22 Haziran 2017 Perşembe

FETÖ'nün Hocası, ATATÜRK DÜŞMANI SAİD NURSİ HRİSTİYAN ÇIKTI! Yeni Mesaj YUSUF Karaca (Serendip Altındal)

ATATÜRK DÜŞMANI SAİD NURSİ HRİSTİYAN ÇIKTI!
Yeni Mesaj: YUSUF Karaca 
(Serendip Altındal)
Atatürk düşmanı Said Nursi Hristiyan çıktı!
Karaca, Sait Nursi’nin Gülen’in hocası olduğunu belirterek Aytunç Altındal’ın kendisine Sait Nursi’nin Vatikan’a gömüldüğünü söylediğini yazdı.
Karaca’nın yazısı şöyle:
Nurcular, büyük bir panik içindeler.
Feto darbesi ile bir anda Sait Nursi’yi veya nurculuğu kurtarma derdine düştüler. Çünkü Sait Nursi, Gülen’in hocası…
İlk ve en büyük “diyalogcu” Sait Nursi’dir. 1950’de Papa XII. Pius’a mektup yazarak, Rusya’ya karşı(güya dinsizliğe karşı) birlikte mücadele etmeyi teklif etmiş  ilk NATO’cu ilk ‘yeşil kuşak’çı sözde hocadır.
Gülen ne yaptıysa, hocasını taklit ettiği için yapmıştır. Sait Nursi’de darbecidir mesela. Abdulhamit’e yapılan darbe teşebbüsünün içinde o çıkmıştır.
ABD ile olmaya Gülen “Ehven-i Şer” demiştir, hocası Sait Nursi’de aynı şeyi demiştir. NATO’nun Sait Nursi eksenli kurduğu “yeşil kuşak” Gülen ile devam ettirildi.
Şimdi, ABD Gülen’i neden besliyor anladınız mı?
Hangi güçle dünyanın dört bir yanına okul açtığını anladınız mı?
Adam NATO’ya kökten bağlı!
ABD, neden versin derin NATO elamanını?
Ve şuan, iktidarın Feto’ya karşı verdiği mücadelede, Sait Nursi’yi kurtarma gayretlerinin, ABD’den bağımsız olduğunu düşünmeyin derim. Nurculuğa yeni bir Gülen veya ağlayan aranıyor.
Basit bir soru soruyorum:
Nursi nerede yatar?
Devletin bütün kaydı kuydu ellerinde olanlar, neden bir Sait Nursi mezarı gösteremezler?
Veya Nurcular, iktidardan neden böyle bir şey istemezler?
Dersim olaylarını gündeme taşıyanlar, neden Sait Nursi mezarı hakkında konuşmazlar?
Rahmetli Altındal, aracımla evine bıraktığım bir akşam, Nursi’nin Vatikan’da yatıyor olabileceğini söylemişti.
Basit bir soru daha sorayım: Sait Nursi neden hacca gitmedi?
Dünyaya okullar açan Gülen’in hacca gitmemesi, hocası Sait Nursi’yi örnek aldığından olamaz mı?
Tıpkı evlenmemesi gibi?
Evet, ne Nursi, ne de Gülen hacca gitmemişlerdir.
Neden?
İslam’ın beş şartından bir değil mi hac?
Nursi’nin parası yok diyelim, peki Gülen’in de mi yok? Kaldı ki, Sait Nursi’nin parasız olduğu da söylenemez. Abdulahamit’in üniversite kurması için verdiği parayı yediği de önemli iddialar arasındadır.
Kısacası Sait Nursi arka ayağını kaldırmış, Gülen ön ayağını basmış. Bu kadar izinde “sağlam” yürüyen bir talebe!
Şimdi bu talebe sakat çıkınca, hocasını kurtarma derdine düştüler. “Zaman imanı kurtarma zamanı!” olmaktan çıkıp, birden, Sait Nursi’yi kurtarma zamanına dönüşüverdi.
Onlara bir tavsiyem var: Sait Nursi’yi değil, imanınızı kurtarın!
Sait Nursi kitabına değil, Allah’ın kitabına sarılın!
Sait Nursi sözlerine değil, Peygamberin mübarek sözlerine kulak verin!
Sait Nursi kendini kurtarsın önce!
Tabi ölüp gittiği için, bu da imkânsız. Tövbe kapısı ölenler için kapalı ama siz yaşayan ölüler için açıktır.
Lütfen tövbe edin!
Sık sık şahadet getirip, iman tazeleyin!
Allah’ın dinleri yoktur. Hak olan sadece İslam’ı var. Tövbe edip iman tazelemek her Müslüman için gereklidir. İnsanız hata ve günaha düşeriz, önemli olan küfre düşememek.
İslam’dan başka din edinenler, Kur’an’a “paralel” kitap edinenler, hadislere “paralel”, SÖZLER dinleyenler emin olun, imanlarını kurtaramazlar.
Gülen’in “diyalog’la papazları “Müslüman” etmediğini ama aslında tam tersinin olduğunu söylediğimizde bizlere Gülen savunması yapanlar 15 Temmuz’da gördüler gerçekleri.
Din ve imanımıza “Nurculuk” darbesi indirilmesine artık müsaade etmeyin. NATO’nun FETÖ darbesini aldıktan sonra NATO’nun “Sait Nursi ile devam” oyununa kimse gelmesin.
Soruyorum, Türk ve Müslüman olan herkese: Hıristiyan şehit olur mu? Olmaz. Peki, “olur!” diyen Müslüman kalır mı?
İşte Sait Nursi, Anzaklar’ın “şehit” olduğunu iddia eden en büyük nursuzdur. Bırakın âlimi, önce Müslüman olsunlar be!..
Mehmetçiğin imanını Çanakkale’de boğmaya gelirken boğulan Anzaklar, İngiliz’e askerlik yapan Hıristiyanlardı.
Bunlara neden “şehit” diyor bu nursuzlar, hiç düşündük mü?
İngiliz gemisine binen kendilerine “Alim” densin diye!
Ölürse şehit, kalırsa alim!
İngiliz dişine göre İslam!
Bugün de, ABD dişine göre İslam!
Kürt Teali cemiyetini kur'an üçüncü adamdır Sait Nursi. Bu kadar kafi, öyle her nursuz bana kızmasın, dökerim belgeleri bak!
(GÖNDEREN: 21.6.2017 (Çar) 21:31, Serendip Altındal: serendipaltindal@gmail.com)
Kaynak: yenimesaj.com.tr & Yazan: Yusuf KARACA

14 Haziran 2017 Çarşamba

ERMENİ ASILLI SAMİ HAZİNSES & ÇOK HAZİN VE MAHZUN BİR ÖYKÜ!..

RÖPORTAJDA ‘ÖLEYİM ONDAN SONRA YAZ ERMENİ OLDUĞUMU’ DİYEN SAMİ HAZİNSES’İN HAZİN ÖYKÜSÜ 
Sadece birkaç kez Yeşilçam filmi izlemiş olanların bile simasını bir bakışta hatırlayabileceği bir isim Sami Hazinses. Doğum adıyla Samuel Agop Uluçyan. Bilinen az sayıda röportajından birisi de 1995 yılında, yani vefatından 7 yıl önce gerçekleşmiştir. Bu röportajda kendisine sorulan soru üzerine; önce Ermeni olmadığını söylüyor, daha sonra Ermeni olduğunu ama bilinmemesini istediğini söylüyor. Peki, bu şartlarda Ermeni olduğunun bilinmemesini isteyen bir sanatçıya, aslını inkar etme eleştirisi yapılabilir mi? Yoksa o eleştirinin muhatabı, et/tırnak olmuş iki milleti politik ve ekonomik çıkarlar gereği bir asırdır süregelen bir "birbirine kırdırma" politikasıyla bu noktaya getirenler mi? Sami HAZİNSES, çok yönlü bir sinema emekçisiydi, oyunculuk dışında pek çok filmin müziğinde de emeği vardı..

13 Haziran 2017 Salı

Yorumsuz!.. Ahmet Doğan Şimşek "KURTLAR VE AŞIKLAR & EDEP" Bekir Hazar

Yorumsuz!.. Ahmet Doğan Şimşek
KURTLAR VE AŞIKLAR 
Bekir Hazar
Yeryüzü adeta doymak bilmeyen aç kurtlar alanına dönüştü. Para kavgaları inanılmaz boyutlara ulaştı, dünya dünya olalı böylesini görmedi.
Bir zamanların "Güneşin batmadığı imparatorluğu" olarak gösterilen Birleşik Krallık artık güneşi zor gören ülke haline geldi. 100 yıl öncesinin büyük oyun kurucusu ve fitnecisi Londra artık oyuna geliyor, bombalarla sarsılıyor. 100 yıldır sömüreceği her bölgeye ve ülkeye terör ihraç eden Avrupa artık terörle tanıştı, insanlar sokaklarda korkuyu yaşıyor.
İtalya'da meydanda maç seyredenler, maytap patlayınca korkuyla birbirini eziyor, bomba patladı diye binlerce kişi kaçarken, binbeşyüz kişiyi ezerek hastanelik ediyor. Amerika terör örgütü PKK ile Rakka'ya yürüyor. Rusya "PKK ve DEAŞ, CIA'nın kurduğu masada Rakka konusunda anlaştı.
DEAŞ buradan çekilecek" diyor. Peki DEAŞ nereye gidecek? 30 bini aşkın yabancı teröristi barındıran örgüt bitecek mi? Kesinlikle hayır... İstihbarat örgütleri tarafından korku ve dehşet salma konusunda eğitilen ve kafa kestirilen DEAŞ'ın içinde binlerce Avrupalı, Avustralyalı, Asyalı ve Afrikalı var. Ülkelerine geri dönecekler, her biri uyuyan hücrelerde cellat kesilecek.
