Av. Prof. Dr. Nurullah AYDIN
Toplumda din, ahlak, hukuk kuralları altüst edildi. Gerçek
din o değil anlayışı ile yüzlerce din anlayışı ve uygulaması ortaya çıktı.
Hertürlü ahlaksızlık gerçek ahlak olarak yansıtılıyor. Hukukun üstünlüğü yargı
bağımsızlığı anlamını yitirdi. Anayasa evrensel hukuk normları, kanunlar
hükümsüz kılındı. Bu çarpık anlayış ile bütün insani ve toplumsal değerler
hırpalandı, içi boşaltıldı.
Türkiye; demokrasi oyunuyla; siyasi, ekonomik, kültürel,
askeri işgal altındadır.
Koalisyon olan vahhabi, selefi, haşhaşiler ile başlayan
süreçte; vicdan sömürüsü, mağdur edebiyatı üzerinden maddi ve manevi bütün
değerlerin sömürüsü yapılıyor, değerler altüst ediliyor.
Din; hiçbir dönem bu dönemde olduğu gibi; hırsızlık,
zimmet, yalan, talan ve yolsuzlukla bir arada anılmadı. Dolayısı ile en büyük ahlaki
çöküş de bu süreçte yaşanıyor.
Halk; hala şokta, ayılmak için narkozdan kurtulması
gerekir.
Türkiye’nin yüzyıllardır süren aydınlanma süreci tersine
dönüştürülüyor. Arap hurafelere dayalı ortaçağ anlayışı, Arap
ahlaksızlığı, Arap çok eşliliği; Türkiye’nin inancı, düşüncesi, yaşamı
haline getiriliyor. Ülkenin ortaçağ dönemindeki cahiliye yaşamına
dönüştürülmesinde; siyasetçisi, bürokratı, akademisyeni, gazetecisi, gaflet,
dalalet ve hıyanet içinde. Kimi suskun, kimi destekçi. Kalemlerini ve
çenelerini kullanıyorlar.
ABD-İngiltere-Fransa şer ülkeleri, Türkiye’ye eş
başkanlık görevinin gereğini yaptırtıyorlar. Hayali Osmanlı cumhuriyetine
odaklatılan siyasi kadrolar, devleti çözerken, milleti ayrıştırıyorlar ancak
farkında değiller. Benden sonra tufan diyorlar.
Kim dur diyecek?
Gölge CIA olarak anılan Strafor, CIA adına çeşitli
ülkelerden istihbarat toplayan Amerikalı bir düşünce kuruluşuna bilgi veren
danışmanlar görevine devam ediyor.
Direnç sistemi kırılan ülkenin; casus hücreleri tehlike
olarak algılama kodları değiştiriliyor. Düşman hücreler engelleme ile
karşılaşmadan milli dokuyu kemiriyor.
Kredi kartı kıskacındaki geniş halk yığınları her
şoklamada esarete bir adım daha yaklaşıyor.
Ülkeye giren kaynağı belirsiz sıcak para iç ve dış
politikayı esir alıyor.
Gazilere 236 YTL maaş verilirken, terörist eski
milletvekillerine maaş ödeniyor.
Taşeronlaşan şirketler eline teslim edilen köle işçiler ya
göçük altında kalıyor, ya baraj suları götürüyor, ya da çadırlarda yanıyor.
Göçük altında kalarak ölen işçi için biri kader derken, diğeri güzel
öldüler diyor. Nedense bu kader ve güzel ölümler derebeyi çocuklarını
bulmuyor, hep garibanı buluyor.
Din; insanları özgür kılmak için geldiği halde, din
tacirleri elinde köleleştirme aracına dönüşüyor. Halk köleleşirken, dolar
milyonerleri çoğalıyor. Kölelerin olduğu bir ülkenin işleyen evrensel
hukuku olmaz.
İstanbul’daki İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin casusu A. Ryan
(1919) : "Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali
‘din’miş gibi davranacak, çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye
çalışacağız.” diyordu.
1919 da oynanan oyun 2012 de aynen devam ediyor. Din
havucuyla İslam dini esir alınmıştır. Artık din ile “yolsuzluk, haçlıya yardım
ve yataklık etmek, tefecilik, sömürü, yalan-dolan, devlet malından nemalanmak,
devletin verdiği yetkileri Firavun hükmünde kullanmak” birlikte anılır oldu. Bu
ahlaksız anlayış “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere geldim” diyen Peygamberin
tebliğ ettiği Kur’an’i Muhammedi İslam’a savaş açmıştır.
Türkiye; komşu ülke teröristlerine kucak açan ABD
İngiliz Fransız istihbaratçılarının cirit attığı ülke haline gelmiştir.
Muhalifler Türkiye’de eğitiliyor.
Türkiye, cephe ülke haline getiriliyor.
Milli Devlet düşmanlığı; sistemli bir şekilde
sürdürülmektedir. Şoklama yöntemiyle bile saklanamayan İslamcı kimlik kamuflajı
altında dönmelerin yuvalandığı organizasyonlar, işbirliği içindedir. Çıkarcı
liberali, ateisti paylaşım ortaklarıdır.
İlahi mesajı tersyüz ederek dünyevileşmiş, lüks yaşam
biçimini benimsemiş sözde Müslümancılarınmaskeli ve kirli yüzleri, niyetleri ancak
aldatılan masum ve saf Müslümanların uyanışı ile anlaşılır.Allah ile iman ve biat
ile aldatma sorgulandıkça uyanış ve diriliş başlar.
Türkiye; batı dünyasının emperyalizminden, doğu
dünyasının vicdan sömürüsünden, güney dünyasının din istismarından kurtulursa
ancak o zaman aydınlık günlere kavuşur.
Türk Milleti demeyen soysuzlarla, Türk milliyetçisiyim diyen
dönek ve dönmeler ülkeye ihanete devam ediyorlar. Türk Milleti buna dur
diyecektir.
Günün Sözü: Kaplumbağa ancak kafasını çıkarıp risk
aldığında ilerler.
Av. Prof. Dr. Nurullah AYDIN
İnsanlar; bilginin sınırsız dolaşımı, teknolojinin
yaşamla içiçe geçmesi gerçeği ile yaşamaktadır. Hak, hukuk, adalet, düzen,
ilişkilerde buna göre değişim geçirmektedir.
Çağdaş suç ve ceza anlayışı; insanlığın acı
deneyimleriyle belli ilkelerle tanımlanmıştır.
Evrensel insanlık değerler bütünüyle, hukuk normları
oluşturuldu. Böylece din, dil, ırk, renk, cins ayrımı gözetmeksizin herkesin
hukuk önünde eşit olduğu gerçeği kabul edildi.
Din’ler, ideolojiler; kendi suç ve ceza anlayışını ileri
sürerken, ben ve öteki ayrımcılığı ile hukuku işletmek ister.
Dünya’da; din’ler ve ideolojiler sıcak savaşı durdu. Din’ler
ve ideolojiler çatışmasından hukukun evrensel ilkelerine geçişle, din ve mezhep
çatışmasını bıraktı. Ama batı emperyalizminin sömürme yöntemleri değişti. Terör
örgütleri kurup ülkeleri karıştırmak yolu tercih edildi. Buna en yatkın alan da
ne yazık ki İslam ülkeleridir.
İslam dünyası; çatışma, katliam, yıkım, yağma alanı. Bir
Müslüman diğerini beğenmiyor. Birinin hak, hukuk, adalet anlayışı diğeri ile
uyuşmuyor.
Halk mı ahlaksızlaştı yoksa aklı mı tutuldu? Evet ne
oldu? Yoksulluğun, yolsuzluğun, soygunun, talanın ayyuka çıktığı, zenginleşen
bir avuç kesimin şatafat içinde yaşadığı yığınların işsiz, gelir düzeyi düşük
olmasına rağmen böylesine bir tercih için bir neden olmalı.
Ahlaksızlar, yalancılar, dolandırıcılar, teröristler,
katiller, işbirlikçiler, benimseniyor, seviliyor, tercih ediliyor. Peki ama
neden?
Medya ilizyonu ile kitleler uyuşturuluyor. İnsan
beyninin ürettiği dalgaları tespit etmek suretiyle düşünceler okunabileceğine
ve kaydedilebileceğine ilişkin çalışmalar sürüyor.
Böyle bir icat gerçekleştirilmiş olsa ve bu aletten yeteri
kadar üretilse, o zaman insanlar arası ilişkiler nasıl olacak, iletişim
nasıl kurulacak, devlet işleyişi nasıl olacak sorusu soruluyor.
Bir düşünelim; güç ve yetki sahiplerinin elinin altında
böyle aletler olsa ne yaparlardı? Herhalde, daha insan beynindeyken düşünceleri
değiştirir veya insan beyninden silerlerdi.
Öyle ya insan düşüncesini okuyabilmek mümkün olursa,
insan hafızasını silmek ve yerine birkaç dakika içinde yeni bir hafıza
yerleştirmek de ardından gelirdi. Böylece; bu bilimsel kapasiteyi
eline geçiren güç, bütün insanları robot gibi kullanabilirdi.
İnsanları robot olarak kullanabilmek için düşüncelerini
okumaya veya bilgisayardaki gibi hafızalarını silip yerine başka bilgiler
doldurma yeteneğine sahip makinelere gerek de yok. Çünkü günümüzde de tarih
bilincini, kimlik bilincini, beynindeki inanç haritasını değiştirdikleri
insanları robot olarak kullanabiliyorlar.
İşte bugün; operasyonunu, insanların algılamasını
değiştirmekle görevli, bilim adamları, yazarlar, gazeteciler ve televizyoncular
yapıyor. Kısacası, devletlere, milletlere hâkim olmak isteyenler, bunu
insanları ikna etmek suretiyle ve medya vasıtasıyla başarıyor!
Esasen, insanları medya manyağı, müzik manyağı, spor
manyağı haline getirmek, derin güçlerin kullandığı yöntemlerdir.
İnsan; bilinçaltı, gürültü, ritim ve saldırgan sesleri,
renk bakımından zenginleştirilmiş hipno-renk etkilerini, bir sanatla
karşılaştırma yapılamayacak kadar büyük bir hızla benimser. Bu tahriklerle
manevi zekA körelir, bilinçaltı ve tanımayı sağlayan genetik program bozulur.
Toplumun genetiği değişmiş durumdadır. Toplumu bu KABUSTAN
kim, nasıl uyandıracak?
Uyuşturulmuş sürü psikolojisine sokulmuş düşünme sorgulama
yeteneğini kaybetmiş insan, insan olmak erdemliliğini, gerçekleri, kimin kim
olduğunu anlayabilmelidir.
Önce hafızaları tazelemek gerekiyor.
Günün Sözü: Dünyada en zor şey insan olarak kalabilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder