METE GÜNDOĞAN
NATO'da görevli bir vatansever kriptolu mesaj gönderdi.
'Erbakan yüzünü doğuya döndü, engel olmalıyız' diyordu. Bu mesajı Abdullah Gül,
Erbakan'dan sakladı
Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın başbakanlığı döneminde
başdanışmanı olan öğretim üyesi Mete Gündoğan, Batı'nın Saadet Partisi'ne
yönelik bölünme operasyonu ve AKP'nin kuruluşu dönemine ilişkin Aydınlık
Kitap'a önemli açıklamalarda bulundu.
TÜBİTAK ve Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurumlarda da
görev yapmış olan Gündoğan, kaleme aldığı yeni kitabı “Narkoz”da dönemin daha
önce bilinmeyen ayrıntılara yer verdi. Erbakan'a yönelik operasyonda Abdullah
Gül'ün de yer aldığını açıklayan Gündoğan, Adnan Türkkan'ın o döneme ilişkin
sorulara şöyle yanıt verdi:
Operasyonun ilk işareti neydi sizce?
Bizim için ilk işaret, Financial Times gibi dergiler ve
gazetelerin muhabiri kılığında bazı tip insanlar gelmesiydi. Bizim
düşüncelerimizi öğrenmeye çalıştılar. Arada “bunu yaptırmazlar size” dediler.
Ama en önemli işaret, NATO'da çalışan kuvvetle muhtemel bir Müslüman, vatanını
seven birinden mesaj geldi. Bunu çözmeye çalışıyoruz. Mesajın fotokopisini
getirdi. Biri Hollanda'dan koymuş zarfa göndermiş. Bize bu kadar mesaj bile
yetti. Mesajda diyor ki, “Erbakan yüzünü doğuya çevirerek, Amerikan
menfaatlerine aykırı bir birlik ve beraberlik oluşturmaya çalışıyor. Buna engel
olamazsak çok daha büyük sıkıntılarla karşılaşırız. Buna bir an önce engel
olunması gerekiyor”. Hem Çiller'in partisine ayrı çalışın hem askere ayrı hem
de Erbakan’a ayrı çalışın diye talimatlar vardı. Bunu sadece Türkiye'deki
misyonlarına değil, Moskova, Tahran, Atina Büyükelçiliği’ni de yollamışlardı.
Alır almaz bundan hemen Erbakan’ın haberi olması lazım dedim. Bana, 'Sayın
Bakan üzerinde çalışıyor bunun gerçekliğini araştırıyoruz' denildi. Ben hemen
'gerçektir' dedim.
Siz birebir aktarmadınız mı?
Ben sayın Bakan ilgilendiği için aktarma ihtiyacı
hissetmedim. Ama bir müddet sonra konuşurken sayın Erbakan'ın haberi vardır
diye “Bakın bu mesajda olduğu gibi gelişiyor her şey” dedim. O zaman Erbakan
“ne mesajı” dedi. “Kripto bir mesaj var, size getirmişti filanca bakan” diyerek
hemen mesajın kopyasını getirdim. Hazırlamıştım.
Kitapta geçmiyor ama hangi bakan acaba?
Onu söylemediğim gibi basına yaygın olarak henüz
söylemeyeyim müsaade ederseniz. Ama tahmin ediyor herkes.
Dışişleri Bakanlığı yapan bir isim diyebilir miyiz?
Diyebilirsiniz. Yani tahmin ediyor herkes. Ben kitapta öyle
tercih ettim öyle devam edeyim.
Ben kendi yargımı, fikrimi söyleyeyim. Anladığım kadarıyla
Erbakan'a karşı Batı kaynaklı kripto bir mesaj geliyor ve Abdullah Gül
ilgilendiğini bu kriptolu mesajı Erbakan'a aktarmıyor.
Erbakan’ın bana söylediği “Ben bu mesajı ilk defa görüyorum”
oldu.
İşte röportajın tamamı:
Öncelikle emeğinize sağlık. Gerçekten özel bir kitap olmuş.
Çok bilinmeyen konuları aktarmışsınız. Ben önce kitabın isminden başlamak
isterim, neden Narkoz ismini kullanmayı tercih ettiniz?
