14 Mart 2016 Pazartesi

Bir şehir efsanesi ve aleni soygun hikâyesi, "1 MİLYONDAN 1 MİLYARA!"

BİR ŞEHİR EFSANESİ VE ALENİ SOYGUN HİKÂYESİ!...
BİR MİLYONDAN, BİR MİLYARA!,
28 yıl önce Sevda Tepesi’ni dönemin Suudi Veliaht Prensi Abdullah’a satan Dirvana konuştu...
28 yıl önce Sevda Tepesi’ni dönemin Suudi Veliaht Prensi Abdullah’a satan Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın mirasçılarından Süleyman Dirvana’nın eşi Zeynep Dirvana “27 milyon değil 1 milyon dolar aldık. Dönemin Belediye Başkanı Dalan bize ‘Burası yeşil alan, inşaat yapamazsınız. Satın’ dedi” açıklamasını yaptı.
1984 yılında o zamanlar veliaht prens olan Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’e satılan İstanbul’un en iyi Boğaz manzarasına sahip ‘Sevda Tepesi’ için 28 yıl sonra imar izninin çıkması kamuoyunda oldukça ses getirdi. Sevda Tepesi’yle ilgili yapılan haberlerin hepsinde ise satış rakamı olarak hep 27 milyon dolar telaffuz edildi. Ancak 57 bin metrekarelik arazinin sahibi Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın varislerinden bu miktara yalanlama geldi. Kıbrıslı Mehmet Paşanın torunlarından merhum Süleyman Dirvana’nın eşi Zeynep Dirvana ise satışın hikayesini VATAN’a anlattı. Satıştan 27 milyon dolar değil, bugünün 1 milyon dolarına denk düşen 450 milyon lira aldıklarını ifade eden Zeynep Dirvana şöyle konuştu:
DALAN DEVREYE GİRDİ
“O dönemde biz Sevda Tepesi’ne 30 villa yapmak istedik. Ancak Nazım İmar Bürosu tarafından izin verilmedi. Yeşil alan olarak kaldı. Daha sonra Tatlıcılar bize 50 milyon TL teklif ettiler. Ancak aile tarafından bu teklif kabul edilmedi. Bu dönemde, o zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan bizimle bağlantıya geçti. Belediyeden gelen telefon üzerine belediyeye gidildi. Burada Suudi Kraliyet ailesinin arsaya 450 milyon TL verdiğini söylediler. O dönemin parasıyla bu rakam 1 milyon dolara denk geliyordu.”
26 MİLYON DOLAR NEREDE
Dirvana, belediyede yapılan konuşmayı şöyle özetledi: “Bize, ‘Burası zaten yeşil alan. Buraya inşaat yapamazsınız. Kraliyet ailesi de bir şey yapacak değil ya! Koskoca kraliyet ailesi sizi mi kandıracak’ denildi. Bu sözler üzerine aile satışa karar verdi. Zaten daha önce bizim tarafımızdan yapılan imar izni başvuruları da reddedilmişti. O dönem bize Sanayi ve Kalkınma Bankası adına blokeli çekler verildi. Ne zaman satış gerçekleşip tapu işlemi yapıldı, o zaman çeklerdeki bloke kalktı ve paramızı aldık. Yaklaşık 10 kişi arsaya ortak olduğu için kişi başı 45 bin TL gibi bir rakam düştü. Eğer bu dendiği gibi 27 milyon dolara satıldıysa, aradaki 26 milyon doların kime gittiğini merak ediyorum.”
İŞTE VARİSLER
Satış döneminde Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın mirasçıları şunlardı: Emine Nazlı Başar, Ahmet Nahit Dirvana, Mehmet Emin Dirvana, Mustafa Selim Dirvana, Süleyman Sadrettin Dirvana, Yusuf Cemil Şensoy, Sakibe Akyol, Osman Gündüz Delitaş, Necla Koskosoğlu, Necdet Semizoğlu, Rüştan Balkar, Ercan Balkar, Kemal Galip Balkar ve Hüseyin Balkar.
İstanbul Emlakçılar Odası Başkanı Sabri Ateş
‘DEĞERİ 1 MİLYAR DOLARA YÜKSELDİ’
SEVDA Tepesi Kral Abdullah’a satılırken imara açılacağı sözü verilmişti. Aradan 28 yıl geçti ve imar sözü İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından yerine getirildi. Sevda Tepesi’nde turizm-konaklama tesisi yapılmasına izin verildi. İnşaat oranı binde 6, yükseklik 7.5 metre olarak belirlendi.
HERKES PEŞİNE DÜŞER
Peki bu işlemden sonra, 28 yıl önce 27 milyon dolara satıldığı söylenen arazinin değeri ne kadar oldu? İşte bu soruyu İstanbul Emlakçılar Odası Başkanı Sabri Ateş’e sorduk. Ateş, Sevda Tepesi’nin eşsiz özelliklere sahip olduğunu dikkat çekerek “İmara açıldığı için bu arazi bugün satılmak istense ben metrekaresine 25 milyon dolar isterim. Kaba bir hesap yapacak olursak arazinin değeri rahatlıkla 1 milyar doları bulur. Buraya bir de kralın yapacağı inşaatı düşünürsek, hazırlayacağı projeye göre arsanın değeri daha da artabilir. Zaten bu işlemden sonra bölgedeki arsaların ve evlerin değeri de artacaktır. Suudi Kral’ın buraya gelip tatil yapması ile bölge cazibe merkezi haline dönüşür. İtanbul ekonomik olarak çok kazanır” dedi. Ateş’e ‘1 milyar dolar çok fazla değil mi?’ diye sorduğumuzda ise verdiği cevap şu oldu: “Bugün Boğaz’da yalılar bile 100 milyon dolardan satılıyor. Şu an satılık yalı yok. Bugün gecekondu semtlerinde yapılan projelerin bile metrekaresi 2-3 bin dolardan satılıyor.”