Özellikle Avrupa'yı Suriye'den ihraç edilecek terörle korku ve dehşetin hakim olduğu günler bekliyor. Peki bu korku ve dehşet kimin işine yarayacak? Hadi gelin bir dünya turuna çıkalım ve önce Amerika'dan başlayalım. ABD derin devleti tarafından başkanlığa getirilen Trump her ortamda Almanya'yı aşağılıyor, Başbakan Merkel ile adeta dalga geçiyor. Çünkü ABD'nin hedefinde AB lideri Almanya var. Trump "Almanlar bize milyonlarca araba satıyor, bunu kesinlikle durduracağız" diye bas bas bağırıyor. Gümrük vergileri yolda, Almanya milyarlarca dolar kaybedecek. ABD, Almanya'ya yaklaşık 58 milyar euroluk mal satabiliyor. Buna karşılık Almanya'nın ABD'ye ihracatı 107 milyar euroyu buluyor. Trump "1 trilyon doları aşan bütçe açığımı körfez ülkelerinden ve Avrupa'dan tahsil edeceğim" diyor.
Avrupa'da terör korkusunun yanı sıra, bağıra bağıra gelen "Ekonomik darbeler yolda" haberleri Merkel'i seyyaha çevirdi.
Almanya Başbakanı kabus dolu günler paniği ile, Meksika'dan tutun, Hindistan ve aralarında 170 milyar euroluk ticaret hacmi olan Çin devlet başkanının kapısına kadar dayandı. Peşpeşe gelen terör saldırıları ile sarsılan Londra'da Trump şoku yaşanıyor.
İngiltere'de "ABD başkanı ülkemizi ziyaret edecek. Gelsin mi gelmesin mi" şeklinde yapılan anketlerden "Gelmesin" çıktı. Trump "Ziyaretim için anketler bile yapılıyor... Madem iş bu noktada ve istenmiyorum, Londra'ya gelmiyorum" diyerek iki ülke arasındaki gerginliğin işaretlerini veriyor. ABD başkanı, Londra Belediye Başkanı ile dahi ağız dalaşına giriyor. CIA kontrolündeki DEAŞ İran'da Meclis'i basıyor, Humeyni türbesini taratıyor, 12 kişiyi öldürüp Devrim Muhafızlarını "Suudi Arabistan yaptı" gazına getiriyor, intikam yeminleri ettiriyor. 3 gün sonra Suudi Arabistan'ın Şii bölgesinde askeri araç bombalı saldırıya uğruyor, bir binbaşı öldürülüyor. Sınırımızdaki yangın ve fitne ateşi üzerine ise adeta birileri tarafından benzin dökülüyor. Bölgeyi mezhep savaşı ile kan gölüne çevirip cesetler üzerinden rant peşinde koşan doyumsuz AÇ KURTLAR durmak bilmiyor. Trump'ın ziyaretinde "Katar" dolmuşuna getirilen Suudi Arabistan'ı, 2013'te NewYork Times'da yayınlanan ve Pentagon'un kaynak gösterildiği "Beşe bölünme" tehlikesi ve parçalanmış harita bekliyor. Böyle bir ortamda tüm kavgaların ortasında kalan ve sürekli içeriden ve dışarıdan saldırıya uğrayan Türkiye, kenetlenmeye ihtiyaç duyduğu günleri yaşıyor. Ancak ne hikmetse bizim dünyadan bihaber ana muhalefetten birileri çıkıyor, Avrupa'yı Türkiye'ye müdahaleye çağırıyor. Kimi terörist cenazelerinde geziyor, kimi Alman ağzıyla, konuşuyor, kimi Amerikan FETÖ'süne sahip çıkmak için kendini yırtarak aramızda geziyor... İçimizde, dışarıdan pişirilen cümlelerle uluyanlar da kol geziyor. Goldoni boşuna "Kurtla yaşayan, ulumasını öğrenir" demiyor. Aç kurtlar etrafımızda, bölgemizde kol gezerken, içimizden bazıları onlara sevdalanacak kadar bağlanıyor. Mevlana Hazretleri; "Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak olan odur ki; kuzunun kurda gönül bağlayıp, aşık olmasıdır" diyor. Şaşılacak olanlar, kurtlarla oturdukları sofrada kendini konuk zannediyor, yeneceklerini bilmiyor. http://www.takvim.com.tr/yazarlar/bekirhazar/2017/06/13/kurtlar-ve-asiklar
EDEP
Bekir Hazar
Ramazan, kardeşlik, sevgi, birlik, beraberlik, barış ayıdır. Ancak baktığımızda Osmanlı coğrafyasını cetvelle bölenlerin oluşturduğu haritalarda, 100 yılı aşkın süredir yakılan fitne ateşi Ramazan bile dinlemiyor. İslam coğrafyasını parçalayanlar, sömürebilmek için hemen her yerde dışarıya bağlı kukla rejimler oluşturdular. Hal böyle olunca gölgesinden korkan, geceleri öldürüleceğim diye saraylarda uykusuz kalan, KORUMA olarak BATI'yı milyarlarca dolar ödeyerek tutan bir İslam ülkeleri tablosu çıktı.
Türkiye son yıllarda, silaha yılda 18 milyar dolar harcıyordu. Bir Suudi Arabistan 63 milyar dolardan, son Trump ziyaretinden sonra silah alımını 100 milyar dolara çıkardı.
Türkiye mazlumların yanındaydı, savaşlardan, ölümlerden kaçan yetimleri, dulları, bebeleri kucaklıyor, milyarlarca dolarlık ekmeğini paylaşarak dünyanın her yanında cömertliğini gösteriyordu. Buna karşılık Suudi Arabistan, Londra'nın Nişantaşı-Bağdat caddesi olarak gösterilen semti Chelsea'nın tamamını alıyor, lüks markalara, altın kaplama arabalara milyarlarca dolar yatırıyordu. Amerika'da 700 milyar dolar saklıyor, son anlaşma ile 380 milyar doları daha Washington'a gönderiyordu. BATI'ya kesenin ağzını sonuna kadar açarak cömert davrananlar, Trump'ın kızı Ivanka'ya bile 100 milyon dolar hibe edenler İslam dünyasına CİMRİ takılıyordu.
Rejimleri ve yöneticileri zayıftı. Kefenleri ile değil BATI korumasında korkularla yaşayanlar silahlanıyordu. Dünya malını Avrupa ve Amerika bankalarında dolar olarak stoklayanlar, Müslümanların açlıktan öldüğü ülkelerde bile PİNTİ takılıyordu. Halbuki Hz. Ebubekir (R.A.) "Mal cimrilerde, silah korkanlarda, idare de zayıflarda olursa İŞLER BOZULUR" diyordu. O yüzden işleri rast gitmiyor, sürekli bozuluyor, korumasına sığındıkları BATI tarafından fitne ateşiyle sürekli arkadan hançerleniyorlardı.
İslam demek, malını mülkünü, gücünü Allah yolunda harcamak, mazlumların yanında olmak, cömert ve cesur olmak demekti. İslam insanlığa hizmet etmek demekti. Nitekim Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettiğinde kılınan ilk Cuma namazında okunan hutbe çok ilginçti. Mısırlı Alim okuduğu hutbede Müslümanlara Yavuz Sultan Selim'i "Sahibül Harameyn", yani Mekke ve Medine'nin hakimi olarak tanıtıyordu. Yavuz Sultan Selim müdahale ediyor "Ben hakim değilim. Ben Hadim-ül Harameyn'im" diyordu.
Yani "Hizmetçisiyim" diye uyarıyordu.
Hizmetçi oldukları için de 600 yıllık bir imparatorluğa sahip oldular. Halbuki bugün aynı toprakları elinde bulunduranlar, BATI'nın hizmetçisi olduğu için sürekli bölünme, parçalanma tehdidi ile karşı karşıyalar. Ve yaşamaları, parçalanmadan ayakta kalmaları, Müslümana olan cimrilikleri ve korkularla yaşayan zayıf yönetimleri yüzünden mümkün değil. Sultan Abdülhamid Han, ihanetlerin patlama yaptığı, imparatorluğun en zor günlerini yaşadığı dönemde bile Hicaz demiryolunu yaptırarak Müslümanlara hizmet etmek için çırpındı. Medine'de Mescid-i Nebi'nin yakınlarından geçen trendeki vagonların tekerlerine bile keçe koydurup, "Gürültü yapmasın, Peygamber Efendimizi rahatsız etmesin" diye saygının ve EDEBİN en büyüğünü gösterdi. Bugün İslam dünyasında sadece ve sadece BATI'ya saygı ve edep, birbirlerine hakaret ve iftira hakim olduğu için bellerini doğrultamıyorlar, kaoslardan ve kan gölünden kurtulamıyorlar. Bugün Katar gibi küçücük bir ülke bile TERÖRE hizmet etmekle suçlanıyor.
Halbuki El Kaide ve DEAŞ üyelerinin tamamı bugün Selefi denilen, Suudi Arabistan'daki Vehabilerden çıkıyor. İngiltere "DEAŞ'ın içindeyiz" diyor, Alman'ın bile DEAŞ'ı var, Trump "DEAŞ'ı bizim Obama kurdu" diyor. Suudi Arabistan, Amerikan kongresince 11 Eylül'ün suçlusu ilan ediliyor, 380 milyar dolarlık EDEP VE SAYGI parası gelince, Washington öpüp kokluyor. ABD Suriye'de TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'ya KOMUTANLIK YAPIYOR, milyarlarca dolarlık silahı göstere göstere terör örgütüne veriyor, adeta bunu dünyanın gözüne sokuyor. İslam dünyasının milyarlarca dolarla koruma olarak tutup, yönetimlerini teslim ettiği bu ülkelere kimse "TERÖRİST" demiyor, diyemez de... Çünkü Ramazan'da bile birbirine saldıran kuklalar olduğu sürece bu değişmez, birlik beraberlik sağlanamaz.
Türkiye çatışma yaşanmasın, insanlar ölmesin, kan dökülmesin diye Katar'a caydırıcı 5 bin asker gönderiyor, bazıları ortalığı ayağa kaldırıyor. Halbuki Pakistan da 20 bin asker gönderiyor, kimsenin gıkı çıkmıyor. Çünkü, kuklalar ve onları yönetenlerin, "Osmanlı EDEBİ" geri dönecek diye ödleri patlıyor.  http://www.takvim.com.tr/yazarlar/bekirhazar/2017/06/10/edep

9 Haziran 2017 Cuma

"VAHHABİ, SELEFİ, HAŞHAŞİLER ZİHNİYETİ VE TÜRKİYE & BİLGİ, ALGI, MEDYA, HUKUK" - Av. Prof. Dr. Nurullah AYDIN

VAHHABİ, SELEFİ, HAŞHAŞİLER ZİHNİYETİ VE TÜRKİYE
 Av. Prof. Dr. Nurullah AYDIN
Toplumda din, ahlak, hukuk kuralları altüst edildi. Gerçek din o değil anlayışı ile yüzlerce din anlayışı ve uygulaması ortaya çıktı. Hertürlü ahlaksızlık gerçek ahlak olarak yansıtılıyor. Hukukun üstünlüğü yargı bağımsızlığı anlamını yitirdi. Anayasa evrensel hukuk normları, kanunlar hükümsüz kılındı. Bu çarpık anlayış ile bütün insani ve toplumsal değerler hırpalandı, içi boşaltıldı.
Türkiye; demokrasi oyunuyla; siyasi, ekonomik, kültürel, askeri işgal altındadır.
Koalisyon olan vahhabi, selefi, haşhaşiler ile başlayan süreçte; vicdan sömürüsü, mağdur edebiyatı üzerinden maddi ve manevi bütün değerlerin sömürüsü yapılıyor, değerler altüst ediliyor. 
Din; hiçbir dönem bu dönemde olduğu gibi; hırsızlık, zimmet, yalan, talan ve yolsuzlukla bir arada anılmadı. Dolayısı ile en büyük ahlaki çöküş de bu süreçte yaşanıyor. 
Halk; hala şokta, ayılmak için narkozdan kurtulması gerekir.
Türkiye’nin yüzyıllardır süren aydınlanma süreci tersine dönüştürülüyor. Arap hurafelere dayalı ortaçağ anlayışı, Arap ahlaksızlığı, Arap çok eşliliği; Türkiye’nin inancı, düşüncesi, yaşamı haline getiriliyor. Ülkenin ortaçağ dönemindeki cahiliye yaşamına dönüştürülmesinde;  siyasetçisi, bürokratı, akademisyeni, gazetecisi, gaflet, dalalet ve hıyanet içinde. Kimi suskun, kimi destekçi. Kalemlerini ve çenelerini kullanıyorlar.
ABD-İngiltere-Fransa şer ülkeleri, Türkiye’ye eş başkanlık görevinin gereğini yaptırtıyorlar. Hayali Osmanlı cumhuriyetine odaklatılan siyasi kadrolar, devleti çözerken, milleti ayrıştırıyorlar ancak farkında değiller. Benden sonra tufan diyorlar.
Kim dur diyecek?
Gölge CIA olarak anılan Strafor, CIA adına çeşitli ülkelerden istihbarat toplayan Amerikalı bir düşünce kuruluşuna bilgi veren danışmanlar görevine devam ediyor.
Direnç sistemi kırılan ülkenin; casus hücreleri tehlike olarak algılama kodları değiştiriliyor. Düşman hücreler engelleme ile karşılaşmadan milli dokuyu kemiriyor.
Kredi kartı kıskacındaki geniş halk yığınları her şoklamada esarete bir adım daha yaklaşıyor.
Ülkeye giren kaynağı belirsiz sıcak para iç ve dış politikayı esir alıyor.
Gazilere 236 YTL maaş verilirken, terörist eski milletvekillerine maaş ödeniyor.
Taşeronlaşan şirketler eline teslim edilen köle işçiler ya göçük altında kalıyor, ya baraj suları götürüyor, ya da çadırlarda yanıyor. Göçük altında kalarak ölen işçi için biri kader derken, diğeri güzel öldüler diyor. Nedense bu kader ve güzel ölümler derebeyi çocuklarını bulmuyor, hep garibanı buluyor.
Din; insanları özgür kılmak için geldiği halde, din tacirleri elinde köleleştirme aracına dönüşüyor. Halk köleleşirken, dolar milyonerleri çoğalıyor. Kölelerin olduğu bir ülkenin işleyen evrensel hukuku olmaz.
İstanbul’daki İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin casusu A. Ryan (1919) : "Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali ‘din’miş gibi davranacak,  çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.” diyordu.
1919 da oynanan oyun 2012 de aynen devam ediyor. Din havucuyla İslam dini esir alınmıştır. Artık din ile “yolsuzluk, haçlıya yardım ve yataklık etmek, tefecilik, sömürü, yalan-dolan, devlet malından nemalanmak, devletin verdiği yetkileri Firavun hükmünde kullanmak” birlikte anılır oldu. Bu ahlaksız anlayış “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere geldim” diyen Peygamberin tebliğ ettiği Kur’an’i Muhammedi İslam’a savaş açmıştır. 
Türkiye; komşu ülke teröristlerine kucak açan ABD İngiliz Fransız istihbaratçılarının cirit attığı ülke haline gelmiştir. Muhalifler Türkiye’de eğitiliyor.
