30 Ağustos 2018 Perşembe

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 3. Cumhurbaşkanı, MahmudCelâleddin Bayar, vefatının 32.nci yıldönümünde Bursa – Gemlik -Umurbey’deki Kabristanının başında düzenlenecek resmi bir törenle anıldı.

VEFATININ 32. YILINDA TÜRKİYE’NİN 3. CUMHURBAŞKANI CELÂL BAYAR (1883-1986) 
ANMA TÖRENİ 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 3. Cumhurbaşkanı, MahmudCelâleddin Bayar, vefatının 32.nci yıl dönümünde Bursa – Gemlik -Umurbey’deki Kabristanının başında düzenlenen resmi bir törenle anıldı.

Her yıl Celâl Bayar’ın ölüm yıldönümü olan 22 Ağustos’ta yapılan anma töreni, bu yıl Kurban Bayramınarastladığı için28 Ağustos 2018, Salı günü saat 10.00’da gerçekleşecektir.
Millî Mücadele'nin Celâl Bey'i, Kuvayı Milliye Efeleri'nin Galip Hocası, Atatürk’ün son Başbakanı olan Bayar, Cumhuriyetin ekonomi politikasını oluşturmakta önemli bir rol üstlenmiştir. Bir asırlık ömründe Türkiye tarihinin önemli dönüm noktaları gerçekleşmiş ve kendisi bu süreçlerde etkin rol almıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü görmüş, milli mücadeleye ilk saflarda aktif olarak katılmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş harcında, Türkiye’de demokrasinin yerleşmesinde liderlik etmiştir.
Yetişmesi ve Eğitimi
Ailesi ’93 Türk-Rus harbinde Bulgaristan’dan göç etmiş olan Plevne Türklerinden. Babası Abdullah Fehmi Efendi, Tuna vilayetinin Berkofça Rüştiyesi Başöğretmeni iken Balkanlardan imparatorluk merkezine doğru geliyorlar veUmurbey Köyüne yerleşiyorlar. Abdullah Fehmi Efendi, Bursa-Gemlik-Umurbey Rüştiyesi Başöğretmenliği, ayrıca bir süre Gemlik Müftülüğü de yapıyor. Kendisine güzide din görevlilerine verilen rütbe olan Mekremetlü unvanı verilmiştir.
Türkiye’nin ilk sivil cumhurbaşkanı olan Mahmut Celâlettin askeri okula gitmiyor. Kendisinden büyük iki kardeşinin Edirne Askeri İdadisi ve Bahriye Mektebi olmak üzere askeri okullarda hastalanarak ölmeleri sonucu, ailesi tek çocuk kalan Mahmut Celâlettin’in doğduğu yer olan Bursa’nın Umurbey Köyünde kalarak burada yetişmesini istiyorlar.
Mahmut Celâlettin, babasının yanında o günlerde önemli bir mektep olan Umurbey Rüştiyesini bitirdikten sonra, Gemlik Mahkemesinde ve Reji dairesinde çalışıyor. Daha sonra Bursa’da Ziraat Bankası’nda çalışırken İpekçilik Okulunda okuyor. Bursa’daki CollegeFrancaise de L’assomption’da Fransızca öğreniyor. 1905’te Deutch Orient Bankasının imtihanını kazanarak bu bankada kısa zamanda birinci derecede imza sahibi oluyor.
Milli Mücadele Yılları
İmparatorluğun toprak kaybına ve parçalanmaya doğru gittiği çalkantılı dönemde İttihat ve Terakki’ye giriyor ve 25 yaşında murahhas mesul memur ve daha sonra İzmir KatibiMes’ulü oluyor. Bölgenin Türklerin elinde kalmasında büyük rolü oluyor. 31 Mart Vakasında bir gönüllü birlik kurarak Hareket Ordusuna katılmak üzere yola çıkıyor, ancak ayaklanma bastırıldığı için buna gerek kalmıyor.
