ve doğrudan elektrik üreten, dağıtan kurumlar ödemezler. ETV ya da BTV'nin hesaplanması mesken ve ticarethaneler ile Sanayi aboneleri için farklılık göstermektedir. Mesken ve ticarethaneler için elektrik tüketim tutarının %5'İ olan ETV, Sanayi grubu için %1 olarak belirlenmiştir.
Katma Değer Vergisi ( KDV) : Katma Değer Vergisi sadece elektrik tüketicilerine özel olmayıp devletin birçok hizmet ve üründe son tüketiciden tahsil ettiği bir vergi çeşididir. KDV yukarıda yer alan diğer tüm vergi ve bedellerden farklı olarak, enerji bedeli, diğer tüm bedeller ve vergilerin toplamı üzerinden hesaplar. Faturada KDV harici tüm kalemlerinin toplamının %18'i KDV'yi oluşturur” dedi.
BU YANLIŞI VE HAKSIZLIĞI DÜZELTİN, YOKSA YARGIYA TAŞIYACAĞIZ
Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “Şimdi Devletimizi yöneten güzel insanlara soruyoruz, bu sistemde, bu uygulamada faturaların düşük gelmesi mümkün mü? Verginin vergisinin ödendiği bir ortamı yaşıyoruz. Elektriği çalanın parasını dürüst ve onurlu vatandaştan tahsil ediyoruz. Bu hak ve hukuk çerçevesinde adil oluyormu?! Bir kanuni düzenleme ile vatandaşı rahatlatmak yerine çile çektirmeyi doğru bulan anlayışı doğru bulmuyoruz.  Devletimizin güzide yöneticilerine sesleniyoruz, bu yanlışlığı, bu haksızlığı gidersinler. Aksi durumda biz bunu yargıya taşıyacağız” dedi.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Muhalefet partileri nasıl şekillendirildi? Üzeyir Lokman ÇAYCI (PARİS)

Muhalefet partileri nasıl şekillendirildi?
Üzeyir Lokman ÇAYCI
AKP’yi iktidara taşıyan emperyalistler, muhalefet partilerini de AKP’ye hizmet eder hâle getirdiler. Herşeyi normalmiş gibi algılayan CHP ve MHP tabanı ne yazık ki  kendi partilerinin nasıl yokedilmeye çalışıldıklarını göremiyorlar. Tabandaki bu derin duyarsızlık ve hareketsizlik emperyalistlerin ve AKP yöneticilerinin işlerini kolaylaştırıyor !
Ben sesimi çıkartmayayım
Sen sesini çıkartma,
O sesini çıkartmasın
Biz sesimizi çıkartmayalım
Siz sesinizi çıkartmayın
Onlar seslerini çıkartmasınlar
Böylece ekmeklerine yağ sürün emperyalistlerin
Yıkılıp gitsin ecdadın diktiği direkler!
12 Kasım 1992 tarihinde yazdığım bir yazıda şu hususlara yer vermiştim :
«Almanlar yetiştirdikleri 36 patates türünü tanıttılar»
Gerek hayvancılık, gerekse ziraat alanında batılılar uzun süreden beri birbirleriyle yarışıyorlar.
Kültür harplerinin yanısıra, ekonomik harpler, geri kalmış ülkeler üzerinde olumsuz etkiler bırakırken, kendi iç problemleriyle ve anarşiyle başbaşa bırakılmış  bu ülkelerin hazin halleri batılıların gayelerini kolaylaştırıyor.
Narenciye, tahıl ve baklagillere ait çeşitli türler ülkeler arası fuarlarda sergilenirken  Türkiye’nin adının bile anılmaması gurbetteki duyarlı vatandaşlarımızı  oldukça düşündürüyor.
Bu konuda görüşünü aldığımız bir ilim adamımız «Biz, bizi temsil etmeyen şarkı türleriyle eurovision şarkı yarışmalarına gönderdiğimiz donsuz kadınlarla batılılara şirın görünmek için maskara haline düşürülüyoruz.  İlgililerin hiç sesleri çıkmıyor. Batılılaşma uğruna kendi kimliğimizden kopuşumuzu sergileyen bu vahim haller Türkiye’nin aleyhine propagandalara dönüştürülüyor.» dedi.
Aradan 24 yıl geçti. Türk Milleti kendilerini Müslüman gösteren bir iktidarla 14 yıldır karşı karşıya. İyi denilecek tek bir şey yok. Hırsızlık, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk gibi ne kadar ahlâk dışı, toplumu ve hayatı çürüten olumsuzluklar varsa hepsi birden pervasızca sergileniyor. Yozlaştırılmadık tek bir kurum kalmadı.
Bir  ülke için felaket sayılacak bu haller Müslüman görüntüsü altında, hem de açık açık, utanmadan, sıkılmadan, dünyaya rezil olacak bir biçimde yapılıyor.
36 patates türünü sergileyen Almanlar bugün daha ileri teknolojilerle dünyaya seslerini duyururlarken biz baş kesen, kan döken teröristlere Cumhurbaşkanlığı seviyesinde destek olmakla; «hitler, diktatör gibi akla gelmeyecek aşağılayıcı unvanlarla anılmanın» öncülüğünü yapıyoruz. Gündemimizde ileri teknoloji yok…
Çagdaş bir eğitim asla söz konusu değil…Fakirleştirilen, çaresizleştirilen, güçsüzleştirilen ve korkutulan bir toplumla ülkenin vahim çehresini görmek asla mümkün değil…
Gelelim muhalefet partilerine!......
AKP’li Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi: “Lafı evirip çevirmeyelim. Cumhurbaşkanımız siyasi bir cumhurbaşkanıdır.” diyor. Yani Anayasa’ya uymuyor, anayasayı çiğniyor, demek istiyor. Anayasa Recep Tayyip Erdoğan  tarafından çiğnenilirken buna ve bunun gibi binlerce anayasa ihlallerine  sessiz kalan, bunu kabullenen bir muhalefetle karşı karşıyayız. Bu konuda da Muhalefet partilerinden, kendi kendilerini ve AKP’yi  sorgulama yolunda en ufacık bir ses ve tepki yok..
PKK ile Oslo görüşmeleri… Habur’da kurulan çadır mahkemeleri, açılım ihanetleri... Ergenekon ifira davaları... “Aldatıldık”, “yanıldık” kabullenmeleri... Her birisi skandal!
Bugün PKK’ye karşıymış görünen, hatta PKK’ye destek olanları yargılayan AKP’lilerin geçmişteki anayasa ihlâlleri, suçları, teröristlerle işbirlikçilik itirafları yarınlarda başlarını ağrıtacak!
¤  AKP Milletvekili Orhan Miroglu’nun “PKK ve ISID teror Örgütü degil politik hareketlerdir.”
¤  Yiğit Bulut’un “Abdullah Öcalan Ortadoğu'da Türkiye'nin önünü açıyor.”
¤  Yalçın Akdoğan’ın “Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var. Mesajları sürecin geleceğini düşünen bir hassasiyeti yansıtıyor.”
¤  Beşir Atalay’’ın  “Abdullah Öcalan Kürtler’in lideridir.”
¤  AKP Milletvekili Metin Külünk’ün "Bu coğrafyada üç hedef vardı son dönemde. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bir; İmralı, iki; Barzani, üç.",
¤  Sadullah Ergin’in “Öcalan bölgenin ve Türkiye’nin reel politiğini daha sağlıklı değerlendiriyor.”
¤  Bülent Arınç’ın "Siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan'ı itibarsız hale getirmek istiyorsunuz?"
¤  Davutoğlu'ndan cani IŞİD'i meşrulaştıran sözler : Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ortadoğu'yu kana bulayan terör örgütü IŞİD için, "IŞİD radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır" dedi. (Cumhuriyet Gazetesi, 08 Ağustos 2014)
¤  Emre Aköz’ün “PKK bir terör örgütü değildir”, gibi AKP’lilerin ve yandaşlarıın yüzlerce “skandal sayılacak” sözleri Muhalefet partileri tarafından  hiç, bilimsel ve hukuksal olarak irdelendi mi? Tabi bu suskunluğun, bu tepkisizliğin, bu etkisizliğin iktidara destek anlamında sebepleri de var... sonuçları da olacak! AKP, CHP ve MHP hukuk dışı birliktelikleri çözülmeden, Atatürkçülükten, halk iradesinden, demokrasiden ve adaletten bahsedemeyiz!