Türkiye, cephe ülke haline getiriliyor.
Milli Devlet düşmanlığı; sistemli bir şekilde sürdürülmektedir. Şoklama yöntemiyle bile saklanamayan İslamcı kimlik kamuflajı altında dönmelerin yuvalandığı organizasyonlar, işbirliği içindedir. Çıkarcı liberali, ateisti paylaşım ortaklarıdır.
İlahi mesajı tersyüz ederek dünyevileşmiş, lüks yaşam biçimini benimsemiş sözde Müslümancılarınmaskeli ve kirli yüzleri, niyetleri ancak aldatılan masum ve saf  Müslümanların uyanışı ile anlaşılır.Allah ile iman ve biat ile aldatma sorgulandıkça uyanış ve diriliş başlar.
Türkiye; batı dünyasının emperyalizminden, doğu dünyasının vicdan sömürüsünden, güney dünyasının din istismarından kurtulursa ancak o zaman aydınlık günlere kavuşur. 
Türk Milleti demeyen soysuzlarla, Türk milliyetçisiyim diyen dönek ve dönmeler ülkeye ihanete devam ediyorlar.  Türk Milleti buna dur diyecektir.
Günün Sözü: Kaplumbağa ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerler.
BİLGİ, ALGI, MEDYA, HUKUK
Av. Prof. Dr. Nurullah AYDIN
İnsanlar; bilginin sınırsız dolaşımı, teknolojinin yaşamla içiçe geçmesi gerçeği ile yaşamaktadır. Hak, hukuk, adalet, düzen, ilişkilerde buna göre değişim geçirmektedir.
Çağdaş suç ve ceza anlayışı; insanlığın acı deneyimleriyle belli ilkelerle tanımlanmıştır.
Evrensel insanlık değerler bütünüyle, hukuk normları oluşturuldu. Böylece din, dil, ırk, renk, cins ayrımı gözetmeksizin herkesin hukuk önünde eşit olduğu gerçeği kabul edildi.
Din’ler, ideolojiler; kendi suç ve ceza anlayışını ileri sürerken, ben ve öteki ayrımcılığı ile hukuku işletmek ister.
Dünya’da; din’ler ve ideolojiler sıcak savaşı durdu. Din’ler ve ideolojiler çatışmasından hukukun evrensel ilkelerine geçişle, din ve mezhep çatışmasını bıraktı. Ama batı emperyalizminin sömürme yöntemleri değişti. Terör örgütleri kurup ülkeleri karıştırmak yolu tercih edildi. Buna en yatkın alan da ne yazık ki İslam ülkeleridir.
İslam dünyası; çatışma, katliam, yıkım, yağma alanı. Bir Müslüman diğerini beğenmiyor. Birinin hak, hukuk, adalet anlayışı diğeri ile uyuşmuyor.
Halk mı ahlaksızlaştı yoksa aklı mı tutuldu? Evet ne oldu? Yoksulluğun, yolsuzluğun, soygunun, talanın ayyuka çıktığı, zenginleşen bir avuç kesimin şatafat içinde yaşadığı yığınların işsiz, gelir düzeyi düşük olmasına rağmen böylesine bir tercih için bir neden olmalı.
Ahlaksızlar, yalancılar, dolandırıcılar, teröristler, katiller, işbirlikçiler, benimseniyor, seviliyor, tercih ediliyor. Peki ama neden?
Medya ilizyonu ile kitleler uyuşturuluyor. İnsan beyninin ürettiği dalgaları tespit etmek suretiyle düşünceler okunabileceğine ve kaydedilebileceğine ilişkin çalışmalar sürüyor.
Böyle bir icat gerçekleştirilmiş olsa ve bu aletten yeteri kadar üretilse, o zaman insanlar arası ilişkiler nasıl olacak, iletişim nasıl kurulacak, devlet işleyişi nasıl olacak sorusu soruluyor.
Bir düşünelim; güç ve yetki sahiplerinin elinin altında böyle aletler olsa ne yaparlardı? Herhalde, daha insan beynindeyken düşünceleri değiştirir veya insan beyninden silerlerdi.
Öyle ya insan düşüncesini okuyabilmek mümkün olursa, insan hafızasını silmek ve yerine birkaç dakika içinde yeni bir hafıza yerleştirmek de ardından gelirdi. Böylece; bu bilimsel kapasiteyi eline geçiren güç, bütün insanları robot gibi kullanabilirdi.
İnsanları robot olarak kullanabilmek için düşüncelerini okumaya veya bilgisayardaki gibi hafızalarını silip yerine başka bilgiler doldurma yeteneğine sahip makinelere gerek de yok. Çünkü günümüzde de tarih bilincini, kimlik bilincini, beynindeki inanç haritasını değiştirdikleri insanları robot olarak kullanabiliyorlar.
İşte bugün; operasyonunu, insanların algılamasını değiştirmekle görevli, bilim adamları, yazarlar, gazeteciler ve televizyoncular yapıyor. Kısacası, devletlere, milletlere hâkim olmak isteyenler, bunu insanları ikna etmek suretiyle ve medya vasıtasıyla başarıyor!