Bu arada, bölge ekonomisini kalkındırmak üzere üzüm, incir, palamut ve pamuk gibi mahsullerin değerlendirilmesi için kooperatifler kurulmasında önayak oluyor. O yıllarda demiryollarında Türkler sadece hamal olarak çalışabiliyordu. Demiryollarında, limanlarda, bölgede tütünle ilgilenen Reji İdaresinde Türklerin de tayin edilebilmesini sağlıyor, daha sonra İzmir’de Şimendifer okulunu kuruyor. Birinci Dünya savaşı sırasında bölgede yer almakta olan yolsuzluklarla mücadele ediyor, halkın rahatlamasını temin ediyor. Orta sınıfın güçlenmesine gayret ediyor.
Bu yıllarda Mahmut Celâlettin “Halka Doğru” isimli bir cemiyet kurmuş, aynı isimli bir gazete çıkarmaktadır. Damat Ferit Hükümeti tarafından gazete kapatılıyor ve Celâl Bayar hakkında tutuklama kararı veriliyor. İmparatorluğun işgali karşısında Kuvayi Milliye Hareketini başlatanların arasındadır. İzmir’in işgalinden önce Ege bölgesinde direnme hareketini hazırlamıştır. Faaliyetlerini Galip Hoca adı altında efelerle birlikte sürdürür. 1919’da Balıkesir Kongresi tarafından Akhisar Milli Alay komutanlığına atanıyor.
Atatürk Nutuk’ta,
“Bu meyanda İzmir’den tebdili nam ve kıyafet ederek o havaliye gitmiş olan Celâl Bey’in gayret ve fedakarlığı şayanı tezkardır” diye bizzat anarak takdirini belirtmiştir.
1920'de Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na Saruhan Sancağı (Manisa) mebusu seçiliyor. Burada yaptığı bir konuşmayla işgal kuvvetlerinin zulmünü dile getirir, İstanbul hükümetinin lakayt kaldığını, artık işgale karşı koymak gerektiğini söyler. Ertesi gün meclis kapatılır, milletvekilleri Malta’ya gönderilir. Bayar Ankara’ya doğru hareket eder. Bursa’da evine gelince Atatürk bir gizli telgrafla Bursa’ya doğru gelen Anzavur kuvvetlerinin durdurulması için tedbir almasını istemektedir.
Bu sırada Şeyhülislam, Atatürk dahil olmak üzere KuvayiMilliye’ye katılanların devlete isyan etmiş sayılacaklarına, görüldükleri yerde öldürülmelerinin caiz olduğuna dair fetva çıkarıyor ve bunu Padişah Vahdettin de tasdik ediyor. Mahmut Celâlettin Bursa Müftüsü ve din bilginleri ile görüşüyor ve padişahın işgal altında olduğu, düşmana karşı koyanların devlete isyan etmiş sayılmasının mümkün olmadığına dair bir karşı fetva veriyorlar. Anadolu’da da din adamları aynı mealde fetvalar veriyorlar.
Daha önce birbirlerini uzaktan tanısalar da, Bayar Ankara’ya geldiğinde Atatürk ile ilk defa yüz yüze geliyorlar. Bayar’la Atatürk arasındaki yakınlık ve güven hiç sarsılmadan ömürlerinin sonuna kadar devam ediyor. Milli mücadele döneminde birbirlerine duydukları yakınlık ve kurdukları işbirliği, daha sonra özellikle ülke ekonomisi açısından olmak üzere tüm devlet meselelerinde devam ediyor. Bayar, Atatürk’ün son başbakanı ve öldüğünde yanında bulunan kişi oluyor.
Siyasi Yaşamı ve Ekonomi Politikası
Bayar 1921’de İktisat Vekili seçildikten sonra özel olarak Zonguldak’taki maden işçileri, orman meseleleri ve madenlerle ilgileniyor. Lozan’a İktisat Müşaviri olarak katılıyor ve Osmanlı borçlarını altın esasına göre ödenmesini engelliyor; bu da yeni hükümetin iktisaden sarsılmasını önlüyor. Cumhuriyet kurulduktan sonra 1924’te İmar ve İskân Bakanlığı’na getiriliyor. O dönemde anavatana gelen yarım milyondan fazla göçmen yerleştiriliyor ve üretici duruma geçiriliyor.
1924’te İş Bankasını kuruyor. Böyle bir banka kurma fikrini Atatürk’e veriyor ve bankanın kurulması için Atatürk tarafından görevlendiriliyor ve destekleniyor. Bugün İş Bankası Türkiye’de bireysel ve ticari bankacılık hizmeti sunan en büyük özel banka olma özelliğini koruyor. O dönemlerde ise, ülke kalkınmasında ekonomik manivela vazifesi görüyor.
1932’de Atatürk’ün isteği üzerine yeniden İktisat Vekili oluyor. Bu dönemde tekstil, şeker, kağıt ve demir fabrikaları gibi tesisler, Halk Bankası, Sümerbank, Etibank gibi bankalar, sigortalar ve kooperatifler kuruluyor. Devlet ve özel sektörün ekonomide birlikte yer alması esasına dayalı karma ekonomik modelini benimsiyor. Bazı iktisatçılar günümüzde hamle yapan Çin’in Türkiye’nin bu dönem ekonomi politikasını inceleyerek benzer model benimsediklerine işaret ediyorlar.
Atatürk Sevgisi ve Vefa Duygusu
Mahmut Celâlettin’e Bayar soyadını Atatürk vermiştir. Bayar, yaşamının en bahtiyar ve verimli döneminin Atatürk’le birlikte çalıştıkları yıllar olduğunu söylemiştir.
1938’de Atatürk’ün vefatında başbakan olarak ülkenin kargaşaya girmemesini sağlıyor. Atatürk’ün naaşını Dolmabahçe’den geçici istirahatgâhı olan Etnografya Müzesine getiriyor. Cumhurbaşkanı olduğunda Anıt Kabir inşaatını hızlandırarak 1953’te Atatürk’ün Etnografya Müzesinde bekletilen naaşını Celâl Bayar naklediyor. Orada yaptığı duygusal konuşmada şunları söylemiştir:
“Atatürk! Sen bizdendin! Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu. İltifat etmedin. Milli irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletin hizmetine vakfettin. Türk’ün gıpta ettiği, övündüğü vasıflara maliktin! Bütün meziyetlerinle Türk milletinin ta kendisisin. Şimdi seni kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz. Bil ki hakiki yerin daima inandığın ve bağlandığın Türk milletinin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat!”
Atatürk’ün vefatından sonra Celâl Bayar CHP içinde aktif görev almıyor, ikinci Dünya savaşı yılları öncesi ve sonrası siyasi hatıraları olan “Ben de Yazdım” kitabını kaleme alıyor. 12 Haziran 1945’te mecliste siyasi hak ve hürriyetlerin anayasaya uygun hale getirilmesi alanındaki fikir aykırılıkları dolayısıyla, İzmir milletvekili Bayar, İçel milletvekili Refik Koraltan, Kars milletvekili Fuat Köprülü, Aydın milletvekili Adnan Menderes ile birlikte bir takrir veriyorlar. Dörtlü takrir olarak bilinen bu takrire karşı tek partiden oluşan mecliste büyük infialle karşılaşıyorlar; takrir reddediliyor ve hakaretlere uğruyorlar. Bunun üzerine Celâl Bayar 5 Kasım 1945’te önce milletvekilliğinden istifa ediyor, sonra 3 Aralık 1945’te de kurucusu olduğu ve uzun müddet başkanlığını yapmış olduğu Halk Partisinden istifa ediyor.
Çok Partili Demokrasiye Geçişte Öncülüğü
Bu gelişmeler yeni bir siyasi partinin kurulma çalışmalarına yol açıyor. Celâl Bayar kuruluşunda yer aldığı Demokrat Parti’nin başkanlığına seçiliyor. Çok partili hayata geçiş için Bayar büyük mücadele veriyor. Tek partili mutlak milli şef döneminden çok partili demokrasiye geçiş kolay olmuyor. Bu mücadelede Bayar, devlet saygınlığını, insanlar arası sevgi ve saygıyı ön planda tutuyor:
“Milletin en büyük varlığı istiklalidir. Büyük memleket meseleleri etrafında particilik diye bir şey kabul edemeyiz. İstiklâl bahis konusu olduğu anda ne DP vardır, ne HP. O zaman millet vardır. …. Bu memleketin birbirini seven ve birbirine saygı gösteren partilerle idaresini istiyoruz. Birbirimize düşman olursak memlekete yazık olur (16 Temmuz 1946, Aydın)”.