Bir şeyi iki türlü saklarsınız. Saklayacak olduğunuz şeyi
gizlersiniz, örtünün altına gizlersiniz. İkincisi o şeye bakacak olanların
anlayışlarını değiştirirsiniz. Diyelim ki bir kitabı saklamak istiyorsunuz, bu
kitabın arkasını çevirerek adını saklayabilirsiniz ya da buraya bakacak
olanlara kitap denileceği zaman, başka bir şey algılatırsınız. Bir müddet
sonra, o kişiye 'masada kitap var mı' sorusunu sorduğunuzda o kişi yok der.
Kitap olduğunu bilmez, neden o kişi narkozlanmıştır. Farklı kimyasallar verip,
onun paradigmasını her şeyini değiştirmişlerdir. Başka bir şey arıyordur,
narkozlanmak böyle bir şey.
Kitabınızda sadece Erbakan dönemi anlatılıyor alsaydı, şahsi
görüşüm bu kadar ilgi çekmeyebilirdi. Siz Erbakan dönemindeki D8, milli para,
dolar imparatorluğuna karşı tavır alma sürecini anlatıp Erdoğan'ın iktidara
getiriliş sürecini anlatıyorsunuz. En çarpıcı bilgilerin olduğu bölüm D8'le
başlayan bölüm. Neydi bu D8 projesi?
Bizim Türkiye'nin konuşlandığı bölge Ortadoğu'dur. Bu
coğrafyanın bünyesinde gelişmekte olan, çoğunlukla halkları Müslüman olan
ülkeler var, buna Rusya'yı da dahil edin. Milli Görüş'ün öteden beri düşündüğü
bir İslam Birliği var ama bunu hemen kuramazsınız. Ne yapacaksınız? Diyelim ki
nüfusu 50 milyondan fazla olan bu ülkeleri topladığınızda 8 tane ülkenin nüfusu
800 milyon insana yaklaşıyor. Bunlar bir araya geldiğinde Ortadoğu’da merkez
oluşturulmuş oluyor. Bunlar arasında politik ve ekonomik bir platform
oluşturalım. Kendi milli paralarımızı kullanalım. Bu paraların kendi aramızdaki
değişimine biz karar verelim. Bu platform güçlenince, sonrasında buna gönüllü
olan ülkeleri de katalım. Diğer ülkeler kısmında Brezilya, Rusya ve Hindistan
gibi ülkelerden bahsediyorduk. O sıralarda, yanlış hatırlamıyorsam Brezilya ve
Meksika'dan diplomatlar, “Biz de buna katılırız” diyerek Sayın Erbakan'la özel
olarak görüşmüşlerdi ve ben de yanlarındaydım. İkinci aşama olarak D8'den,
D60'ı kuralım. D60'a giderken, D160'a gitsin, yani dünyada yeni bir düzen
kuralım istedik. Batı’nın temelini oluşturduğu Birleşmiş Milletler'in bölüşümü,
ilişkileri adaletli değil. Bir avuç ülkeye menfaat sağlamak için kurulmuş bir
organizasyona dönüştü. Biz bunu kabul edemeyiz, dedik.
Yani sadece İslam Devletleri değil, Batı dışındaki mazlum
milletler de buna dahil mi?
D8 Müslüman çekirdekten oluşuyor, D60 ise bölgede barış
isteyen mazlum milletlerden oluşuyor. Mesela biz yüz yıllardır bu bölgede barış
içerisinde yaşamış, bölgenin çocuklarıyız. Zaman zaman elbette ki savaş ettik.
Ama neden yeniden bu bölgeyi barış havzasına çevirmeyelim. Bunun için yeni bir
çalışma yapmamız lazım. D8, D60 ve D160 da yeni bir dünya düzeni oluşturmayı
amaçlayan bir adımdı.
Erbakan iktidara geldiğinde, ilk yurtdışı ziyaretine İran'la
başlıyor, Pakistan ve diğer ülkelere devam ediyor. Siz bu görüşmelere
katıldınız, bu görüşmeleri de kitabınızda aktarıyorsunuz. Bu görüşmeler
yapılırken Erbakan'ın özellikle vurguladığı şeyler nelerdi?
Erbakan şunu vurguluyordu: Bu Sovyet bloğu çökünce, bir anda
dünya siyasetinde bir boşluk oluştu. Daha önce Sovyet bloğu varken bir denge
vardı ve bu barışa hizmet ediyordu. Bu boşluk oluştuğunda Müslümanlar ne
yapacak? Eğer biz bir araya gelmezsek, Batı tek başına dünyaya hakim olacak.