Esasen, insanları medya manyağı, müzik manyağı, spor manyağı haline getirmek, derin güçlerin kullandığı yöntemlerdir.
İnsan; bilinçaltı, gürültü, ritim ve saldırgan sesleri, renk bakımından zenginleştirilmiş hipno-renk etkilerini, bir sanatla karşılaştırma yapılamayacak kadar büyük bir hızla benimser. Bu tahriklerle manevi zekA körelir, bilinçaltı ve tanımayı sağlayan genetik program bozulur.
Toplumun genetiği değişmiş durumdadır. Toplumu bu KABUSTAN kim, nasıl uyandıracak?
Uyuşturulmuş sürü psikolojisine sokulmuş düşünme sorgulama yeteneğini kaybetmiş insan, insan olmak erdemliliğini, gerçekleri, kimin kim olduğunu anlayabilmelidir.
Önce hafızaları tazelemek gerekiyor.
Günün Sözü: Dünyada en zor şey insan olarak kalabilmektir.

2 Haziran 2017 Cuma

RAMAZAN SOHBETLERİ (1) "KUR'AN NEDEN ARAPÇA İNDİRİLMİŞTİR?." (ZUHRUF 2-3. FUSSİLET 44. AYET) İlâhiyatçı - Yazar: Haluk Gümüştabak

KUR'AN NEDEN ARAPÇA İNDİRİLMİŞTİR. 
(ZUHRUF 2-3. FUSSİLET 44. AYET)
Haluk Gümüştabak
Bizler İslam ı yaşarken, gelenek ve beşeri fıkıh inancının o kadar etkisinde kalıyoruz ki, Allah ın ayetlerini bile görmezden gelebiliyoruz. İslam dininde, ruhban sınıfının olmadığını söyleyen Kur’an a inat, bizler kendi ellerimizle yarattığımız ruhban sınıfının, kurallarına göre yaşıyoruz İslam ı. Çünkü bu kişiler Kur’an ile bizlerin aramıza girip, Kur’an gerçeklerini bizlerden gizlediler. 
Allah Kur’an ı elçisine tebliğ görevini verdikten sonra, çok dikkat çekici uyarılarda bulunmuştur. Rad suresin 40. ayetinde “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR.” Der. Daha da dikkat çekici olanı ise,  Müddesir 11. ayetinde Allah elçisine seslenerek bakın ne diyor. “BENİ, YARATTIĞIM KİŞİYLE BAŞ BAŞA BIRAK.” Ne dersiniz, Allah ın bu uyarılarından dersler aldık mı? Yoksa Allah, elçisinin bile kuluyla arasında olamayacağını ve Allah bizzat kuluyla baş başa kalması gerektiğini anlatıyorsa bizlere, acaba bu gerçeği hayatımıza geçirebildik mi, anlayabildik mi, YOKSA ALLAH İLE ARAMIZA, ŞEFAATÇİLER Mİ SOKTUK.
Arapçayı kutsal bir dil ilan edip, Allah böyle bir bilgi vermediği halde, cennet lisanının bile Arapça olduğunu söyleyebildiler. ALLAH IN MESAJLARINI, UYARILARINI ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUMAMIZI ENGELLEDİLER. Kur’an ın başka dillere tam olarak çevrilemeyeceğini, kelimelerin, ayetlerin çok daha farklı anlamalara geldiğini söyleyerek, bu toplumu korkuttular, tedirgin ettiler. Hâlbuki Allah, Kur’an ın neden Arapça indirildiğini açıklamış ve bizleri bilgilendirmişti. Bakın Allah ayetinde, bu konuda bizlere anlatılanları yalanlayarak, ne kadar açık ve akılcı bilgiler veriyor, Kur’an ın neden Arapça indirildiğine dair.
Zuhruf 2–3: Apaçık Kitab’a andolsun ki, İYİCE ANLAYASINIZ DİYE biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. (Diyanet meali)
Fussilet 44: Eğer biz bu Kur'ân'ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar kesinlikle, “Âyetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Bir Arap'a yabancı bir dille söylenir mi?” diyeceklerdi. De ki: “O, inananlar için bir yol gösterici ve gönüllerine şifadır. Kâfirlerin kulaklarında ağırlık vardır ve KUR'ÂN ONLARA KAPALIDIR; sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor.” (Bayraktar Bayraklı meali)
Allah ayetinde Kur’an ın, apaçık yani anlaşılan bir kitap olduğunu söylemesine rağmen, bizlere Kur’an ı herkesin anlayamayacağını, her bilginin Kur’an da detaylı olmadığını söylemediler mi? KUR’AN I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYAN BİR MÜSLÜMAN ASLA KANDIRILAMAZ, ALDATILAMAZ. Onun için Allah ayetleri önce okuyun ve anlayın, sonrada üzerinde düşünün emrini vermiştir.
Ayetleri anlamadan okutan, siz anlamasanız da okuyun, Allah sevap yazar zihniyetini topluma yerleştiren ruhban anlayışı, bizlerin düşünmesini de engellemişlerdir. Allah bakın Arap toplumuna neden Arapça indirdiğini söylüyor. “İYİCE ANLAYASINIZ DİYE ARAPÇA İNDİRDİK.” Yani Araplara, kendi dillerinden indirdik ki anlasınlar diyor Rabbimiz. Din tacirlerinin tuzağına düşen bizler, bu gerçeklerle buluşamadığımız sürece, Kur’an ı anlamamız da asla mümkün olmayacaktır. Allah anlamını bilmeden, üzerinde düşünmeden okuyacağımız bir bilginin, bizlere fayda sağlayamayacağını çok iyi biliyor. Onun içinde lütfen, özellikle içinde bulunduğumuz bu Ramazan ayı içinde, KUR’AN I MUTLAKA ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK BOLCA OKUYALIM. 
Devamındaki ayet, konuya çok güzel açıklama getiriyor ve bakın ne diyor. EĞER KUR’AN I ARAP TOPLUMUNA, BAŞKA DİLDE GÖNDERMİŞ OLSAYDIK, AYETLER AÇIKLANMASI GEREKMEZ MİYDİ, BİZLERİN ANLAYACAĞI DİLDE GÖNDERMENİZ GEREKMEZ MİYDİ, BİR ARABA YABANCI DİLDE KİTAP MI İNDİRİLİR, DERDİNİZ DİYOR. Çok doğru değil mi? Araplara Türkçe bir Kur’an indirildiğini düşünün, bu durumda ne yapmaları gerekirdi? Tüm toplum şaşırır kalırdı, ALLAH IN TEBLİĞİNİ DE ALAMAZLARDI? Hem Arap peygamber göndereceksin, hem de farklı dilde Kur’an ı indireceksin. Bakın böyle olsa nasıl mantıksız olurdu değil mi?
İSLÂM'A GÖRE:
"DEVLETİN DİNİ ADALETTİR"
ADALETLİ OLMAYAN HÜKÜMETLER
MEŞRU DEĞİLDİR
Eğer mantıksız olduğunu kabul ediyorsanız, bizlerinde anlamadığımız dilden, yani Arapça Kur’an ı okumamızın gerekli olduğunu söyleyemezsiniz. KUR’AN ALLAH IN KULLARINA MESAJIDIR, TEBLİĞİDİR. Bu tebliğin her dile çevrilemeyeceğini, çok farklı anlamlara geleceğini söylemek, Allah a saygısızlıktır, iftiradır. Allah yemin ederek, bu kitabı anlayabilmemiz için kolaylaştırdığını söyleyecek, daha sonrada her dile tam olarak çevrilemeyen bir mesaj, uyarı gönderip, tüm kullarını bundan sorumlu mu tutacak? Lütfen aklımızı başımıza toplayalım, kendimize gelelim. Bunun hesabını veremeyiz. 
Fussilet 44. ayette dikkat ederseniz Kur’an ın KÂFİRLERE kapalı olduğunu, onların anlayamayacağını söylüyor. Peki, burada bahsedilen kâfirler sözünden kimleri anlamalıyız? Yalnız Kur’an ı inkâr edip, İslam ı kabul etmeyenlerimi anlamalıyız. Kesinlikle hayır. Allah Maide 44. Ayetinde Bakın Ne Diyor. ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER, KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR.  Araf 37. ayette de, Allah hükmetmediği halde, BUNLARDA ALLAH KATINDANDIR DİYEREK, ALLAH A İFTİRA EDENLERİN, Allah yasakladığı halde, Allah dan başka yardım istedikleri, veli ve şefaatçi edindikleri kişilerin, mahşer günü hani şefaatçileriniz, yardımcılarınız dendiğinde, hiç kimseyi yanlarında bulamayacakları ve BU KİŞİLERİN KAFİR OLDUĞU ÖRNEĞİNİ VERİYOR. Yani ben Müslüman’ım diyen, ama İslam ın, Kur’an ın gereklerini tam olarak yerine getirmeyenler bunlar. İşte böyle kişilere Allah Kur’an ı kapattığını, kulaklarına ağırlıklar bağladığını, gönüllerini mühürlediğini söyler bizlere. Allah cümlemizi bu yanlıştan korusun.
Allah birçok ayetinde, ayetleri bizlerin düşünmesini emrediyorsa, önce ayeti anladığımız dilden okumalıyız ki, daha sonra ayetler üzerinde düşünüp öğütler alabilelim. Bunun tersini söyleyenler, Allah ın gerçeklerinin üstünü örtenlerdir. Bu yanlış düşüncelere uyan insanlar düşünemediği, Kur’an ın sınırlarını aştıkları içinde, KÂFİRLERİN SAFINDA OLMAKTAN, asla kurtulamazlar. 
Kur’an gerçeklerine kulaklarını kapatanlar, gönül gözleriyle asla gerçekleri göremezler. ALLAH BÖYLE İNSANLARA, TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM, KUR’AN IN KAPALI OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Allah cümlemizi, batılın ve hurafenin etkisinde kalmayan, kulakları ve gönlü mühürlenmemiş, gözleri perdelenmemiş kulları arasında olmayı, nasip etsin inşallah.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
***
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/