“Memleketimizde yepyeni bir devir açılmaktadır. Bu devir demokratik hak ve hürriyetlerin kökleşmesi devri olacaktır. Böyle bir devrin henüz fecri karşısındayız ve çok çetin imtihanlar geçireceğimize şüphe yoktur” (17 Temmuz 1946, İzmir).
1950 seçimlerinde DP büyük çoğunlukla iktidara geliyor ve 22 Mayıs 1950’de Celâl Bayar cumhurbaşkanı seçiliyor. 1950-1960 dönemi Türkiye’nin gelişmesinde çok ciddi hamlelerin yer aldığı, aynı zamanda mücadeleli bir dönemdir. Bu dönemde tarımda ve sanayide büyük hamleler gerçekleşmiş, barajlar kurulmuş, enerji üretimi artmıştır. Köylünün yüzü gülmüş, orta sınıf güçlenmiştir. Bu dönemde din ve ifade özgürlüğü, azınlıkların hakları artıyor. Eğitim hayatında reformlar yapılıyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Trabzon Üniversitesi gibi önemli üniversiteler Demokrat Parti döneminde kuruluyor. Erzurum’da Atatürk Üniversitesi özellikle Bayar’ın isteği ile kuruluyor.
Çevre ülkelerle dostluklar kuruluyor. Mesela, Yunanistan’da Batı Trakya’da Türkçe eğitim yapan Lise iyi ilişkiler sayesinde bu dönemde açılıyor. Bu sayede pek çok Batı Trakyalı genç kız ve erkek eğitim görebiliyor. Bu liseye “Celâl Bayar Lisesi” adı veriliyor. Kıbrıs’ta garantörlük hakkının elde edilmesi de Demokrat Parti döneminde olmuştur.
27 Mayıs Darbesi ve Cumhurbaşkanı Celâl Bayar
27 Mayıs darbesinin ülke içinde ve dışından destekçileri olmuştur. DP iktidara geldikten hemen sonra bu iktidar değişikliğini kabul edemeyenler ordunun içinde belirli gruplarla temas kurarak her zaman bir darbe hazırlığı içinde bulunmuşlar. DP’nin üst üste seçimleri kazanması ve sonraki seçimlerde de CHP’nin seçimi kazanma şansının az olması bu gayrimeşru faaliyetleri arttırmıştır.
1957 seçimlerinden sonra ortaya çıkan 9 Subay olayında Celâl Bayar bu konunun ciddiye alınarak üzerine gidilmesini istemiştir. Ancak, olayın üstü kapatılmış, subaylar affedilerek tahkikatın derinleşmesi önlenmiştir. Üstelik darbe hazırlıklarını ihbar eden Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu ordudan ihraç ediliyor. Oysa, bu subayların 27 Mayıs’ı planlayanlar arasında olduğu daha sonradan ortaya çıkmıştır.
Celâl Bayar, Türkiye tarihinde bir kara leke olan 27 Mayıs darbesini ve Yassıada mahkemelerini hiçbir zaman meşru kabul etmediğini ifade ederek tüm yargılama sürecinde dik duruşuyla tarihe geçti.
1961 Anayasasına göre kurulmuş olan Senato ve Tabii Senatörlük daha önce cumhurbaşkanlık yapmış kişilere ölünceye kadar senatör olma hakkını veriyordu. Demokrat Partili milletvekillerinin 27 Mayıs’ta geri alınan siyasi hakları ancak 1974’te iade edildi. Bunun üzerine Senato Başkanı Bayar’ı tabii senatör olarak meclise davet etti. Ancak, Celâl Bayar bu teklifi “seçilmeden senatoya girmenin demokratik kurallara ve inançlarına uymadığı” gerekçesiyle kabul etmedi. Başka vesilelerle Büyük Millet Meclisinde törenlere onur konuğu olarak katıldı. Ömrünün sonuna kadar demokrasiye inancı ve ilkeleriyle yaşadı.
Eşi Reşide Bayar
Celâl Bayar’ın yaşamında ona tüm mücadelelerinde destek olmuş, onunla birlikte dik durmuş ve güç vermiş olan kişi eşi Reşide Bayar’dır.
Celâl Bayar’ın 1903’te evlendiği eşi Reşide Bayar, Bursa’da ipek üreticiliği ve ticareti yapan İnegöllüzadeler ailesinden. Reşide Bayar 1962 yılında eşini Kayseri cezaevinde ziyaret etmeye giderken 24 Aralık’ta trende kalp krizi geçirerek vefat etti. Ankara’da cenazesi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir kadın için yapılan en kalabalık cenaze oldu.
Celâl Bayar 1966’da Kayseri cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul’da Kadıköy İlçesinde Çiftehavuzlar’da Hazırcevap Sokak’taki evinde yaşadı. Bu evi eşi Reşide Bayar 1957’de: “Cumhurbaşkanlığı bittiğinde oturacak bir yerimiz olsun” diye düşünerek kendi ailesinden miras kalan parayla satın alıyor. Ancak, Bayar, kendisi iktidarda iken hiçbir mülkün alınıp satılmasını istemediği için karşı çıkıyor ve evi kabullenmiyor. Bu evde sadece bir kez eşi ile birlikte bir öğle yemeği yiyorlar.
Bayar 1965’te cezaevinden çıktıktan sonra Çiftehavuzlar’daki bu evde oturdu, milli mücadele anılarını kaleme almaya devam etti. Evinin kapısı herkese açık oldu. Her zaman ona danışmaya gelen ziyaretçilerle doldu. 104 yaşında yaşamı sona erdiğinde zihni açık ve tüm akli melekelerine sahipti. Çok berrak bir hafızası vardı. Her gün kitap okur, gazeteleri takip eder ve o zamanlar tek olan televizyon kanalından Türkiye’deki olumlu gelişmeleri izleyince memnun olur, sorunlarla yakından ilgilenirdi. Büyük küçük herkesi dinlerdi.
Celâl Bayar Vakfı ve Umurbey Köyü
Celâl Bayar doğduğu Umurbey köyünde 1967’de bir vakıf kurarak kütüphanesindeki kitapları, tüm siyasi yaşamı boyunca ona verilmiş olan hediyeleri, fotoğraf albümlerini, evrakı bu vakıfta topladı. Ölünceye kadar köyüne bağlı kaldı, oraya gitmekten zevk aldı. Umurbey’de doğduğu ev, ailenin zeytinlikleri; eşi Reşide Bayar’ın Bursa’da Pirinç Han ve Koza Han’daki dükkânları, arsalar bu vakfa hibe edildi. Vakıf bünyesinde bir müze, kütüphane, sinema ve toplantı salonu inşa edildi. Bu vakıf halen milli mücadele ve demokrasi tarihimiz açısından en önemli bilgi merkezleri arasında yer almaktadır.
1986’da vefat etmeden kısa bir süre önce “Beni köyümden uzakta bırakmayın” dedi. Vefat ettiğinde Anıt Kabir’e gömülmesi söz konusu olduysa da, hem dönemin iktidarının tasarrufu ve ailenin isteği ile Umurbey’de köyüne gömüldü.
Vefat ettiğinde, milli mücadeleye yaptığı öncülük ve hizmetleri, cumhuriyetin kurulması için katkıları, Türkiye’de ekonominin ayakları üzerinde durarak toplumun refahı ve demokrasinin tesisi için adanmış bir asırlık ömrü geride bırakmış oldu.
Celâl Bayar’ın temel özellikleri insana olan derin saygısı, haysiyetli ve dik yaşaması, her zaman samimi ve anlayışlı olmasıdır. Hiç kimseyi kırmak istememesi, disiplinli çalışması ve son nefesine kadar ülkesinin istiklali ve ekonomik refahı için çalışmış olmasıdır.
Celâl Bayar ve Atatürk (Haber: 28 Ağustos 2018)
***
3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar vefatının 32. yılında anıldı
Türkiye’nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ölüm yıl dönümünde anıldı. Merhum Cumhurbaşkanı'nın anıt mezarının bulunduğu Bursa Gemlik'te tören düzenlendi. 28 Ağustos 2018 Salı 15:27

Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, vefatının 32. yılında Bursa'nın Gemlik ilçesindeki anıt mezarı başında düzenlenen törenle anıldı.