Batı tek başına geldiği zaman da ideolojisi gereği zulmedecek. Bütün dünyayı
kendisine köleleştirecek. Onlar zulümlerini yaygınlaştırmadan önce biz bir
araya gelelim, dedik. Bunun zaman alacağını biliyorduk ama en azından ekonomik
olarak birlik olalım dedik. Bir araya gelirsek yaklaşık 1 milyar nüfusluk bir
güç oluşacaktı. Ve biz bazı ürünlerimizi rekabet etmeden, birbirimize
satabilecektik. Doğal kaynaklarımız farklı, kabiliyetlerimiz farklı D8
içerisine Malezyayı'da almıştık, Malezya'nın nüfusu 50 milyonu geçkin değildir
ama teknolojisi çok iyiydi. Bu teknolojiden de istifade edebiliriz ve kendimiz
de birçok şeyi öğretebiliriz. Mesela bunu İran'da Rafsancani'ye söylediği
zaman, “Bizim altına imzamızı atacağımız bir projedir ancak Amerika ve Batı
aleyhimize olumsuz propaganda yapacaktır. Siz öne geçerseniz, bunu
gerçekleştirebiliriz. Biz arkanızdayız, her türlü şeye imza atarız. Ama biz öne
çıkarsak zaten ambargoyla karşı karşıyayız, Şia faktörü var, bunları
kullanırlar. Siz daha gitmeden menfi propagandası gider” dedi.
Batı tarafından, aynı zamanda Türkiye ile İran'ı sürekli
karşı karşıya getirecek açıklamalar yapılıyordu.
Tabi Erbakan İran'a gitmesin diye gazetelerden ve devlet yetkililerinden
“Sakın İran'a gitme” gibi mesajlar geliyordu. Diplomatlar da özel olarak gelip
“önce oraya gidilmez, Batı’ya gidilir, konuşulur” deniyordu. Erbakan da “Ne
münasebet bunlar kendi coğrafyamızın çocukları, biz oralara gideriz” cevabını
veriyordu. O söylemese bile kendi aramızda konuşurken diyordu ki “Tamam biz
ABD'ye, Avrupa'ya gideriz ama bu birliği sağlayarak gittiğimiz zaman, masaya
oturduğumuzda bizi blok olarak görecekti. Ama tek başına gittiğini zaman Batı
istediğini yaptırıyordu.
Kitabınızdan anladığımız kadarıyla Erbakan sadece devlet
yetkilileriyle görüşmüyor, mesela Pakistan'a gittiğiniz zaman Milli Görüş'e
paralel çizgideki muhalif olan kişilerle de görüşüyor. Erbakan, onlara da
kendilerine destekte bulunmalarını istiyor.
Esas olan ülkelerin ana politik çizgileridir, yüzlerce
yıllık çizgilerdir. Küçük şeylere kafayı takıp da asıl büyük çizgiyi
kaybetmemek lazım. Mesela Milli Görüş geleneksel olarak İhvan-ı Müslim'in
hareketi ve cemaat-İslami hareketiyle iyi geçinir. Oraya gittiğimizde Gazi
Hüseyin Ahmed muhalifti. İktidarda olan Pakistan Halk Partisi'ydi. Bütün
millet, Benazir Butto ile nasıl olacak diyordu. Erbakan da gidip dünya
şartlarını ve bölgelerin birlikte hareket etmesi, ekonomik platform oluşturması
gerektiğini anlattığı zaman Butto hayran kaldı ve “Biz böyle bir şey arıyoruz”
dedi. Butto, birkaç cümlesiyle yerel politikasını anlatmak istedi, Erbakan hiç
umursamadı. Neticede Butto da geçici, Erbakan da geçici. Esas devletlerin uzun
süreli politikalarıdır. Butto çok zeki bir kadındı, onu hemen anladı.Bunun
üzerine Hoca “Müsade ederseniz ben Hüseyin Ahmed'le de görüşmek istiyorum”
dedi. Muhalif lider sokağa döküldüğü zaman kan, gövdeyi götürüyor, güvenlik
güçleri çok sert müdahale ediyordu. Erbakan bunu isteyince, Butto irkildi ve “Ne
demek tabi ki de görüşebilirsiniz” dedi. Erbakan da kendisine bu proje
kapsamında Hüseyin Ahmed'in Butto'ya destek vermesini söyleyeceğini ifade etti.
