21 Temmuz 2016 Perşembe

EMEVİ - ABBASİ VE GÜNÜMÜZDE MİHNET(Din Tüccarlığı/Dincilik) OLAYI Araştırmacı-Yazar, İlâhiyatçı: CEMAL ÇALIŞKAN

EMEVİ - ABBASİ VE GÜNÜMÜZDE MİHNET OLAYI
Araştırmacı-Yazar, İlâhiyatçı 
CEMAL ÇALIŞKAN
            Mihnet: Siyasi iktidarın (İlim ve İslâm akaidine aykırı) isteklerine fetva vermeyen din âlimlerine yapılan zulme denir.
Ne zaman iktidar sahipleri yaptıkları işlere ulemadan fetva alma istedikleri dönemlerde Ulema mensupları siyasi iktidar sahiplerinin isteklerine fetva vermedikleri için zulüm görmüşlerdir. Bu dönemlere “Mihne” dönemleri denmiştir. İlk zulüm, Emeviler döneminde başlamıştır.  Siyasi zulümlerine ulemadan fetva almak istemişler, alamayınca başta İmamı Azam ve büyük Mezhep imamlarına zulüm yapmışlardır. Özellikle kader anlayışlarına fetva istemişlerdir. Kabul etmeyen âlimlere zulüm etmişlerdir.  sonra iktidara gelen Abbas’ı halifelerinden el-Memun ile başlayıp El-Varsak’ın ölümüne kadar devam eden 16 yıl içinde yönetime aykırı fikir söyleyenler, iktidarın kabul Kuran mahluktur inancını kabul etmeyen alimlere zulüm yapmışlardır.. Bunların başında Ahmet b. Hambel ve diğer imamlar hapislere kapatılmış, kırbaçlanmış ve zehirlenmiştir. Bu dönemler “Mihnet” dönemi olarak anılmaktadır.
             Abbasi döneminde Mutezile mezhebi, Kuranın mahlûk olduğunu söylemiştir. İktidarda bu görüşü benimsemişti. Bu görüşü o zamanın önde gelen âlimlerine zorla kabul ettirmek istenmişti. İşte bu dönemde bu görüşü kabul etmeyenler zulüm görmüşlerdir.
 Atatürk, Cumhuriyet döneminde yaptıkları işlere dinden fetva istemediği için, hiçbir âlim bu konuda zulme uğramamıştır. Tayyip beyde bazı şeylerde “Ulemaya” soralım demeye başladı. İşte o günden beri bazıları zulüm görmeye başlamıştır.  Günümüzde dinin içi boşaltılmış, iman amelden, amel, ahlak ve hukuktan yoksun bir din yaratılmıştır.
            AKP döneminde zarar görmeyen kurum ve kuruluş çalışanı neredeyse göremiyorsunuz? Yıllardır ülkenin bir kısmında devlet kurmak için dağa çıkan asker ve polislerimizi öldürenler için hiçbir görüş beyan etmeyen Diyanet, ihtilale kalkışanlar için sala ve namaz kılınmayacağı açıklamasını yapmıştır. Sana soran oldu mu? Bu nasıl kafa? O camiler halkın parasıyla yapılmış olup cenaze camiye gelince, senin görevlin kıldırmaz bir kıldıran bulunacaktır. Böylece bu devletin kuruluşu AKP kuruluşuna dönüştürüldüğü anlaşılmıştır.
            TV alt yazılarında binlerce öğretmen, İmam, polis, asker ve sivil memurlar görevlerinden el çektirilmiştir. Nerdeyse yüz bin insan işsiz ve zulüm görmeyle karşı karşıyadır.  Bu AKP dönemi en büyük Mihne dönemi olarak anılacaktır. Hem de dini referans alan bir parti dönemi. Zaten bu dönem, Müslümanın Müslümana zulüm yaptığı dönem olarak tarihteki yerini alacaktır.
            Allah korkusu, cehennem azabından söz eden ayetleri okuyoruz. Ama kitabı elimizden koyup günlük hayata başlayınca, bu ayetlerin anlattıklarını unutuyoruz. İman ve öğrendiğimiz dini bilgiler işlerimize ve insani ilişkilerimize yansımıyor.
Bazı dindarlar haramla ve kötülükle birlikte anılıyor. Kötülükle anılmaktan (ve Müslümanların zulme, haksızlık, iftira, fesat ve küfre maruz kalarak, zarar görmelerinden) korkmuyorlar. İktidar sahipleri sadece kendi dini ve siyasi görüşünü kabul etmemizi söylüyor. Karşılık bulmayınca kızıyor, hain ilan ediyor, yaşamamızı zorlaştırıyor. İşimizi kaybetmemize neden oluyor.
            Kendimizin yapmadığı hayırları başkalarından yapmasını istiyor ve zorluyoruz. Kuranda” böyle bir istek Allah’ın gazabına ”sebep olduğu bize bildiriyor. Çünkü bu toplumun inandığı dinle yaptıkları tamamen değişmiş, kimsede işine gelmediği için bu konuda soru sormuyor. İkiyüzlü yaşam bizim dinimiz olmuş oluyor. Avrupa ilim adamları için söylenen “onlar laboratuvara girerken dinlerini dışarda bırakırlar sözü” Müslümanlar içinde, Müslümanlar iş yaparken dinlerini unutur ve galeye almazlar sözü bir gerçektir. Çoğunluğun ve iktidarın kabul etmediği dini söylemleri kabul etmediğiniz takdirde, alanlarda ve devlet kurumlarında görevde kalmanız İmkânsızlaşıyor.
            Osmanlı döneminde, Mehmet efendi diye bir zat “Allah yoktur” diyor. Allah’ın varlığını ispat edemeyenler adama ya sözünü geri alacaksın, ya da öleceksin diyorlar. Adam sözünden vaz geçmiyor. Bunu canıyla ödüyor. Hâlbuki İbni Sina bu olaydan 400 yıl önce “ Allah’ı kabul edenle inkâr eden de Allah yanında eşittir. Çünkü her ikisinin de yuları Allah’ın kudret elindedir” demişti. Mehmet efendinin ölüm fermanını imzalayanlar ibni Sina’yı okumuş olsalardı, bu ölüm fetvasını vermezlerdi. Ama ilim iktidarın yanlışlarına onay makamı olunca işler böyle noktalanıyor.
            Ayetler, Salih amel işleyenler ödülünü Tanrıdan cennette alacaklar deniyor. Kötülük yapanlar da karşılıklarını cehennemde bulacak deniliyor. Başka bir dünyadan gelen insanlar İslam dinini okusalar, Müslümanlardan şöyle yapmasını beklerlerdi. Merhametli, şefkatli, iyiliksever insanlarla ilişkilerinde adil ve haksever, canlılara karşı merhametli, komşularıyla ilişkilerinde nezaketli ve kusurları bağışlayıcı olmasını beklerlerdi. Bu gün Müslüman toplumlarda, inandıklarıyla yaşamları arasında derin bir uçurum bulunmaktadır. İnançları eylemlerine hiç yansıtılmamaktadır. Sanki ahlakla din farklı şeylerdir. "Dinsizlik çok kötü" ama "ahlaksızlık o kadar da kötü değil" anlayışı, çok büyük toplumsal felâketlere neden olacak boyutlara doğru hızla tırmandırılmaktadır.