9 Mart 2016 Çarşamba

“KÖYÜN DELİSİ” MASALI…, Mehmet Halil Arık Emekli eğitimci – DENİZLİ

“KÖYÜN DELİSİ” MASALI…
Haydi bismillah, girelim söze,…
Doğruları diyeceğiz, kulak kesilin bize..
Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulsa bile 
Zalimi sevip zulme alkış tutamaz kişi
Zerrece vicdan ve izan sahibi ise…  
*
Analarla dolu bir ülke varmış…
“Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle ün salmış.
Bir varmış, bir yokmuş’la başlamazmış
O zamanlar oradaki masallar,
Ne pire berbermiş, ne deve tellal…
Bebelerin beşiğini tıngır mıngır anaları sallarmış.
Hallerinden ara sıra şikayetçi olsalar bile,
Mutlu mesut ve kardeşçe, bir arada yaşarlarmış.
*
Siyasetin hilesi mi, cilvesi mi bilinmez,
Kozalakla top oynayan ayaklar birden çıkmış baş olmuş.
Demokrasinin gereği denmiş makamına, kurulmuş.
Giymiş cüppeyi, takmış takkeyi,
Mülk saymış mahkemeyi kadıya,
Ülkeyi kendi ormanı saymış.
Unutmuş körükçü Süleyman olduğnu;
Kendini Sultan Süleyman sanmış.
Cim çıkmazmış karnını yarsalar amma
Diplomasız Herbokolog nasıl olur halka bunu kanıtlamış.    
Adap bilmez, edep bilmez, susmak bilmezmiş.
Salon demez, kürsü demez, balkon demezmiş.
Bulamazsa kimseyi; şirazeden çıkarak, kendisiyle konuşurmuş.
Dilde öfke, duruşta garez, bakışta kin,  
Bir tek tatlı dili olmamış ve lakin!...
Hasım artmış kin tutup konuştukça.
Analar ağlar olmuş, yürekleri dağlar olmuş.
Var’lar yok olmuş, yok’lar çok olmuş
Sorarsan kendisine,, ülkenin miladı oymuş.
Reklam arası bitmiş, geçmiş dönem silinmiş.
Sıfırlanmış kurtuluş, ülke kendine bulmuş;

*
İhtirasa dar gelmiş değiştirdiği gömlek;
Doyurmuş avaneyi, başkanlığa soyunmuş!
Ne  ihtirasları bitmiş, ne de öfkesi dinmiş!..
Ne köşklere sığmış ne saraylara doymuş!..
Sarayın ihtişamı sultanlarda bile yokmuş.
“Ah hukuk bir işlese” diyenler çokmuş amma;..
Şikayeti duyacak erdemli kulak yokmuş.
*
Zaman içindeymiş zaman,
Kalbur içindeymiş saman,
Sarayda kurulurmuş harman… orada yazılırmış ferman!..
Dar edermiş dünyayı dilediği adama,
Tahammülü sıfırmış sorup, sorgulayana.
Bu sanatçı, bu yazar bu da bilgin demeden,
Yafta hazır: ya hain ya müsvedde…
Ne hatır ne gönül sayılırmış.
Biraz karşı durmuşsa,
Sümüklü mendil sanki, dışlanıp atılırmış.
 İlke belli: istenen anayasa, iki maddelik yasa…
Madde 1: ormana bir baş gerek,
Madde 2: O baş ben olmam gerek!...
*
Çağırırmış yaveri;
“Ahmet Efendş gel beri!, iyi dinle beni!.
O gazteci var ya o gazteci; bildir haddini!..
O hakim var ya o hakim, kır kalemini!..
Güçler ayrılığı ne ki, ayak bağı!...
Değiştirin anayasayı!...
Uymuyorum!... Saygı da duymuyorum!...
İşte meydan okuyorum!..
Derde derman, tek elden çıkmalı ferman!...
Başyaver bile, ayağını denk almalı!...
Kendisini silecek fermanı bile,
Yaver bizzat meydanlarda savunmalı!...
Ormanda her kim yaşarsa, her kim ki girip çıkarsa,
Her kim ne söyler, ne yazarsa, Saray haberdar olmalı
Her konu ve her konum da  
Sarayla, mutlak uyum sağlanmalı!..
Yaver, nazır, vezir, hatta başvezir; tekletirse görevi,
Bakılmadan göz yaşına, trenden atılmalı!...”
*
Deve tellal, horoz berber, tilki imam.. kadro tamam!....
Elde ferman, cepte iman… 
Çok kaz var yolunacak…yola devam!..
***
Olanlar oldu sonunda; uyarmıştım kendimi
Ne yazık ki, kendine benzetti beni.
Doktorum nerde!?..
Raporumu alacağım!..
Diklenip soracağım…..: Senin ki nerde?...
Tıksınlar içeriye ister seni, ister beni!..
Ben saraysız da olurum, erdemimle baş başa,
Sen, sensiz kalacaksın…
Ateş yakar, su boğar, o gün anlayacaksın!...

*
Söylenip durdum tanrıya çaresiz;
“Bildirmeyeydin bildiklerimi,…
Bildirdin madem,;
Güç ver de, yapayım,  düşümde gördüklerimi!..”
***
Mart 2016
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ

2835 202 11 61