¤  Kılıçdaroğlu’nun gönlünde Gül’ün başbakanlığı yatıyor : “Bir kere Abdullah Gül o kadar masum değil. Kayıp trilyon davasında yaptıkları da hukuki değil. Gül cumhurbaşkanı olunca dokunulmazlığı kalktı. Kayıp trilyon, yani evrakta sahtecilik suçundan yargılanması gerekirdi. (Aydınlık,  01 Eylül 2014)
AKP’ye karşıymış görünmek ve konuşmak gerçekleri örtmüyor...
Bir örnek : Bu üç partiyi bir araya getiren, (mevcut anayasa ayaklar altında çiğnenirken) Anayasa değişikliği konusunu gündeme getirmek bir anayasa ihlalidir. Asıl problem anayasa değil; BOP’çu AKP’nin kendisidir!  Ya da muhalefet partilerinin hukuk dışı ve kendi partilerine zarar veren, AKP’ye de hizmet eden tavırlarıdır.
Uzun süre CHP ve MHP tabanlarını incitmemek için, hissettiğim ve duyduğum gerçekleri söyleyemedim… kendimi  zorlayarak ve bilerek sustum. Ama artık sabrım kalmadı.
Türkiye üzerindeki emelleri için iktidarı şekillendiren emperyalist güçlerin muhalefeti umursamadıklarını hiç düşünmeyin.
¤  Yandaş Sabah Gazetesi’nde 05 Nisan 2014 tarihinde,   Engin Ardıç’ın yazısının başlığı : «CHP niçin iflah olmaz?» idi.
¤  Bize ait 152 ada ve adacık, Türkiye’ye en yakın 17 ada,  Yunanlılar tarafından işgal edildi, AKP’den ve muhalefetten en ufacık bir ses çıkmadı!
¤  CHP’li İsa Gök : CHP, AKP’lileştirildi (Hürriyet Gazetesi, 07 Şubat 2012)
¤  CHP'li Binnaz Toprak Recep Tayyip Erdoğan için :  "Halk adamı, karizmatik lider" dedi.
¤  İlber Oltaylı : «Muhalefet bitti» dedi.
¤  İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'dan adaylık manifestosu - CHP’yi eleştiren Kocasakal ‘Atatürk’ün partisinde ihtiyaç olan kişi değil, Altı Ok’tur. CHP’ye temel kodlarına aykırı, genetiğini bozan küresel, yabancı bir yazılım yüklenmiştir’ CHP içinde bulunduğu ve onu çürüten bu yapıyı, bünyesini saran ve onu zayıflatan bu “virüsleri” temizlemeli. dedi. (Aydınlık Gazetesi, 12 Kasım 2015)
¤  İlber Ortaylı muhalefete de iktidarara da verdi veriştirdi! (Aydınlık Gazetesi, 01 Mart 2015)
¤  CHP’li Onur Öymen : “Kılıçdaroğlu Amerikan projesidir”  (Haber 3, 18 Ocak 2012)
¤  Prof. Dr. Yalçın Küçük : «Deniz Baykal, düşürüldükten sonra Tayyip Bey üç partinin başına getirildi (AKP, CHP, MHP)»
¤  Yılmaz Özdil : “Tayyip'in ne zaman başı sıkışsa, Yeni CHP imdadına yetişiyor” (Ulusal Kanal, 17 Haziran 2014)
¤  Yılmaz Özdil, ‘yeni’ CHP’yi ‘guguk kuşu’na benzeterek köşesinde, “Yeni CHP’nin misyonu Yeni Türkiye’ci AKP’yi iktidarda tutmaktır” ifadelerini kullandı. (Sözcü Gazetesi, 07 Kasım 2015)
¤  Yılmaz Özdil, “Yeni CHP’nin misyonu Yeni Türkiye’ci AKP’yi iktidarda tutmaktır” ifadelerine yer verirken, “Defolup gideceksiniz kardeşim!” diye yazdı. (Aydınlık Gazetesi, 06 Kasım 2015)
¤  Yılmaz Özdil : TSK’ya kurulan kumpas, CHP’ye de kuruldu. Yeni CHP’nin başına paraşütle indirilenlerin amacı, partiyi partisizleştirip, BOP eşbaşkanı zihniyetini olabildiğince iktidarda tutmaktır. CHP’yi geri almadan Türkiye Cumhuriyetini geri almak mümkün değildir. (Ulusal Kanal, 13 Ağustos 2014)
¤  Ergenekon müdahili CHP’den aday oluyor  (Aydınlık Gazetesi, 19 Eylül 2015)
Kemal Kılıçdaroğlu  ile “Atatürkçülere ve CHP’lilere” CHP’de yer yok!
¤  Kemal Kılıçdaroğlu: “Bunları CHP'den temizleyeceğim!” (Sözcü Gazetesi, 07 Kasım 2015)
¤  Kemal Kılıçdaroğlu, PKK için «hendekleri kazan arkadaşlar» tabirini kullandı. (Ajans Haber, 02 Aralık 2015)
¤  Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim konusunu böyle yanıtladı : Atatürk’ün CHP’si değiliz. (Aydınlık Gazetesi, 13 Aralık 2014)
¤  CHP'li Mehmet Bekaroğlu'ndan PKK'ya destek! (Aydınlık Gazetesi, 11 Kasım 2015)
¤  CHP konferansında PYD övgüsü! CHP’li Ataşehir Belediyesi’nin panelinde PKK’nın Suriye kolu PYD saflarında savaşanlardan ‘gerilla’ olarak bahsedildi ve ‘Irak Kürdistanı’ ifadesi kullanıldı. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in devrilmesi de ‘darbe’ olarak nitelendirildi (Aydınlık Gazetesi,  16 Aralık 2014)
¤  Kemal Kılıçdaroğlu: "PKK neden silah bıraksın?" (Haberci 53, 17 Eylül 2015)
Bugünlerde bir çok kişinin ağzınden düşmeyen  sözler : «Türkiye’yi kurtarmak istiyorsanız, CHP’yi kurtaracaksınız», «CHP’yi yönetenler arasında bir tek CHP’li yok», «Amerika’da Kemal Kılıçdaroğlu’na faydasız, yararsız anlamına gelen bir isim takmışlar.»
TESEV’ci Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçe’liye (milletvekilleri de dahil) bir çok kez uyarılarda bulundum. Sözlerim hesaba alınmadı. Koltuk düşkünlükleri AKP’yi iktidarda tutabilme uğrunda devam ediyor.
¤  CHP’li Mustafa Özyürek’in  «Tahta bavulla çıktım yola…» isimli kitabının 406. sayfasında, Gürsel Tekin Kemal Kılıçdaroğlu için  «ben olmadan karar alamaz, bunun için yanında olmam zaruridir», diyor.
¤  Kemal Kılıçdaroğlu Ile CHP’nin yönetim kadrosunda bir tek Atatürkçü kalmadı. Belki duymuşsunuzdur son günlerde  o rahat rahat «temizleyeceğim» tabirini kullandı. Zaten, Atatürk’e kefere, diyenleri, PKK’ya avukatlık yapanları hemde onun yanıbaşında bulmanız mümkün...
¤  İç içe geçmiş ve net olmayan bir siyasete örnek : «Murat Özçelik AKP’nin kamu güvenliği müsteşarı idi. CHP’den İzmir milletvekili adayı yapıldı! »
Deniz Baykal’a nasıl tuzak kuruldu?
¤  Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin’i Almanya’da BND ajanlarıyla bir araya getirdi. Bu buluşmadan sonra Deniz Baykal’ı koltuğundan eden kasedi Türkiye’ye servis etti. İşte o isim Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın ta kendisiydi. Kılıç ayrıca elindeki bu bilgileri kullanıp kendisini Mustafa Zengin’in yerine aday olarak göstertti (Turkish Forum Arşivi, Dünya Türkleri Birliği, 26 Ağustos 2014)
Dünya Türkleri Birliği
AKP’nin 10 milyon üyesi var, 22 milyon kişi oy verdi. CHP’nin ise 1 milyon üyesi var. Kemal Kılıçdaroğlu 6 seçim kaybetti. CHP’nin 37 ilde milletvekili yok!
“Kemal Kılıçdaroğlu %40’ın altında oy alırsam istifa edeceğim, dedi, %26’in altında oy aldı,  istifa etmedi!” CHP’liler genel başkanlarının istifa etmemesinin sebebini neden öğrenmek istemediler? Ya da istifa et diye neden ısrarcı olmadılar?
«Ben Dersim’li Kemal’im» ifadesiyle Atatürk karşıtlığını dile getirmedi mi? Hâlâ anlamadınız mı?
Halka yansıtılan CHP ile Halktan gizlenen yeni CHP birbirinden oldukça farklı.  Halktan gizlenen yeni CHP’de Atatürk yok, aksine Atatürk karşıtlığı var.  Bu «Ben Dersimli Kemal» söylemleriyle açık açık dillendirilerek yeni adımlar atılarak belirginleştirildi.
Devlet Bahçeli ile MHP bugün hangi konumda?
MHP’nin başında  benim gibi işkence gören, öldü diye karakol kömürlüklerine atılanların seslerini duyacak bir tek kişi yok... Geçmişin kahramanlarını, fedakâr insanlarını arayıp soran ülkücüler de kalmadı. Ben uzun süredir yüzlerce defa,  binlerce kişiye tekrarladığım bir sözü ifade ediyorum : Devlet Bahçeli ülkücü değil...  MHP’li de değil…
Sözleri uygulamalarına tamamen aykırı!
Milliyetçi Hareket Partisi yayınlarından Devlet Bahçeli tarafından  «Türk Milletinin bekasına yönelik tehditler» ismiyle yayınlanan kitapçığın 7. sayfasının ikinci paragrafında: «Türkiye’de öteden beri sinsice uygulanan küresel operasyonun son aşamalarına, işbirlikçi AKP iktidarının tam teslimiyete dayanan zihniyeti sonucu gelinmiştir.» denilmektedir.
21. sayfasında da : «İktidara geldikleri günden itibaren hiçbir ahlâkî sınır tanımaksızın millî ve manevi her değerimizin istismarı üzerine kurdukları hayasız teslimiyet siyaseti sonunda, AKP ve PKK aziz milletimizi tuzağa düşürmek için hazırladıkları kapana kendileri kısılmışlardır.»
«İşbirlikçi, teslimiyetçi, PKK ve AKP ortaklığı,  AKP hükümetinin aczi, AKP’nin duyarsızlığı, AKP’nin aymazlığı, AKP’nin foyası, AKP’nin zaafı» gibi tabirlerle AKP bu kitapta anılmasına rağmen AKP’ye verilen Devlet Bahçeli desteğinin sınırsızlığı ve sürekliliği, bir çok çelişkiyi ortaya çıkarmaktadır.
Devlet Bahçeli, ağır ithamlarda bulunduğu, “MHP’de kaos oluşturma talimatı veren Tayyip’e sık sık destek vererek”, kendisiyle çelişmekten de çekinmedi ! Soruyoruz :  Kendi tabiriyle ; « cunta kuran », « hiçbir hükmü olmayan imzalar atan » ve « çok net suç işleyen » bir kişiye yardım ve yataklık etmek de suç değil mi ?
O hiçbir zaman MHP’yi düşünmedi :
Devlet Bahçeli : AKP’de kaos ülkeye zarar verir (NTV, 13 Aralık 2011)
Tayyip hastalanıyor, Devlet bahçeli, «Allah uzun ömür versin, başbakana bir şey olursa Türkiye kaosa girer», diyor...  Bu durumda yukarıda aktardığım sözlerine bakarak, size göre Devlet Bahçeli ne kadar ülkücü veya ne kadar MHP’li?
Onun ön plandaki halleriyle geri plandaki halleri oldukça farklı… Bunu görmek de zor değil…
Psikolojik bir analizini yapalım istersiniz :  Uzaktan Recep Tayyip Erdogan ve Ahmet Davutoğlu’na ateş püsküren adam onların karşısında kuzu gibi… Gülümsüyor yani tebessüm ediyor. Oldukça nazik. Hatta çok samimi fotoğraflar için onlarla el ele pozlar veriyor. Hatta şu zamana kadar  bana dokunmayın diye onlarla pazarlıklar yaptığı da kulaklarımıza kadar geliyor.
Bahçeli’ye övgüler yağdıran ve destekleyen bir tek gazete kaldı : Ortadoğu Gazetesi… Günlük trajı  yaklaşık 2000… Yani 20 bin bile değil.  Devlet Bahçeli 13 seçim kaybetti...
Bahçeli’nin yüksek ferasetiyle, Abdullah Gül’e düzdüğü övgülerle, AKP’ye verdiği açık desteklerle, Ekmettin İhsanoğlu sevdasıyla MHP 80 milletvekilini 40’a düşürdü! 
Kendisi ne yapıyor ? : Otomobil kolleksiyonculuğu… Ortadoğu Gazetesi’nin satışını artırmak için ne yaptı : Hiçbir şey !
Eh bir de ülkücülere karşı tavırlarına bakın… Yüzü onlara karşı  hiç gülümsemiyor… Yanından kovalıyor, hesap soruyor, dövdürtüyor. Hakaret ediyor, aşağılıyor. Hatta kendi milletvekili için televizyonlara telefon açarak onu konuşturmayın, diye talimatlar gönderiyor…Bunları  yüzlerce örneğiyle enternet uzerinde tespit emeniz hiç zor değil...
Devlet Bahçeli ne dedi?
«Deniz Baykal, Tayyip’in yanına gitti bu sebeple biz bunda bir şaibe görüyoruz ve bu sebeple Deniz Baykal’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına hayır diyoruz».
Pekiyi Devlet Bahçeli seçim öncesi neden gizlice Tayyip’le görüştü. Ahmet Takan bu konuyu Yeniçağ Gazetesi’ndeki köşesinde açıklayınca neden «ben Tayyip’le görüşmedim», diyemedi ?
Devlet Bahçeli : «Sinan Oğan’ın MHP’den ihracımızla ilgili açtığı dava çabuk sonuçlandı. Partiye geri döndü. Biz bunda bir şaibe görüyoruz. Mutlaka bunun arkasında saray var...» Kendi arkadaşlarına savaş açmış, sürekli dostlarında kusur ve şaibe arayan bir insan  ülkücü olabilir mi?
Devlet Bahçeli için ne dediler?
¤  MHP'li eski Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz:  “Devlet Bahçeli birçok konuda millete yalan söyledi” (En Son Haber,  05 Ocak.2007)
¤  Arslan BULUT’un  "Verdik oyu MHP'ye, gitti AKP'ye!" ifadesi binlerce kişinin ağzında ! Bu sebeple MHP eriyor, küçülüyor ve dağılıyor…
¤  Namık Kemal Zeybek : “Devlet Bahçeli MHP'li Değildir!”
¤  Oral ÇALIŞLAR : Erdoğan'ın elini kolaylaştıran siyasetçinin Devlet Bahçeli olduğunu söylemek mümkün. (Radikal Gazetesi, 18 Ağustos 2015)
¤  Sedat Memili :  Devlet Bahçeli MİT Ajanı’dır (Adana Medya, 09 Kasım 2015)
¤  Arslan TEKİN :  MHP böyle gitmez! (Yeniçağ Gazetesi, 10 Kasım 2015)
¤  Adnan İSLAMOĞULLARI : “Adanmış bir çâresizliğin lideri; Devlet BAHÇELİ” (Yeniçağ Gazetesi, 12 Kasım 2015)
¤  Alpay Altay  :   Devlet Bey istifa için ne bekliyor? (Yeniçağ Gazetesi, 12 Kasım 2015)
¤  MHP eski milletvekili Hasan H. Türkoğlu : Osmaniyeliler de “Bıraksın” diyor (Yeniçağ Gazetesi, 12 Kasım 2015)
¤  Genel Başkan adaylarından Dr. Selim Kaptanoğlu noter belgesi ile kendisini savunurken Bahçeli için ”Tatlı gün ülkücüsü” dedi. (Sözcü, 17 Kasım 2015)
¤  Ahmet TAKAN : Her sıkıştığı dönemde AKP’ye ve R. Erdoğan’a can kurtarma ipi atan Doktor Devlet Bahçeli görevini yine üstün başarı ile yerine getirdi. (Yeniçağ Gazetesi, 03 Kasım 2015)
¤  Arslan BULUT : CHP ve MHP'ye yüklenen yazılım! (Yeniçağ Gazetesi, 13 Kasım 2015)
¤  Alpaslan Türkeş'in Devlet Bahçeli'nin MİT ajanı olduğu yönünde yazısını hatırlatan Yaşar Okuyan, “Bahçeli'nin özel görevli biri olduğunu” söyledi. (Karşı Gazete,  02 Temmuz 2015)
¤  Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin milletvekilleriyle ve seçmenleriyle karşılıklı görüşme ve danışma yapmadan yakından tanımadıkları  Ekmeleddin İhsanoğlu' nu cumhurbaşkanı adayı olarak göstermelerine (15,5 milyon gitmeyenden seçmenden)  5 milyon seçmen sandık başına gitmeyerek cevap verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin bu adaylarıyla elde ettikleri sonuç emperyalist güçlerin bir beklentisiydi!
Devlet Bahçeli ismini dahi telafuz edemediği bir kişinin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinde hangi millî dayanakları esas aldı?
¤  MHP ve CHP genel başkanlarının  bu yanlış ve millete dayanmayan  kararlarıyla tabanlarında bölünmelere, ayrılmalara, parçalanmalara sebep olduklarını hâlâ göremediniz mi?
¤  MHP’den çarpıcı  İhsanoğlu açıklaması : Onu tanıtan de savunan da AKP’dir. (Ulusal Kanal, 18 Hazıran 2014)
Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin bu icraatlarından sonra istifa edeceklerini hiç düşünmeyin! Onlar partilerinin ilkelerini ya da ülkülerini değil, kendi kişisel çıkarlarını düşündükleri için birilerine şirin görünmek istiyorlar! Nasıl olsa kendilerinden hesap soran yok!
Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanlığı çatı adayını  belirlerken hiç partisine sordu mu? Ekmettin İhsanoğlu Abdullah Gül’ün adamı, yani AKP’li idi.
İngiliz Uluslararası Kraliyet Enstitüsü Chatham House tarafından 2010 ödülüne layık görülen Abdullah Gül’ü Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttu.
T.BM.M. Başkanlığını AKP’ye altın tepsiyle sunan da Devlet Bahçeli idi.
Ramiz Ongun 39 yıl önce yani 1977 yılında Alparslan Türkeş’e Devlet Bahçeli MİT ajanı, diyor.
Alparslan Türkeş «onu biliyorum, onu gönderirsek bilmediğimiz bir adam gelir bu sebeple onu burada tutuyoruz», cevabını veriyor.
Cuma namazına niçin  gelmediniz diye soran teşkilatın imamını kovuyor… cuma namazlarında Devlet Bahçeli’yi gören de yok !
Ayrıca çelişkilerle dolu yüzlerce sözü, yorumu var… Bunları farkedenler ise sinelerine çekiyor şimdilik.
Paris’e geldiği zaman aynı tavırları sergileyince bir ülkücünün tepesi attı. Ve Devlet Bahçeli’nin üzerine yürüdü.
Ülkücünün elinden kaçarak  zor kurtuldu... Burada “MHP’yi bitiren ve AKP’yi iktidar yapan adam, AKP’nin gizli değil açık destekçisi“ diye anılıyor.
Son seçimde yani Devlet Bahçeli’nin MHP’yi ufaladığı seçim öncesinde kendisi korkusundan bu sebeplerle Paris’e gelemedi? Pekiyi kimi gönderdi? :  Koray Aydın’ı....
Koray Aydın neler konuştu Paris’te, ya da neleri konuşamadı, bunu da siz araştırın!
Yani Kemal Kılıçdaroğlu gitmez ve Atatürkçü CHP’liler CHP’ye sahip çıkmazlarsa CHP denilen bir parti kalmayacak!
Devlet Bahçeli de MHP’nin başından gitmezse ülkücü hareket veya MHP denilen bir parti kalmayacak.
Böylece AKP’yi üstün morallerle tekrar tekrar iktidara taşımanın onuru taşınacak(?!)
Sözün özü : Her şey sizin elinizde…
Bu iki kişi CHP ve MHP’nin başında kadığı sürece AKP iktidarda varlığını uzun zaman sürdürecek!
AKP Milletvekili Mehmet Metiner’in Devlet Bahçeli’yi yedirmeyiz sözü dahi sizin için bir anlam taşımıyor mu?
«Almanlar yetiştirdikleri 36 patates türünü tanıttılar»
Biz de olumlu, güzel, iç açıcı bir şeyler üretemediğimiz için;  içimizdeki teröristleri, kendi ellerimizle ürettiğimiz terörü, zirvelere taşıdığımız problemleri, dünyaya tanıtıyoruz!
Uyanalım!
UZEYİR LOKMAN ÇAYCI
Paris, Fransa - 10 Ocak 2016
(REF: Yılmaz ARSLAN)

12 Ocak 2016 Salı

AKEVLER Kürsüsü: BİR İBRET, BİR HİKMET VE DERS Gönderen: İbrahim DİLEK, Yazan: Süleyman KARAGÜLLE "Ekrem Pakdemirli & Yeni Anayasa"

AK EVLER KÜRSÜSÜ: 
BİR İBRET, BİR HİKMET VE BİR DERS
Gönderen: İbrahim DİLEK, Yazan: Süleyman KARAGÜLLE
EKREM PAKDEMİRLİ
İstiklâl Savaşımızı Sermaye desteklemiştir. Sermaye, dinsizleştirmek ve ileride tetikçi olarak kullanmak üzere Türkiye’yi bağımsız ülke hâline getirdi ve Türkiye’deki Hıristiyanları mübadele yoluyla ayırdı. CHP zamanında dinsizleşmeyi tamamladığını zannetti ve iktidarı Demokrat Parti’ye devretti. Demokrat Parti Türkiye’yi tarım döneminden sanayi dönemine çıkardığı için onu kapattırdı ve Başbakan Adnan Menderes’i de astırdı. Yerine aşağı derecede Mason olan Süleyman Demirel’i iktidar etti.
Demirel çeşitli siyasi manevralarla bugünkü Türkiye’nin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Kendisi iyi siyasetçi değildi ama iyi mühendis idi, insan seçmede mahirdi. Turgut Özal ve Necmettin Erbakan’la daha üniversite yıllarında beraberliği vardı. Üçü Demirağ’ın Kalkınma Partisi’nde yönetici olmuşlardı. Demirel Özal’ı Devlet Planlama Teşkilatı’nı (DPT) kurmakla görevlendirdi.
Demirel ve Özal yerli sermaye ile anlaştı. Devlet Planlama Teşkilatı’na Müslüman bürokratlar alınacaktı. Böylece hamallık Müslümanlara yaptırılacak, devlet ise Sermaye’nin kadrosu ile yönetilecekti. Yetkileri olmayacağı için Müslümanlar zararsız olacaklardı. Böylece Devlet Planlama Teşkilatı inanmış kadro ile oluştu. Sonra yetkileri genişletilerek yönetimde etkili olmaya başladılar. Demirel hükümetlerinin yaptıkları hep Özal’ın yaptıkları idi. Yükü Özal çekiyor, adı/şanı Demirel’in oluyordu. Sonraları kendisi parti (ANAP) kurdu ve bu sefer Demirel devre dışı bırakıldı.
Özal iyi mühendisti ama iyi teknisyen değildi. Demirel ona dayandığı gibi o da Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli’yedayanıyordu, Özal’ın iktidarı Pakdemirli ile yürüyordu. Ekrem Pakdemirli Akevler’in ortağı idi, Sanayi Şubesi’nin başkanlığını yapmıştır. Hayrettin Karaman ve Ahmet Tahir Satoğlu ile birlikte Adil Düzen çalışmalarına katılmıştır. Akevler’in ilim adamlarının yetişmesinde çok büyük katkılar yapmıştır.
Akevler’in Özal iktidarı ile iletişimini Pakdemirli yürütmüştür. Pakdemirli Erbakan’ın en çok takdir ettiği kimse idi. Erbakan onu ESAM’ın başına getirmek istedi, o S. Demirel ile çalışmayı tercih etti. Özal en büyük hata olarak kendisinin yerine onu değil de başkasını bıraktı. Özal’ın bu hatayı neden işlediğini ve bunu nasıl yaptığını anlamak zordur.
Ekrem Pakdemirli başbakan olmayı bekliyordu. Biz de ondan başkasını düşünemiyorduk. Özal, bu hatasının diyetini çok ağır ödemiştir. Pakdemirli’nin de hatası vardı, Akevler ile eskisi kadar ilgilenmiyordu.
Pakdemirli her şeyden önce çok bilgili ve becerikli bir alimdi. Çok çalışkandı. Herkesle iyi geçinir, kimse ile zıt düşmezdi. Samimi bir dindardı. Eşi örtülüydü ve beş vakit namazlarını ailece kılarlardı. İçki değil, sigara içtiğini bile sanmıyorum.
Türkiye’nin 1900’larda başlayan dinsizleşme politikasına karşı direnen bir kadro gelmişti. Uzun uğraşlardan sonra bugünkü duruma gelmiş bulunuyoruz. Erbakan’dan önce bu uğraşı Demirel ve Özal vermiştir. Demirel mason olarak İslâmiyet’e hizmet etmek istemiş, zikzaklı politikaları ile katkıda bulunmuş, Özal ve Erbakan’ın gelmesine sebep olmuştur. Özal ise masonlarla çok iyi geçinmiş ve mason olmamış, İslâmiyet’e hizmet etmiştir. Erbakan ise masonlara karşı alenen cephe almıştır.
Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli gerek üniversitede gerekse hükümette etkili çalışmalar yapmış, sessiz sedasız bugünkü Türkiye’nin oluşmasına etki etmiştir.
Bunların hayatlarını okumakta onların bir faydası yoktur. Okuyanlar örnek alırlar ve hayatlarını sürdürürler. Demirel ve Özal İslâmî hayattan taviz vererek iktidara geldiler.
Pakdemirli İslâmî hayattan bir taviz vermediği halde onlardan fazla hizmet etmiştir. Allah onun bu hizmetlerini görmüştür ve mükâfatını verecektir.
Bu dünyada şöhret kazanmanın ve herkesin hayırla anmasını sağlamanın öbür dünyada hiçbir yararı yoktur. Gerçekten hayır yapmak ve Allah’ın indinde takdir edilmek; asıl kazanç işte budur. Bizim nesil büyük bir cihad yapmış, çağımızın Firavunu olan Sermaye ile Hazreti Musa gibi cihad etmiştir. Kimi onlara sert söylemiş, kimi ise onlara teslim olmuş, kimi de Ekrem Pakdemirli gibi kavl-i leyyin (yumuşak söz) ile tebliğ yapmıştır. Adil Düzen Çalışanlarını işte bu örnek hayata davet ederim. Rahmet ve sabırlar duasıyla…
Süleyman KARAGÜLLE
***
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-846
ADİL DÜZEN DERSLERİ -676, TARİH: 09 Ocak 2016
YENİ ANAYASA
Anayasa’mıza göre yasama görevi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Hükümetler yasaları teklif edebilirleri ama anayasayı teklif edemezler. Anayasa ancak Meclis içinde yeter sayıda milletvekili te’yid eder. Hükümetin görevi yasaları uygulamaktır. Anayasayı uygulama görevi sadece Hükümete verilmemelidir. Türkiye’nin Hükümetten bağımsız kurumları vardır; Yargı, Ordu, partiler, sendikalar, odalar… gibi. Bunlar arasındaki uyumu sağlamak da Devlet Başkanına aittir. Türkiye de bir tuhaflık vardır. Hükümet Meclis’in yapacağı işleri yapmakta, Devlet Başkanı da Hükümetin yapacağı işleri yapmak istemektedir.
Anayasayı kabul etme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Ancak yasa yapmak son derece zordur, derin ilim ister. Hukukçuların işi yasaları uygulamadır, yasa yapma değildir. Yasaları âlimler yaparlar, meclisler de kabul ederler. Cumhurbaşkanı onaylar. Halka gidebilir.
Ben size bu makalemde Anayasanın yapılma şeklini anlatmaya çalışacağım.
Devlet Başkanı, Cemal Gürsel ve Kenan Evren’in yaptığı gibi bir ilim heyeti kurulu. Sivil Cumhurbaşkanı bu ilim adamlarını kendisi atamaz, partilere aldıkları oy nispetinde dağıtır, onlara seçtirir. Bunların sayısı 20 civarında olur, % 5 oy için bir ilim adamı atanır. Bunlar çalışırlar ve bir Anayasa hazırlarlar.
İLİM ADAMLARI NASIL ÇALIŞIRLAR?
Önce halkın temsilcisi olan din adamlarından halkın ihtiyaçlarını tesbit ettirirler. Neye ihtiyaçları var, bu sorulur. Bu din adamları ilahiyatçılar değildir, tarikat adamlarıdır. Benzer soruyu orduya sorarlar. Ordu neye ihtiyacı olduğunu bildirir. Odalar ve sendikalar da ihtiyaçlarını bildirirler. Böylece toplanan istekler ilim adamları tarafından ele alınır. Yirmi âlimin her biri ayrı ayrı Anayasa yapar.
Sonra ikili grup oluştururlar. Grup arkadaşlarını kendileri seçerler. İkişer ikişer çalışarak yirmi Anayasa 10 Anayasaya inmiş olur. Anlaşamadıkları hususlarda hakemlere giderler ve Anayasalarını tekleştirirler. Sonra yine ikili grup olarak çalışır ve Anayasa sayısı beşe iner. Beş Anayasa sıralanır. Sıralamayı aynı ilim adamları yaparlar.
Sırada birinci gelen ile takdirde birinci gelen tüm ilim adamları ile istişare ederek ayrı ayrı iki Anayasa olarak hazırlanır. Bunlar tartışılır. Gerekirse hakemlere gidilir. Tek Anayasa ortaya çıkar. Anayasanın maddelerinde çelişki varsa, uygulama imkânı yoksa üye âlimlerden her biri ayrı ayrı hakemlere gider ve mevcut Anayasanın yeniden değerlendirilmesi istenir.
Böylece Cumhurbaşkanı tarafından hazırlatılan Anayasa milletvekillerine gönderilir.. Yeter sayıda milletvekili bulunduğu takdirde Anaysa Meclise önerilmiş olur; bulunmazsa o Anayasa kabul edilmemiş olur. Devlet Başkanı yeni âlimlerden yeni heyet oluşturur, onlar çalışmalarını yaparlar. Komisyonlarda görüşülür. Komisyondakiler görüşlerini bildirirler. Onların ret veya kabul yetkileri yoktur. Sadece Meclise danışmanlık yapmış olurlar.
Anayasa genel kurulda oylanır. Kabul olursa yürürlüğe girer. Kabul olmazsa reddedilmiş olur. Siyasi partiler kabul veya ret yönünde uzlaşırlar. Yoksa Anayasa maddeleri üzerinde uzlaşmaları bir mana ifade etmez. Anayasa bir araba gibidir, bir parça uyumsuzsa tüm Anayasa çalışmaz ve yaşamak mümkün olmaz.
Akevler’in yarım asırdır kooperatifte ve siyasi partilerde uygulayarak adım adın elde edilen sonuçlarla oluşmuş “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” vardır.
Şaşılacak şeydir; dünyanın bütün anayasalarını okuyorlar, karşılaştırıyorlar, tercihler yapıyorlar da Kur’an’ın önerdiği anayasaya kulak vermiyorlar! Bunu Kur’an’a inanmayan insanlar yapsa küfürlerine yorarsınız.
Bir açıklamada bulunursunuz ama bunu Cemil Çiçek’in, Mehmet Ali Şahin’in, Ahmet İyimaya’nın yapmasına yalnız benim değil, bizzat kendilerinin de aklı ermez. Niçin diye sorsanız bilmezler. Bize, biz kooperatiflerle görüşmüyoruz dediler! Peki, siz bu emri nerden aldınız?! Bizim yüzümüzden başka kooperatifleri de devre dışı bıraktınız!
Sizi Anayasayı kaç defa değiştirdiniz. Askerleri sivil mahkemelerde yargılama sizin getirdiğiniz Anayasa ile yapıldı. Ordumuz mahvolacak, devletimiz yıkılacaktı. İşte, kendi aklınızla yapacağınız Anayasa bu kadar olur. Şimdi CHP ile AK Parti anlaşacak. Sermaye bunu istiyor. Onlardan iki şey bekliyor. Birincisi, Erdoğan’ı devre dışı bırakmak; bunu başaramazlarsa MHP ve HDP’yi devre dışı bırakmak ve tüm halkı isyana götürmek. MHP ve HDP’nin katılmadığı bir Anayasaya Türk milleti izin vermez. Bunları uzlaştırmak bizim sanatımızdır.
Sayın Cumhurbaşkanımız arzu ederse Akevler bu hususta çalışmalara katılmak istemektedir.
Süleyman KARAGÜLLE

5 Ocak 2016 Salı

ÜLKEYİ KARIŞTIRAN BU GİZLİ EL KİMİN? - Cemal ÇALIŞKAN

ÜLKEYİ KARIŞTIRAN BU GİZLİ EL KİMİN?
     Cemal ÇALIŞKAN
            Bu gizli eller, Türklüğe ırkçılık, İslam’a gericilik, ülke bütünlüğünü korumaya faşist damgası vuran içi ve dışı başka olan art niyetli, ajandalarında gizli ideolojiler taşıyan, bunu gerçeğe dönüştürmek için dışarıyla işbirliği yapmaktan kaçınmayanlardır.”
            Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir
            “Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir" diyenleri önceki siyasiler ve devlet adamları tanıyor ve biliyordu. Bu sebepten önüne gelen ülke yöneticileriyle gardaşım, dostum diye saflık etmediler. Devamlı teyakkuz oldular. O siyasiler şunu da biliyorlardı, içeride büyük laf eden insanlardan hoşlanıyordu, sonunda cemresini bu millet çekeceği için bu sözleri söylemekten imtina ediyorlardı. Bu iktidar döneminde bu sağduyu unutuldu. Kendi gençliklerinde dillendirdikleri çocukça ideolojik sözleri alenen dillendirmeye devam ettirildiler. Sonunda bu sözler duvara tosladı. İleri gidemediler. Ülkede bu sözler yüzünden bir çıkmaza girdi, kedisini dört duvara kapatıldığı ülke oldu.
            Dâhili ve harici bedhahların işbirliği
             Ne olduysa, dışarının ve içerideki asker düşmanlarıyla işbirliği yaparak askerler, üniversiteler ve yargı organlarını dizayn ettiler. İktidarın yaptıkları yanışları dillendirenler konuşamaz hale getirdiler. Sonra işbirlikçileri kendilerinin yaptıkları hırsızlıklarını ortaya çıkarınca, sağ kollarına da hayat yaşayamaz hale getirdiler. Bu iktidarda devleti tamamen ele geçirdiği andan itibaren o insanlar hakkında olmadık hakaret ve küfürlere alenen bulaştılar. Korkudan kimsenin sesi çıkmaz oldu. Ses çıkaranları birer birer ya hapis attılar, ya da işi olanlara vergi memurları ve yargıdaki temsilcileri eliyle cezalar vererek yok ettiler.
            İktidar ve Selahattin Cami
            İktidar, din adına savaş tehlikesi olan yerlere büyük “Selahattin Cami” yaparak iyi bir şey yaptığı algısı yarattılar. O yerlere Selçuklu mimarisine uygun Mescit yapın diyoruz, bizim devletimizin büyüklüğüne yakışmaz diyorlar. İşte Filistin’de yapılanlar yıkılıyor, diğerleri de yıkılır. İşte Osmanlıdan Balkanlarda yapılan ibadethanelerin perişan halde bulunuyorlar. İbadethanelerinin büyük kubbeli ve minaresi olması şart mı? Müslüman şatafata kaçan gösterişli ibadethane istemesi anlaşılabilir de Devlet adamlarının buna önayak olması yakışık almaz..
            PARASI ÖDENEN GEMİLER
            Birinci Dünya savaşında parası ödenen gemileri “ İngiliz devleti el koymuş, vermemiş paramızı da geri ödenmemişlerdir.  Bu gizli el her halde, tarihi gerçekleri, devletin geçmişini ve dünyayı iyi okumayıp kuvvetlerini tanımadan her şeye maydanoz olan siyasilerdir. Abdülhamit dönemi, padişah ve paşalar dedikoduya çok bayılırlar, bu nedenle adamlarına avuç dolusu para öderler. Osmanlı işte bu dedikoduyla yönetilir. İşte o dönemi çok sevenler iktidarda, günümüzde de aynı şeylerle mi yönetiliyoruz?
            Halkları galeyana getirmek
            Tarihin bir döneminde birlikte olduğumuz halkları galeyana getirmek için devleti bir yana bırakıp kendi ideolojilerine göre, istedikleri ülkeyi ve milleti günümüzdeki sıkıntılara soktular. Yeni bir millet ideolojisi yaratmayı amaç edindiler. Bunu yapabilmeleri için yüzyıllardır tarihin süzgecinden akıp gelen, milleti temsil eden ne varsa medenilik, ilericilik veya laiklik adını kirletip açıkça inkâr ettiler. Bu gizli eller bu değerlere açıkça savaş açtılar. Bu nedenle, toplumu inançlarına, ırklarına ve ideolojilerine göre ayırışıma yaptılar, ayırdıkları toplulukları birbiriyle dövüştürerek bunların üzerinden emellerine erişmek istediler. Şimdi de Bu suçlamaları inkâr eder oldular.  Şeriat devleti kuracaklar. En büyük silahları da bu millete Atatürk'ü dinsiz olduğunu ilan ederek arasını açmışlardır.
            Hintlileri destekleyenleri Yahudiler olduğu
            Hintleri destekleyenler Yahudiler olduğu sonradan ortaya çıktığı. İkinci dünya harbinden sonra, sahneye mazlum rolünü oynayarak Fillisinde devletlerini kurmuşlar, mazlum değil zalim oldukları görülmüştür. Bulundukları yere sadece kan ve gözyaşı getirmişlerdir. Almanya'yı nasıl görülmez eller ikinci dünya savaşına sürüklemişse, Türkiye’nin bugünkü getirildiği nokta da bu gizli ellerdir.  
            Bugünkü iktidar da Yahudiler gibi, mazlum oyunu oynayarak gelmediler mi? Sonra ne yaptılar?  
Amerika ikinci dünya savaşından sonra ülkeye girmiş bir daha da çıkmamıştır. Lozan anlaşmasını da onaylamamıştır. Ne zaman Türkiye düzlüğe çıkmaya başlasa, Amerikan ve uşakları ülkemizi bir çatışmaya götürmüşlerdir. Ortadoğu Eş başkanlığı da onlardan birisidir.  AKP rakiplerini alt etmek için Amerika’nın oyuncağı olmuştur.  Şunu kabul etmek zorundayız. Ulusalcısı, İslamcısı, Milliyetçisi de bu el tarafından yönetilme tehlikesi her zaman vardır. Bu gizli eller, kar gibi Güneşe görünüp kayboluyor.  Yıllardır boğuşmalarla, bu ülke çok şey kaybetmiştir. Barışa, çalışmaya ve şüphelerden kurtulmaya, birbirimizle didişmeye vakit yok. Milli güçler kenetlenmeye mecburdur.

4 Ocak 2016 Pazartesi

Sevgili Okurlarımızın ve Değerli Halkımızın "YENİ YILI" Kutlu Olsun, Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ-Enerji Uzmanı, Gazeteci-Yazar

SEVGİLİ OKURLARIMIN VE DEĞERLİ HALKIMIZIN "YENİ YILI" KUTLU OLSUN…
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
             Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar
                Yeni yılda sizlere, sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim…
                Nice mutlu yıllara…
                Dilerim ki yeni yılda;
                Küskünler barışır, dargınlıklar sona erer, sevenler kavuşur ve mutluluklar daim olur.
                Ülkemize huzur ve güven, yeniden gelir.
                İşsizlik azalır, ya da sona erer. Böylece insanlar; yuvalarında geçim sıkıntısı ve gelecek adına, endişeleri olmadan, mutlu olurlar.
                Umarım ki eğitim sistemimiz, önce normalleşir, sonrasında gelişmiş Batı devletlerindeki örmeklerden de yararlanılarak, çağdaş bir görünüm alır.
Ve gelişmiş Batı devletleri seviyesine ulaşmamızda, önemli bir başlangıç yapılmış olur.
                Umarım ve dilerim ki, Türkiye’yi idare edenler;
 Çağdaş olmayan, Dindar ve Kindar bir Gençlik yetiştirmek, Toplumu kendi arzu, istek ve hedefleri doğrultusunda dönüştürmek gibi, fikirlerden vazgeçer.
Umarım ki Toplumda Alevi, Sünni, İnançlı, İnançsız, Şu taraftan, Bu taraftan ayrımı yapılmadan, insanlar kendilerini güven içinde hissederler.
                Umarım ve dilerim ki; Türkiye’de Hukuk düzeni, yeniden tesis edilir ve herkes, mevcut Anayasa ve yasa hükümlerine uymaya başlar,
                Kimse mevcut düzeni ve re Cumhuriyet rejimini değiştirmeye kalkmaz.
                Umarım ve dilerim ki, Halkımızın tamamı; doğru yolda ve mantık çerçevesinde, bilgilendirilip;
                Bu topraklara ve bağımsızlığımıza sahip çıkmaları noktasında, belli bir duyarlığa ulaşır.
                Bu nokta tüm vatandaşlarımızın; Bağımsızlığımızın kazanılmasında, Cumhuriyetimizin kurulmasında, çağdaş bir Devlet görünümü almamızda öncülük eden;
 Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah Arkadaşlarına ve Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmalarını dilerim.
                Siyasilerin her söylediğine,gözleri kapalı inanıp, kanmamalarını dilerim..
Aydınların, Köşe Yazarlarının, bu gibi konularda çaba sarf etmelerini, bir şeyler yapmalarını dilerim…
Geçmişte bağımsızlığımızın kazanılmasında emeği geçen Kahramanlarımızı, canlarını feda eden aziz şehitlerimizi,
ŞimdilerdeTürkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, Vatanın ve Milletin Bölünmez Bütünlüğünün korunması noktasında,
Canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, rahmetle, minnetle anıyorum.
Ateş düştüğü yeri yakarmış derler; evlatlarını, eşlerini, babalarını, yakınlarını kaybedenlerin acılarını, en çok yaşayanlar bilir.
Özellikle bu gibi Ailelere selamlarımı, saygılarımı ve sevgilerimi gönderiyorum. Onlara  Tanrıdan,sabırlar vermesini diliyorum.
Siyasilere de, görevleri icabı hayatını kaybeden ailelerin çocukları üzerinden, siyaset yapmamalarını dilerim…
GEREK YURT İÇİ, GEREKSE YURT DIŞINDA VE UZAK COĞRAFYALARDA YAZILARIMI, YORUMLARIMI OKUYAN, BENİ ONURLANDIRAN SAYGIDEĞER OKURLARA  DA; SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM..
Yeni yılda, dilek ve temennilerimi bildirdim ama 13 yılda, işlerin eskiye nazaran daha gerilere gittiğini anlamak açısından;
Gerek Anayurt Gazetesi’nin Arşivine girerek, önceki yazılarıma, gerekse web siteme girerek, sonraki yazılarıma ve yorumlara bir göz atmanızı öneririm.
2016 Yılı, 2015’ten daha zor geçecek ama ben, gelecek adına, umutsuz değilim.
Sorunlar Halkımızın bilinçlenmesi ve herkesin bilgi, tecrübe ve eğitim seviyesine bağlı olarak;
Elini taşın altına koyması ve bir şeyler yapmaya çalışması ile aşılabilir.
Bu noktada Kanaat önderlerine ve Köşe Yazarlarına, önemli görevler düştüğüne inanıyorum.
BEN 7 HAZİRAN 2015’DE ANKARA 1.BÖLGEDEN BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİ ADAYI İDİM.
                Bu konuda da, bir şeyler söylemek isterim. Başarılı bir seçim kampanyası yürüttüm. Plan ve projelerle Halkımızın karşısına çıktım…
10. Yıl Marşı eşliğinde;
                Milli konular da hassasiyet. Sorunlara çözüm. Halkımızla yakın ilişki.  Haktan ve adaletten ayrılmamak.Yeni projelerle iyi bir başlangıç. Ve o, sizlerden biri
Sloganları ile, Ankara’nın cadde ve sokaklarında ve ilçelerinde dolaştım.
                Halkımızla doğrudan ve sıcak ilişkiler kurdum, unutulmaz anlar yaşadım.
                Bana sevgi, saygı ve ilgi gösteren ve oyları ile, bana destek olan Ankaralı Hemşerilerime, gönülden teşekkür ederim.
                İddia odur ki 2015 seçiminde, Bağımsız Adayların oylarının çalınacağı yönünde idi…Özellikle Haymana’nın sorunlarının çözülmesi, para girdisinin artması, tarım ve hayvancılığın nasıl geliştirileceği konusunda hazırladığım özel baskı,benim web sitemde var.
Mangalda Kül Bırakmayan siyasilerin, bu bildiriye bakmalarını öneririm.
                Bani seven, bana güvenip oy veren, beni destekleyen seçmenlere şu hususu, tekrar söylemek isterim:
Bana verilen her oyun, boşa gitmediğini, gitmeyeceğini, herkese göstereceğim.
Halkımız Bağımsız Adaya henüz alışık değil…
Ama Türkiye’yi 4 Muhalefet, 1 İktidar ve birde Cumhurbaşkanı olmak üzere, 6 Bağımsızın
idare ettiğini söylesem, abartımı olur?
Görünürde Başbakan olan ama Cumhurbaşkanı ‘nın kontrolü altında olduğu görünümü veren, Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU’nu saymazsak;
Türkiye’nin 5 Bağımsız tarafından idare edildiğini, söyleyebiliriz.
4 Muhalefet Liderinin de, ne kadar bağımsız olduğu, tartışılabilir.
Yeni tip siyaset ve siyasetçiye ihtiyaç olduğunu, söylemeliyim.
Bu gibi konularda da, benim yorum ve makalelere, bir göz atmanızı, öneririm.
BEN ENERJİ UZMANI, BİR YÜKSEK MÜHENDİSİM VE TÜRKİYE’İN ENERJİ SORUNUNU, ÇÖZMEYE TALİBİM.
Bu vesile ile bundan önceki makalede Halkımıza bir çağrıda bulundum.
Teknik sorunları çözebileceğimi, çok sayıda kesinti ve yüksek orandaki KDV’de de indirim
yapılırsa, elektrik birim fiyatlarının % 100 indirilebileceğini söyledim.
                İşin özü ve özeti şudur:
                Rusya ile uçak düşürme sonrasında, tırmanan siyasi gerilim ve İran’ında doğal gaz vanalarını kısması ile yaşanacak muhtemel bir enerji krizinde;
                Enerji açığının yerli kaynaklar kullanılarak, kısmen, ya da tamamen kapatılması noktasında;
                Konusunda uzman bir Yüksek Mühendis olarak, kendi payıma düşen katkıyı koymak ve sorunu çözmek istiyorum.
                Özelleştirmeyi Halkımıza bir kurtarıcı olarak, anlatmaya çalışıyorlar ya; Özel sektöründe Santraları verimli çalıştırabildiğini, maalesef söyleyemeyeceğim.
                Netice itibarıyla, enerji konusunda sorunların nereden kaynaklandığı ve ele alacağım konuları da içeren bir özet rapor hazırlayıp, yukarıdaki ön yazı ekinde, konuyu birkaç TV kanalına ilettim. Ayrıca başta CHP Grup Başkanvekili Özgür ÖZEL ile Televizyon kanallarında sıkça gördüğümüz, birkaç CHP’li vekile de gönderdim.
                Onlardan konunun takipçisi olmalarını, ayrıca bu bilgileri, CHP’nin üst yönetimine de ulaştırmalarını söyledim.
                Yılbaşından önce, bu konunun detaylarını, bazı televizyonlarda Halkımıza anlatmayı çok isterdim ama olmadı.
Şimdi, yeni yıla girdik, umarım bu bilgileri sizlere, kısa zamanda Televizyonlarda aktarırım.
                Enerji üretimi ve bu konudaki sorunları ve çözüm önerilerini, daha önceleri Anayurt Gazetesi’nde ve kendi web sitemde, müteaddit defalar yazdım.
Televizyon programları da var. Bu defasında, yeni ilaveler de var…
Halkımızın hafızasında, yüzyıllar boyunca yerleşmiş olan batı hayranlığı ve Batı karşısında bir eziklik duygusunun yerleşmesi,
Para Batılılarda, teknoloji Batılılarda, böylesi projeleri ancak onlar yapar gibi, bir ön yargının yerleşmiş olması;
Bir Tür Yüksek Mühendisininböylesine önemli bir konuda, büyük iddialar ve ilginç projelerle karşılarına çıkması, başlangıçta büyük bir şaşkınlık yaratıyor. Sorunlardan biri bu.
Umarım ki Türkiye’de de benim gibi, konusunda uzman kişilerin sayısı çoğalır ve Halkımız, teknoloji yarışında ve gerçek kalkınmada, Türkiye ve Türk olarak, bizde varız demenin mutluluğunu ve hazzını yaşar.
Ama Türkiye şartlarında, sorun çözebilecek kapasitede uzman yetiştirmek, ya da yetişmesi; öyle kolay bir şey değil…
TÜRKİYE’DE OKUYUP, YURT DIŞINA GİDEN BİLİM ADAMLARIMIZ, NİYE ORALARDA NOBEL ÖDÜLÜ KAZANIYORLAR DA; TÜRKİYE’DE İKEN, NİYE KAZANAMIYORLAR?
                Bu sorunun doğru cevabının bulunması, çok önemli.
                Eğer teknik, ekonomik, sosyal, yasal, askeri…her alanda gelişmiş bir süper Dünya devleti olma yönünde bir hedefiniz yoksa;
Böylesi bir toplumda, sizi bu hedefe ulaştıracak eğitim sistemini de kurmaz, ya da
kuramazsınız,
Sizi bu hedefe ulaştıracak Bilim Adamını da yetiştiremezsiniz, Nobel Ödülü kazanabilecek
Kapasite de, Bilim Adamı da yetiştiremezsiniz…
Dinin referans alındığı, Üniversitelere, Tomalarla, polisle, copla, gazla girildiği bir ortamda, Yandaş üniversite, yandaş Bilim adamı, yandaş üniversite yaratmak arzu ile yapılan
girişimlerin olduğu bir ortamda;
Vasıflı Bilim Adamı da yetişmez, Nobel Ödülü de alınmaz, sorunlar da çözülmez.
Daha da önemlisi, ODTÜ gibi İTÜ gibi Dünya sıralamasında seçkin yerleri olan,Bilim
Yuvalarında ki bilgi birikimini, mevcudun, daha da gerilerine götürürsünüz..
Özgür düşüncenin olmadığı, çağdaş müzik, opera, tiyatro, bale, heykeltıraşlık  gibi güzel
sanatlara gerek duyulmadığı, faaliyetlerinin kısıtlanmaya çalışıldığı bir ortamda;
 İnsanlarda mutlu olamaz, her bakımdan gelişmiş, bağımsız ve özgürce düşünebilen
insanlarda, yetişemez, kalkınmada olamaz…
Bu gün maalesef, böylesi günler yaşıyoruz.
TÜRKİYE’DE SORUNLAR, NİYE ZAMANINDA ÇÖZÜLEMİYOR?
Rus savaş uçağı 24 Kasım 2015 tarihinde düşürüldü. Aradan 38 gün geçti. Bir ayı aşkın
zamandır, enerji sorunlarının çözümü konusunda, yukarıda da değindiğim üzere, Televizyon kanalları ve CHP kanadı ile irtibat kurup, sorunu Türkiye’nin gündemine taşımaya çalışıyorum.
Ama henüz, bir sonuç alamadım.
4 Ocak 2016’dan itibaren, kaldığım yerden tekrar başlayacağım.
                Bir Avrupalı ile aramızda ki en önemli fark şu:
                Eğer gelişmiş Batı devletlerinde teknik, ekonomik, ya da herhangi bir konuda bir sorun varsa; Yetkililer, o sorunu çözecek uzman kişileri arar bulur ve sorun çözülür.
          Türkiye’de ise çoğu kez;
Sorunu çözecek kişi, yetkilileri arayıp bulmaya ve sorunu bu şekilde çözmeye çalışır. Uzman olmak ve sorun çözmek çok kolaymış gibi, birde ricacı durumuna düşer.
NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ?
Bu konuda 8 Makale yazdım.
Eğer Anayurt Gazetesi-Ahmet YALVAÇ-Niçin olmamız gereken yerde değiliz. yazar ve enter tuşuna basarsanız, makaleler1-2-3…8 önünüze gelir.
Bizim kültürümüzü, yetişme tarzımızı ve genetik yapımızı, göz önünde bulundurmadan, bu soruların, doğru cevabını bulmak, maalesef mümkün değil.
KÖKLER VE DEĞERLER
Bu, Prof. Dr. Hasan KÖNİ’nin bir zamanlar, bir TV’de yaptığı bir programın adı.
Aklın, bilimin yolu birdir derler ya, O’da benim söylediğime benzer bir şeyler söylüyor. Hasan Hoca şu konuya dikkat çekiyor:
Eğer bizim Toplumumuzda geri kalırsanız, tekme atarlar, öne geçerseniz, ayağınızdan çekerler.
Sonuç itibarıyla geri de kalmayacaksın, ileri de gitmeyeceksin!
İdare-i maslahatçı olmak…
Hasan Hoca devam ediyor; bu husus, Bilim Adamı da olsa, değişmiyor…
EĞER ŞU AN İTİBARI İLE İSLAM ÜLKELERİ; BİLİM VE TEKNOLOJİ ALANINDA, BATIDAN GERİDE İSELER, BUNA NE DİYECEĞİZ?
Elhamdülillah, hepimiz Müslüman’ız.  AKP İktidara gelmeden önce de, Müslüman’dık.
Bu nokta da  sistem olarak, kendilerine Dini ve İslam’ı referans alan Yöneticilere, şu soruyu sormak lazım:
Çocuklarınızı, İslami kuralların yoğun olarak kullanıldığı, İran, Afganistan, Suudi Arabistan, ya da  Endonezya değil de, niçin, Almanya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi Hıristiyan gelişmiş Batı ülkelerine,yüksek eğitim için gönderiyor sunuz?
Bu soruyu, sıradan vatandaşlarımızın da sorması lâzım.
ORTADOĞU’DA LİDER BİR ÜLKE  OLDUĞUMUZ, ,BÜYÜK BAŞARILAR  KAZANDIĞIMIZ ,İDDİA EDİLİYOR AMA BU ESKİDENDİ, ŞİMDİ DEĞİL…
Rus savaş uçağının, Türk F-16’ları tarafından düşürülmesinin ardında, Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu, artık çoğu kanaat önderi ve siyasetçi tarafından da dile getiriliyor.
Bu noktada Türkiye’nin anahtar ülke olmasını önlemek açısından, Rus savaş uçağının düşürülmesi istendiği,
Artık böylece, Türkiye’nin Ortadoğu’da oyun kurucu olmaktan çıkarıldığı yorumu yapılmaktadır.
Zira  Amerika Birleşik Devletleri artık Suriye politikasını, Rusya ile anlaşarak belirlemek istediği anlaşılıyor.
Musul’da Başika  Kasabası’na tanklarımızı ve komandolarımızı gönderdik ama
Amerika Birleşik Devletleri istediği için, geri çekilmek zorunda kaldık…
13 Yıl öncesinde, terör yoktu. Şimdi Güneydoğu Bölgemiz, savaş alanı gibi
Vatandaşlarımızdan, polis, asker  gibi güvenlik güçlerimizden, nerede ise her gün, ölenler oluyor.
Türkiye Demokratik, laik Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda idare edilirken;
Böylesi sorunlar yoktu.
Şimdi, eskiden Ortadoğu’da, özellikle Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesi sonrasında, her gün görmeye alışık olduğumuz;
Falanca yerde canlı bomba patladı, şu kadar insan öldü…
Irak’ta yaratılan otorite boşluğu ve kargaşa sonucunda;
1,5 Milyon’dan fazla insan öldü…
Şimdi Türkiye’de, her geçen gün, bir Ortadoğu ülkesi olmaya doğru gidiyor.
Tehlike de, burada zaten…
Yanlış dış politika nedeniyle, Ortadoğu’da dışlanmamızın haricinde;
Birde 3 Milyon’a yakın Suriyeliyi de kucağımızda bulduk.
Onlara 8 Milyar Dolar, ya da biraz üzerinde para sarf edildiği, söyleniyor.
Suriyeli diye adlandırılanların hepsinin savaştan kaçanlar olduğunu da, söyleyemeyiz.
Bunların içinde hırsızı, uğursuzu, teröristi; muhtemelen ne ararsan var…
Rusya ile tırmanan siyasi gerilimin faturasının, 9 Milyar Dolar olduğunu, Maliye Bakanı açıkladı.
Bütün bu olanları, yaşananları yok sayıp, Türkiye’yi 2023’e nasıl taşıyacaklarını, ballandıra, ballandıra anlatmaya çalışıyorlar…
Eğer bu gün, geldiğimiz nokta bu ise;
2023’te ne hale geleceğimizi, siz düşünün!...
Öncelikle saf ve iyi niyetli vatandaşlarımızın uyanması ve doğru yönde bilgilendirilmesi lazım..
Saygılarımla 1 Ocak 2016 Cuma
                                        Makine Yüksek Mühendisi
Enerji Uzmanı, Gazetec -Yazar