Umurbey Mahallesi'ndeki törende, Bayar'ın torunu Akile Gürsoy, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı, Gemlik Belediye Başkanı Refik Yılmaz, Gemlik Kaymakamı Gürbüz Karakuş, bazı siyasi partilerin temsilcileri ve diğer protokol üyeleri hazır bulundu.

Törende, anıt mezara çelenklerin bırakılmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu.

Anma töreni, Bayar'ın torunu Akile Gürsoy'un taziyeleri kabul etmesiyle sona erdi.
"Demokrasimiz böyle zor ve acı günler yaşamasın"

Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Kıratlı, gazetecilere yaptığı açıklamada, Bayar'ın demokrasinin kahramanlarından biri olduğunu söyledi.
Türkiye'nin gelişmesinde Bayar'ın çok büyük rol üstlendiğini vurgulayan Kıratlı, kendisini rahmetle andığını ifade etti.
Kıratlı, Bayar'ın yakınlarına tekrar başsağlığı dilediğini belirterek, "İnşallah onların geçirdiği zor ve sıkıntılı günler bundan sonraki Cumhuriyet dönemimizde ve sonrasında hiçbir zaman gerçekleşmez. Demokrasimiz böyle zor ve acı günler yaşamasın. Onların yaşadığı bu kötü günlerden bizler ders alalım ve birlik beraberliğimizi muhafaza edelim." diye konuştu.

Akile Gürsoy da bu yıl törenlerin Kurban Bayramı dolayısıyla bir hafta geç yapıldığını belirtti.
Törene katılanlara ve samimi duygularını paylaşanlara teşekkür eden Gürsoy, "Büyükbabamın Türkiye'nin ekonomik olarak istiklalini kazanması için çok büyük uğraşları vardı. Bu törenlerde bizi yalnız bırakmayanlara tekrardan teşekkür ediyorum." ifadelerini kullandı. (Kaynak: AA)

11 Ağustos 2018 Cumartesi

MAVİ ALAY'IN DRAMI İSMET İNÖNÜ HÜKÜMETİ'NİN TAM BİR KALLEŞLİK-İHANET VE TÜRK MİLLETİ'NİN UTANÇ BELGESİ YAŞAR ALI MEŞE

MAVİ ALAY'IN DRAMI
İSMET İNÖNÜ HÜKÜMETİ'NİN TAM BİR KALLEŞLİK-İHANET VE TÜRK MİLLETİNİN UTANÇ BELGESİ
YAŞAR ALI MEŞE

Savaş ancak onu bilmeyenler için çekicidir. Sadece nadir bulunan psikopatlar savaşın iğrenç yönlerinden hoşlanır savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir sözü boşa söylenmiş bir laf değildir. Bazı savaşlara mecburen katılmak zorunda kalırsınız adeta o kanlı arenaya itilirsiniz helede yanlış ata oynar kaybedersiniz vay halinize. Üstünüze sünger çekilir yaşanan derin acılarız unutulur unutturulmak istenir.
Sovyet lider Stalin 2. Dünya Savaşı sona ermek üzereyken Kırım Tatarlarının Almanlarla işbirliği yaptığını iddia edip Kırım Tatarlarının sürgün emrini verdi.
18 Mayıs 1944 gecesi sadece iki saat içinde evlerinden eşyalarını dahi alamadan apar topar meydanlarda toplanan insanlar sürgün ve göçe zorlandı.
Hayvanların taşındığı tren vagonlarına doldurulan çocuk kadın ve erkeklerden oluşan 423 bin kişi haftalarca süren aç susuz hastalıkla süren yolculuk yaptı.
Yolculuğun sonunda 423 bin kişiden 195 bin 371 kişi hayatını kaybetti geri kalanlar ise Rusya topraklarına dağıtıldı.
2. Dünya Savaşı’nda; Almanlar Doğu Avrupa’dan çekilen Rusların peşinden ilerlerken savaşa girmeyen Türkiye’de İsmet İnönü ve tek parti dönemi yıllarıdır.
Dönemin meşhur Cumhuriyet gazetesi ve başyazarı Nadir Nadi’nin Nazizme övgüler yağdırarak Almanların yanında savaşa girilmesini savunduğu yıllarıdır.
Dönemin Hükümeti Kırım’da yaşayan Tatarların Alman ordusuna destek vermesini ve Nazi ordusuna kılavuzluk etmesi için bir askeri birlik kurulmasına yardımcı olur. Bu birliğe Mavi Alay adı verilir.
Kırım Tatarlarının acı kaderi bu noktadan sonra başlar. 1942 yılı sonlarına doğru Almanlar bütün cephelerden yenilgiyi kabul ederek çekilmeye başlar.
Bu geri çekilmede 10 binlerce Müslüman meşakkatli yolculuktan sonra Avrupa’ya gelir ve nefes aldıkları ilk yer İtalya’nın Pazulla bölgesidir.
Burada fazla barınamadan Avusturya’ya göç etmek zorunda kalırlar. Avusturya’nın Karnten bölgesinde Ober Drauburg çevresinde Drau nehri kıyısında oluşturdukları çadırlarda yaşamaya başlarlar.
Talihsizlik peşlerinden kovalar ve Avusturya işgalinde görevli 8. İngiliz ordusuna esir düşerler.
İngilizler 28 Mayıs 1945 yılında esir Tatarları Sovyetler Birliği’ne teslim etmek zorunda olduklarını fakat Moskova’dan öldürülmeyeceklerine ait güvence aldıklarını açıkladılar.
Rus konvoyları esirleri almak için kamplara gelmeye başladığında Kırım Tatarlarının ya Ruslara teslim olmak ya da intihar seçeneği kalmıştı.
1945 yılının baharında tarih çok acı bir gerçeğe şahitlik ediyordu.
Drau Nehri’nin azgın sularına kadınlar kocalarıyla çocuklarıyla el ele dua ve çığlık sesleri karışımıyla atlayarak intihar etti.
Bir haftada 3 bin insan intihar etti. 4 bin kişi ise tren vagonlarına bindirilerek Türkiye üzerinden Rusya’ya yola çıkarıldı.
Trendeki Kırım Tatarları Türkiye topraklarına girdiklerinde çok büyük bir umut içerisine girmişti.
Edirne’den itibaren tek umutları vagonların havalandırma pencerelerinin açılması ve bu sırada vagonlardan atlamaları sonucunda Türk yetkililerinin kendilerine yardım edeceğiydi.
Edirne’den Kars’a doğru tren yol almaya başladığında maalesef ne kapılar ne de pencereler açıldı.
Ankara bir yandan Rus baskısı diğer yandan son anda müttefikler yanında yer alabilme saf tutma siyasetini Londra üzerinden kabul ettirme telaşındadır. Esir Tatarların durumu ise ikinci plandadır.
Tren Kars’a doğru yaklaşırken vagonlarda bulunan muhafız askerlere “Ne olur bizi vurun Ruslara teslim etmeyin” çığlıkları yükseldi. Ankara’dan subaylara verilen kesin emir bellidir.
Tren Kars’ın Serder Abad Kızıl Çakçak baraj gölüne yaklaştığında kırılan vagon kapılarından 2 bin Kırımlı bu kez göle atlayarak intihar etti.
Rus sınırına gelindiğinde 2 bin kişi Rus askerlerine teslim edilir ve Türk muhafızların gözü önünde teslim alındıkları yerde hemen infaz edildi.
Mavi Alay’ın infazı rapor edilir ve tutanaklara geçer.
O gün bugündür Türkiye’de Mavi Alay hadisesi tutanakla belgeyle açıklanmamıştır.
Avusturya şahitlik ettiği katliamın anısına Oberdrauburg bölgesi İrschen köyünde bir anıt inşa ettirmiştir.
1960 yılında Avrupa İslam Cemiyeti tarafından dikilen anıtta Almanca olarak; “Burada 1945 yılının 28 Mayıs’ında 7 bin Kuzey Kafkasyalı kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın idealine kurban gittiler. Bu dikilen taş binlerce isimsiz Kafkasyalı kurbanın dünyadaki 7 bin kişilik tek mezar taşıdır.
 #ww2ym
__._,_.___
View attachments on the web