Butto da çok mutlu oldu, yanındaki dış işleri sekreteri de çok mutlu oldu. Gazi
Hüseyin Ahmed'e de bunun memleket meselesi olduğunu, siyasetin ayrı olduğunu ve
bu konuda Butto'nun teşvik edilmesi gerektiğini söyledi. Hüseyin Ahmed de bu
projeyi kabul etti.
Mısır, Libya ve Nijerya'ya gidiliyor, sonrasında 15 Haziran
1997'de D8 resmen kuruluyor.
Evet D8 resmen kuruluyor. Sağdan sola bakarsak Malezya
Başbakanı Mahatir, Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, Mısır Başbakanı Kemal
Ganzuri ve Endonezya Devlet Başkanı Suharto, Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel, İran Cumhurbaşkanı Haşim Rafsancani ve Bangladeş Başkanı Şeyh
Hasina'ydı. Tam bu imzalar atılacağı sırada Nijerya Devlet Başkanı'nı meşgul
edecek iş savaş başladı. Toplantıya devrim komitesi başkanı General Haladou'yu
gönderdiler. Bir başka ilginç olay da Cumhurbaşkanı'nın Benazir Butto'yu
görevden almasıdır. Butto, "Bangladeş ve Nijerya'ya gitmenize gerek yok,
ben onları arayacağım, onlar bu projeye imza atarlar" demişti.
Süreci anlatırken aslında biraz Erbakan'ın vurgularını da
söylediniz. Küresel imparatorluğun dışına çıkmak gibi. Bunlara D8'in liderleri
diyorsunuz. Ne oldu sonra bu liderlere?
Hemen sonrasında, Uzakdoğu'da 1998 krizi çıktı. O krizde
Mahatir görevden gitti. Buna imza atan Nijarya Devlet Başkanı Haladu yatağında
ölü bulundu. Yani öldürüldüğüne inanılıyor. Şeyh Hasina iktidardan gitti.
Benazir Butto ve daha sonra Şerif iktidardan gitti. Uzakdoğu krizinin büyük
dalgasıyla iktidarını kaybetti Soharto. Bir tek Mısır'da Hüsnü Mübarek kaldı.
Daha sonra Hüsnü Mübarek'in de defterini dürdüler. Ne zamanki Mübarek çıkıp
“Ben Süveyş kanalına paralel kanal kazacağım” dedi. Mübarek “ben de bir kanal
kazacağım’ dediği zaman hemen İhvan’ın Londra'daki unsurları seslerini daha
yüksek gür çıkmaya başladı. Bir operasyonla İhvana ile Mübarek'i
hallettirdiler. Sonra da İhvan'ı hallettirdiler.
Bütün bunlar yaşanırken Batı’dan IMF, AB ve Amerika'dan
nasıl tepkiler geliyordu Erbakan ve D8'e karşı?
Bu süreçte Erbakan’a karşı bir duruş vardı. 15 Haziran'da D8
kuruldu, 18 Haziran'da Erbakan istifa ettirildi. Ayrılacağını Tansu Çiller çok
net şekilde ifade etmiştir. Çünkü Çiller'in partisini parçalanmıştı zaten. G20,
D8'lerden sonra oluşturuldu. D8'deki çoğu ülkeyi G20'ye aldılar. Daha önce G7
vardı. G7 artı 1, sonra G20'ye çıkardılar. O G20 içine Türkiye'yi de aldılar.
Bunları kendi başlarına G60 falan kurabilirler, o halde biz G7'yi, G20'ye
çıkaralım bunları da içine koyalım bizim aldığımız kararları bunlarla alıyormuş
gibi yapalım, dediler. Küresel kapital hala bu tiyatroya devam ediyor.
Özellikle Erbakan ile ilgili şöyle diyorsunuz “Erbakan ne
yaptı da iktidarın daha üçüncü ayında ABD kendisine karşı şiddetli tavır aldı.
Devirmek için planlar yapmaya başladı”. ABD’nin en çok rahatsız olduğu konu
neydi?
Erbakan’dan en çok rahatsız oldukları konu, bağımsız ve
faizsiz milli bir para sistemi oluşturacağım demesiydi. En çok rahatsız
oldukları konu buydu. Mesela bunu propaganda olarak İslam falan diye
söylüyorlar. Ama Amerika en şeriatçı diye geçinen Suudi Arabistan'la da çalışır
rahatsız olmadan. Demek ki Müslümanlıkla alakalı değil, ama öyle anlatıldı. En
çok rahatsız oldukları konu mevcut küresel kapital finans sisteminin dışına
çıkacağını baştan söylemesiydi. Erbakan’ın baştan koyduğu bir duruşu vardı. O
duruşu acaba iktidara geldiğinde yumuşatır mı diye baktılar. Ama tam tersine,
D8 kurma yolunda iki tane adım atıyor. Hemen gördüler daha ikinci ayın sonunda
operasyon başladı.
Operasyonun ilk işareti neydi sizce?
Bizim için ilk işaret, Financial Times gibi dergiler ve
gazetelerin muhabiri kılığında bazı tip insanlar gelmesiydi. Bizim
düşüncelerimizi öğrenmeye çalıştılar. Arada “bunu yaptırmazlar size” dediler.
Ama en önemli işaret, NATO'da çalışan kuvvetle muhtemel bir Müslüman, vatanını
seven birinden mesaj geldi. Bunu çözmeye çalışıyoruz. Mesajın fotokopisini
getirdi. Biri Hollanda'dan koymuş zarfa göndermiş. Bize bu kadar mesaj bile
yetti. Mesajda diyor ki, “Erbakan yüzünü doğuya çevirerek, Amerikan menfaatlerine
aykırı bir birlik ve beraberlik oluşturmaya çalışıyor. Buna engel olamazsak çok
daha büyük sıkıntılarla karşılaşırız. Buna bir an önce engel olunması
gerekiyor”. Hem Çiller'in partisine ayrı çalışın hem askere ayrı hem de
Erbakan’a ayrı çalışın diye talimatlar vardı. Bunu sadece Türkiye'deki
misyonlarına değil, Moskova, Tahran, Atina Büyükelçiliği’ni de yollamışlardı.
Alır almaz bundan hemen Erbakan’ın haberi olması lazım dedim. Bana, sayın Bakan
üzerinde çalışıyor bunun gerçekliğini araştırıyoruz, denildi. Ben hemen
gerçektir dedim.
Siz birebir aktarmadınız mı?
Ben sayın Bakan ilgilendiği için aktarma ihtiyacı
hissetmedim. Ama bir müddet sonra konuşurken sayın Erbakan'ın haberi vardır
diye “Bakın bu mesajda olduğu gibi gelişiyor her şey” dedim. O zaman Erbakan
“ne mesajı” dedi. “Kripto bir mesaj var, size getirmişti filanca bakan” diyerek
hemen mesajın kopyasını getirdim. Hazırlamıştım.
Kitapta geçmiyor ama hangi bakan acaba?
Onu söylemediğim gibi basına yaygın olarak henüz
söylemeyeyim müsaade ederseniz. Ama tahmin ediyor herkes.
Dışişleri Bakanlığı yapan bir isim diyebilir miyiz?
Diyebilirsiniz. Yani tahmin ediyor herkes. Ben kitapta öyle
tercih ettim öyle devam edeyim.
Ben kendi yargımı, fikrimi söyleyeyim. Anladığım kadarıyla
Erbakan'a karşı Batı kaynaklı kripto bir mesaj geliyor ve Abdullah Gül
ilgilendiğini bu kriptolu mesajı Erbakan'a aktarmıyor.
Erbakan’ın bana söylediği “Ben bu mesajı ilk defa görüyorum”
oldu.
Tam bu olaylar yaşanırken, 20 Ekim 1996 tarihli Aydınlık gazetesinin
bir manşeti var. Erbakan bir kaç aydır iktidarda Eski CIA yöneticilerinden
Abramowitz'in bir ziyareti var Tayyip Erdoğan'a ve diyor ki “Siz İstanbul'u
yönetip yıldızını parlattığınıza göre Türkiye'yi de parlatabilirsiniz”. Bunu da
Aydınlık gazetesi “Erbakan'ın yerine Erdoğan'ı hazırlıyor” manşeti ile
duyuruyor. Bu manşet çıktığında Erbakan bir şey dedi mi?
Biz bunları biliyorduk. Erbakan da olaya şöyle bakıyordu
“bunlara yanaşacaklar, kandırmaya çalışacaklar. Bizim bir davamız var. Biz bu
davada hem onlarla mücadele edeceğiz. Hem de mesafe alacağız”. Bize ulaşan
kriptoda, aynı zamanda Refah Partisi içinde çalışın, diye başka mesajlar da
bulunuyordu. Biz sayın Erdoğan’ın ABD Konsolosluğu ile olan görüşmelerini
biliyorduk ve takip ediyorduk ama çok büyük bir değişim beklemiyorduk
kendisinden.
Şöyle bir eleştiri de var. Erbakan bunları gördü. O dönem
Doğu Perinçek' Cumhuriyet gazetesindeki röportajında “Amerika, Tayyip Erdoğan'ı
başbakan Abdullah Gül'ü dışişleri bakanı yapmayı planlıyor” diyor. Acaba müdahale
mi edilmedi?.
Sayın Erbakan, Erdoğan'ın büyükşehir belediye başkanı
olmasını istemedi. Ama teşkilatlar ve çevreden gelen baskılarla ayrıca
kendisinin de yapmış olduğu baskılarla belediye başkanı oldu.
94 yılından öncede böyle bir yönelim mi seziyordunuz?
Bazı hevesleri etrafta konuşulup söyleniyordu. Bunlardan
biri Korkut Özal'dır. Onu parlatmak için üzerinde çalışıyordu. Erdoğan'ın
fikirlerini ben de biliyordum. Londra’da iken kendisin ağırladım evimde özel
görüşmelerimiz olmuştu. Bazı şeyleri açıkça söylemişti. Bazı konularda
kendisiyle uyuşmadığımızı ilettim. Esas olan nedir? Yanınızdaki insanları ıslah
etmek. Mutlaka devşirmeye çalışacaklar ama siz onları kulvarınızda
tutacaksınız. Adeta bir savaş veriyorsunuz. Tabi ki düşman senin en yanındaki adamın
aklını çelmeye çalışacak siz de onu yanınızda tutmaya çalışacaksınız.
Erbakan’ın yaklaşımı böyleydi.
Kongrede Erbakan'ın karşısında Abdullah Gül aday olmuştu.
Dikkat çeken bir ifade var kitapta “Abdullah Gül'ün üç maddesi vardı: 1)ABD'ye
karşı hiçbir şey yapılamaz, 2) her taşın altında ABD parmağı aramak yanlış, 3)
IMF'siz ekonomi olamaz”. Zaten siz kitapta, Erdoğan Erbakan'ın başına
gelenlerden ders çıkarttı, diyorsunuz. 2002 ile birlikte Erdoğan Milli Görüş
gömleğini çıkartım ben BOP başkanıyım dedi. Batı ile bu kadar iş birliğini
düşünebiliyor muydunuz?
Bu kadar hamleler yapabileceğini, bu kadar Milli Görüş’ten
çıkmasını beklemiyorduk. Gün geçtikçe baktık ki bir yanlış diğerini getirdi.
Derin bir şeye battılar. BOP eş başkanlığı, ondan sonra Türkiye’de Kemal Derviş
- Fisher restorasyonunu biz uygulayacağız dediler. Sonuçta ülke ekonomisi yüzde
yüz küresel finansa eklemlenmiş oldu.
Ne var ki Erdoğan, her gittiği yolda gördüğü yanlışlıklardan
ders alarak döne döne, öyle bir yere geldi. Adeta sayın Erbakan'ın en başından
göstermiş olduğu o duruşa, yaptığı yanlışlar bir tarafa, ülke açısından
baktığımızda benzer bir noktada geldi. Tam Erbakan'ın düşündüğünü düşünüyor
diyemem. Ama şunu gördü, Batı iki yüzlüdür, ABD finans sistemi Türkiye'yi soyup
soğana çevirmeye çalışıyor. Mesela, piyasada faizler yüzde 1'in altına
düşmüşken, ben niye yüzde 15 ödüyorum? Halbuki yüzde 15 ödesin diye, Erdoğan
iktidara getirildi ve uzun dönem iktidarda kaldı. Yani senin iktidarda olmanın
esbab-ı mucidesi budur. Bunu sorgulamaya başlayınca küresel finans ve kapital
sistem de onun kalemini kırdı. Bunu nerden anlıyoruz, Fransız siyaset bilimcisi
Defarges, Erdoğan'ı yere göre sığdıramayan profesör, Erdoğan “Dünya 5'ten
büyüktür” dediğinde, Batı liderlerine serzenişte bulunan bir adam döndü dedi
ki: "Senin kalemin kırıldı, seni nitelikli bir suikastla öldürürler”.
Bunun okunması gerekiyor, bu mesajdır. Kalemin kırılmasının sebebi de küresel
finans, kapital sistemin sorgulanmaya başlanmasıdır. “Ben pişman oldum, ne
istiyorsanız vereceğim” desen bundan sonra küresel sistem asla güvenmez. O
sorgulamayı yaptın mı geri dönemezsin. Onların zihninde Erdoğan kurtulması gereken
bir adamdır.
Yine kitapta Erbakan'ın Erdoğan'la şöyle bir iddiası var:
“Erdoğan'ın iktidarı ne kadar uzun sürerse bunlar kendi aralarında
çarpışacaktır. Erdoğan BOP görevini verenleri sorgulayacak ve hangi tarafta
olacağının tercihini yapacaktır”. Sizce Erdoğan tercihini yaptı mı?
Henüz net bir tercih yapmadı. Tamam ayakları Asya’ya gidiyor
ama gözü hala Batı’da. Şangay İşbirliği'ne gitsin diye demiyorum, fakat Rusya,
İran ve Suriye'yle iyi geçinmekte; Mısır'la karşılıklı, iyi niyet ilişkiler
başladı. Yas ilan edildi, bunları görebiliyoruz. Fakat gözü hala Batı’da. Trump
başka, ötekiler başka der gibi. Şunu anlaması gerekiyor, Trump da, Pentagon da,
CIA de bunların hepsi aynı mahallenin çocukları. Bunlar birbirini ısırmaz. Sana
iyi polis, kötü polis oynayabilirler. Bunu anlaması lazım. Erdoğan bu adımları
da zamanla atabilir. Henüz tamamen bu kulvara girdiğini düşünmüyorum ama
ayakları bu kulvarda yürüyor. Batı bizi ittiriyor o tarafa, PYD'ye silah verip,
PKK'yı destekliyor. Bu bölgede Türkiye'nin hassasiyetini yok sanıyor, terör
örgütünün adının harfini değiştirerek aklımızla alay ediyor. Affedersiniz ama
siz 100 yıllık bir ülkesiniz, biz 1000 yıllık bir ülkeyiz. Sen kimsin bizle
dalga geçer gibi böyle tiyatrolar yapıyorsun?
Geçtiğimiz Ekim ayında D8 zirvesi İstanbul'da toplandı ve
Erdoğan açılışta "Aramızdaki ticarette milli para birimlerimizi kullanırsak,
D8'de devrim yaparız. Dolar ve Euro baskısında ekonomiyi eritmeye gerek yok.
Milli ve yerli parayla ticaret yaparsak ülkelerimiz kazanır" dedi.
Benim sürekli yazdığım şeylerle bu cümle bire bir aynıdır.
Sayın Erbakan, D8 için bunları söylüyordu. Bu konuda Erdoğan adım atabilir mi?
Bundan sonra ne olabilir?
Halk olarak Türkiye her türlü senaryoya hazırdır. 15
Temmuz'da da gördük ki bize karada ölüm yok. Erdoğan, hızlı hareket edebilen
bir insan çok çabuk ve taktikle hareket edebiliyor. Fakat arkasındaki kitleler
çok hızlı hareket edemez. Bu zamana kadar gitmiş olduğu ekibi değiştirmesi ya
da takviye etmesi gerekiyor. Siz kapitalist sistemin yetiştirmiş olduğu
"narkozlu" ekonomik sistemle, yeni bir ekonomik yön açamazsınız.
Bunlar sonunda dönüp gelecek ve tekrar Küresel Finans Kapital'den kopmayalım
diyecek. Çünkü adamlar başka seçenek bilmiyor, bu adamlardan kurtulması lazım.
Ben bu adamları atsın demiyorum, yanına farklı düşünen insanların da gelmesini,
onları dinlemesi lazım. Ben dinlemediğini düşünüyorum. Biz biliriz, çok şey
gördük diye düşünüyor, sen atlatabilirsin ama ülke atlatamayabilir. Ülkenin
atlatabilmesi için D8'in bölgesel para birimi oluşturması lazım. Mesela Rusya,
İran, Irak, Suriye bunun yanında olur diyor. Sen Türkiye olarak adım atacaksın
ve bir takas bank kuruyorsun. Takas bank ölçü olarak ne kullanacak? Bunların
bildiği şey dolardır, dönecek ve kendini oraya hazırlayacaktır. Bitti, geçmiş
olsun. Adım atamamışsın demektir bu. Danışmanları ise çok dağınık. Birbirlerini
yiyorlar. Allah aşkına adamlar Twitter'dan birbirlerine yazıyorlar. Böyle
komedi olur mu ya? Türkiye'ye dışarıdan saldırı var diyorlar, peki siz ne
yapıyorsunuz?
Suriye konusunda maalesef 2010'dan itibaren uzun yıllar Batı
cephesinde yer aldı. Şu an gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz? Hala Suriye ile
bir temas kurulmadı mı?
Şu an gelinen noktayı olumlu görüyorum. Sayın Erdoğan, Esad
ile görüşsün. Buna çok büyük tepkiler gösterecektir bazı arkadaşlar ama siz
ülkeyi derleyip toparlayacaksanız, bunu da oradaki yönetimle yapabilirsiniz.
Düne kadar bu adamla tatil yapan kardeşim Esad diyen de ben değildim. Yani o
kadar da gidilmemesi gerekiyordu. Bir tarafta tefrit öbür tarafta ifrat yani.
Sen görüşmek istemiyorsan başbakanını görüştür. Ortadoğu’da barış hemen, bizim
elimizin altında. Bir şeyleri aşmamız gerekecek.
Milli Görüş askerle karşı karşıya gelmişti ama Ergenekon,
Balyoz döneminde Milli Görüş liderlerinden kumpasları gören ve açıklayanlar
oldu. Tertibi yapanların Batı ile iş bilirliği yaptığını aktarıyorsunuz. 15 Temmuzla
ilgili “Ergenekon ve Fetöcüler beraber hareket etti” diye bir ifade
kullanmışsınız kitapta. Buna katılmadığımı belirtmeliyim. Şunu söyleyelim ki 15
Temmuz gecesi Balyoz ve Ergenekon’da görevine son verilenler dahi o gece
Fetö'ye karşı elde silah mücadele etti.
Katılmaya bilirsiniz. Hepsi böyledir demiyorum. Fetöcü ekip
tek başına böyle bir şeye cesaret edemezdi. Mutlaka oralardan teşvik gördü, biz
de arkanızdayız gibi. Biz ekibin yapısını biliyoruz. Onlar böyle hareket
edemezlerdi. Tabi Amerika da arkasında. Yoktur diyemeyiz. İşin çetesi
Amerika'da gücünüz yetiyorsa manifestoyu çekin.
Zarrab'ın tanık olduğu davayı nasıl görüyorsunuz?
Zarrab ne yaptı? Amerika neyi sorguluyor? Amerika diyor ki,
bu bölgede Amerikan para kredi sistemi dışında alışveriş yapamazsınız. Biz
altını ölçek olarak koyup ticaret yapalım, takas yapalım diyen bir ekibiz.
Amerika bunu yargılıyor. Yargılayamaz. Orada yargılanan Türkiye'nin komşu
kardeş ülkesiyle yapmış olduğu ticaretin şeklini yargılıyor. Mutlaka diyor
“bana haracınızı vererek yapacaktınız”. Kendi bankacılık sistemi üzerinden.
Maalesef bununla birlikte herkesin nefret ettiği bu rüşvet olayları dönmüş.
Kimse bunu savunamaz. Bu çok aşağılık bir şey. Bunlar yargılansın. Bunları ne
diye Amerika yargılayacak, Türk yargısı yargılasın. Ama tutup da Amerika'nın
Atilla davası diye Türkiye'nin ticaret şeklini yargılamasına eyvallah dememek
gerekiyor. Biz Amerika'nın vilayeti miyiz ki.. .60-70 yıl önce kurulmuş bir
kuruluş ben bu topraklarda yıllarca birlikte olduğum kardeşlerimle yapacağım
ticarette ister altın, takas, ister ortak milli paramızı kullanırım. Göğsümüzü
kabartarak bunu diyemiyoruz. Neden? Önünü adam kayırma, iltimas vs. koyuyorlar.
Evet çok pis kokuyor. Burnumuzu kapatacağız ve diyeceğiz ki “sen Türkiye'yi
komşusuyla doların dışında bir para birimi üzerinden ticaret yaptı diye
yargılayamazsın...” Bunu dememiz lazım.
Çok teşekkür ederim.
(ALINTI: AYDINLIK, 15.12.2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder