5 Eylül 2016 Pazartesi

Rıfat Serdaroğlu: KİRALIK KAFANIN BEDELİ & SANA GÖRE DEMOKRASİ & GERÇEĞİ GÖRELİM ARTIK &İSTER KAPATIR, İSTER EL KOYAR...‏

Rıfat Serdaroğlu: 
KİRALIK KAFANIN BEDELİ 
​Hayatta her şeyin bir bedeli vardır. Gerek devlet yönetiminde, gerek siyasette, gerek iş hayatınızda ilişkilerinizi, kurallar ve gelenekler çerçevesinde yani doğal halinde kuramıyorsanız başınıza geleceklere razı olacaksanız. Karşılıklı saygı ile birlikte ekip çalışması yapmak yerine, kafanızı yani onurunuzu, vicdanınızı bir kişiye kiraya veriyorsanız, köleliğe de razı olacaksınız. Sahibiniz, efendiniz sizi ister atar, ister kapının önüne koyar.
17/25 Aralık 2013 Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet olayları açığa çıktığında çok ilginç konuşmalar duymuş, görüntüler izlemiştik!
Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala, o zaman Türk Bürokrasisinin tepesinde ve Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Başbakanlık Müsteşarı ve sırdaşı idi. Doğrulukları, Adli Tıp Kurumu tarafından onaylanmış ses kayıtlarında, Efkan Ala, operasyonu yöneten Polis Müdürüne şöyle bağırıyordu;
“O Savcıyı dinlemeyeceksin. O kimmiş yahu! Şimdi 4-5 adam gönderip, o Savcıyı tutuklatırım. Dinlemeyeceksin onu.” (Ağır Cezalık suç)
“Sıfırlama” olayı sırasında, yani evden araçlarla para taşınması sırasında da, Polis Müdürüne şu kanunsuz emri veriyordu;
“Bilal Erdoğan’ın bulunduğu yere yaklaşan olursa vurun! Size, yaklaşanı vurun diye emir veriyorum…” (Ağır Cezalık bir suç daha)
Sahibinin güvenliği uğruna bilerek ve isteyerek suç işlemiş bu adam şimdi kapının önüne bırakıldı!
Bundan sonra Efkan Ala’ya uyku haram, ona bu dünyada rahat yok!
Bir adım sonra başına ne geleceğini o bilmiyor, sahibinin insafına kalmış…
Erdoğan, adam harcamakta bir tanedir. AKP’yi 4 kişi kurdular, 3’ü ile konuşmadığı gibi adeta kanlı bıçaklı halde. Abdullah Gül-Bülent Arınç- Abdüllatif Şener’in üzerleri de altları da çizildi.
Davutoğlu kurban edildi ve dış politikadaki tüm olumsuzluklar boynuna asıldı!
Efkan Ala kurban edildi ve iç politikadaki tüm suçlar onun boynuna asılacak!
Yeni İçişleri Bakanına gelince, onu Türkiye’de en iyi tanıyanlardan biriyim.
Bu Soylu Süleyman, yakın zamana kadar Fethullah Gülen’in en ateşli savunucularından idi.
“Türkiye’nin meselelerini iyi takip eden insanların Sayın Gülen’e sadece müteşekkir olmaları beklenir. Hem yapılan faaliyetlerle ilgili hem de ülkemizin birliği ve beraberliği ile ilgili ortaya konulmuş olan tablodan dolayı Sayın Gülen’e teşekkür edilmelidir” diyen ağızla,
“FETÖ Türkiye’nin ve milletin düşmanıdır. Bu örgütten tek kişi bile kalmayıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz” diyen Soylu ağız aynıdır.
Bu ağız iki sene arayla, “Erdoğan’ın paçalarından yolsuzluk akıyor” ve “Erdoğan, Türkiye’nin ilelebet ve ebedi başkanıdır” cümlelerini söyleyebilen ağızdır!
Soylu, kafasını-onurunu-vicdanını ve ruhunu bile Erdoğan’a teslim etmiş!
Erdoğan son süratle duvara doğru koşmaya devam ediyor…
Koşarken de kendisine hizmet etmiş adamlarının cesetlerine basarak koşuyor.
Vali Mutlu, Emniyet Müdürü Çapkın, İçişleri Bakanı Ala! Oh ne ala ne ala…
Hiç kimse unutmasın. Kiralık kafanın bedeli köleliktir…
Rıfat Serdaroğlu
***
Rıfat Serdaroğlu: 
SANA GÖRE DEMOKRASİ 
​Demokrasiyi eğdin, büktün, sana aykırı gelen, kafanın basmadığı “Kuvvetler Ayrılığı” ve “Lâiklik” gibi ilkeleri tıraşladın, Anayasa’yı rafa kaldırdın,
“Hukuk Devletini” yere serdin, sonunda tam da senin “İleri Demokrasi” diye adlandırdığın bir ucubenin içine attın koca Türk Milletini…
15 Temmuz’da darbe girişimi oluyor, 241 kişi ölüyor, binlerce insan yaralanıyor, Türk Devleti dünyaya rezil oluyor!
Darbeci çeteleri Türk Devletinin içine sokan sen, onları terfi ettiren sen, onları darbe yapabilecek güce kavuşturan sen, hedefi “İslam Devleti” olan FETÖ ile menzilimiz aynı diyen sen! Ama Demokrasi kahramanı geçinen yine sen!
Sonra Türk Tarihinin en büyük insan kıyımı başladı. Gerçek suçlular koltuklarında otururken, 100 Binden fazla insan, Yargıç-Savcı-General-Subay-Astsubay- Öğretmen-Doktor-Gazeteci-Yazar-Şarkıcı-Türkücü-Ülkücü- Hastane Temizlik Görevlisi-Belediye İşçisi-Askeri ve Sivil okul öğrencileri hepsi, sorgusuz sualsiz ya işlerinden atıldılar, ya da tutuklandılar.
Fabrikalara-Şirketlere-Alışveriş Merkezlerine-Gazetelere-Televizyonlara-Dergilere- Yayınevlerine ya el konuldu ya da kapatıldılar…
Tutuklanan kişilerle ilgili, Savcılık İddianamesi var mı? Biz bilemiyoruz!
Zaten gizlilik kararı var, şüphelilerin Avukatları dahi dosyaları göremiyorlar!
İnsanların mallarına anında el koyuyorlar, mahkeme kararı var mı?
Yok, ama Olağanüstü hal gereği Kanun Hükmünde Kararnameler var!
Tek başına bu kararnameler yeterli mi?
Peki, bu Kanun Hükmünde Kararnameler, tövbe Allah emri mi!
Bunlar nasıl yürürlüğe girer?
Anayasa ve TBMM İçtüzüğüne göre, kararnameler Resmi Gazetede yayınlandığı gün TBMM’ye gönderilir ve en geç bir ay içinde TBMM’de görüşülür ve kabul edilirse yürürlüğe girer.
15 Temmuzdan bu yana yaklaşık 50 (ELLİ) gün geçti. Şimdiye kadar çıkan ve anında uygulanan kararnamelerden 1 (BİR) tane olsun TBMM de kabul edilen var mı? Yok!
Eee ne oldu Anayasa, TBMM İçtüzüğü? Bunlar süs olsun diye mi var?
Sana göre Demokrasi böyle olur değil mi? Seni uyanık seni!
Bilesin ki 12 Eylül darbesi, senin yaptıklarının yanında şeker-şerbet kaldı.
Tüm bu hukuksuzluklar ile ilgili suçları Davutoğlu ve Efkan Ala’nın üstüne atmakla kurtulamazsın…
Sıra şimdi sizde;
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu ve Aydın Doğan;
Yıllardır özellikle ikinizi rahatsız edecek yazıları bilerek yazıyorum. İkinizle de ne bir işim oldu ne de bundan sonra olur. Fakat biriniz Anadolu’nun temiz insanlarından oluşan, sayıları 1 Milyon 300 bini bulan bir topluluğun başkanısınız, diğeriniz Türk kamuoyunu etkileyen bir medya grubunun başındasınız. Siz ikiniz biraz olsun dik durabilseydiniz, Anayasa ve Hukuk Devletine sahip çıkabilseydiniz veya sahip çıkmak isteyenlere destek verseydiniz, başımıza bu kadar bela gelmeyecekti.
Sizler bu günleri göremediniz ve görevinizi yapacağınıza, günlük menfaatler ve basit çıkarlarınız uğruna ülkeyi “Federe İslam Devletine” götürecek bir Badem ekibine destek verdiniz, halen de utanmadan vermeye devam ediyorsunuz!
Şunu hiç unutmayın; Ne verirseniz verin, ne kadar yaranmaya çalışırsanız çalışın, Efkan Ala’nın yaptığının kırkta birini yapamazsınız, yapabilir misiniz?
Sizlerin sonu mutlaka Silivri olacak.
Gerekçe mi istiyorsunuz? İşte size gerekçe;
-Gümrük ve Ticaret Bakanı Tüfenkçi, “şimdiye kadar 16 yönetim kurulu üyesi, 17 meclis başkanı 442 meclis üyesi olmak üzere 475 kişi TOBB da ki görevlerinden istifa etmişlerdir, bu %5 e tekabül etmektedir ve çok azdır.
Böyle giderse, biz devreye girer ve gereğini yaparız” diye yüzünüze karşı size fırça attı mı, atmadı mı? Bünyesindeki FETÖ’cuları temizlemeyen ve defalarca Gülen’e gidip elini öpen, TOBB Başkanının tutuklanmasına ve Melih Gökçek-Zafer Çağlayan-Sinan Aygün ile yapılan ortak işler dâhil tüm malvarlığına el konulmasına…
-Şüpheli Aydın Doğan, uzun yıllardır FETÖ nün tüm yayın organlarının dağıtımını yapmaktadır. Bu davranış FETÖ ile işbirliği içinde olunduğunun bariz sonucudur. Aydın Doğan’ın da tutuklanmasına ve tüm malvarlığına el konulmasına…
Hoppala! Git derdini Marko Paşaya anlat! Böyle olur Bademlerin Demokrasisi…
Rıfat Serdaroğlu
***
Rıfat Serdaroğlu: 
GERÇEĞİ GÖRELİM ARTIK
​Amerika ve İsrail, bölgemizdeki 4 devletten (Türkiye-İran-Irak-Suriye) toprak alınarak, ikinci İsrail olarak görev yapacak “Büyük Kürdistan’ın” kurulmasını isterler mi?
-Hem de nasıl? Adeta hamile kadının aşerdiği gibi aşeriyorlar…
Amerika, Türk Politikacı ve askeri-sivil bürokratlarının ödlekliğinden yararlanarak, Temmuz 1991 yılından beri “Çekiç Güç” adı altında, sözüm ona bölgedeki Kürtleri Saddam’ın zulmünden kurtarmak görüntüsüyle, Kürt Devletinin kurulması için çalışıyor. Bu amaçla 5 bin Kürt gencini Amerika’ya götürüp, yıllarca eğittiler ve kurulacak Kürt Devletinin bürokratlarını hazır hale getirdiler.
ABD; defalarca PKK’ya havadan silah ve mühimmat gönderirken yakalandı.
Her seferinde yanıt aynı idi; “Yanlışlık oldu, özür dileriz!”
Etrafı Müslüman Devletlerle çevrili olan İsrail ise, varlığını sürdürebilmek için, Müslüman Ortadoğu’ya bıçak gibi sokulmuş, kendi kontrolünde bir Kürt Devleti kurulması için çok uzun bir zamandır çalışmaktadır. İsrail derin Devleti,
“Eski Ahit’in” Fırat’tan Nil nehrine kadar olan toprakları, kendilerine tanrı tarafından vaat edilmiş topraklar olarak görür ve buralara sahip olmak için gece-gündüz hiç durmadan çalışır. İsrail Devleti için tüm bölgeye sahip olmanın altın anahtarı olarak görülen Kürt Devleti, hem siyasi, hem stratejik, hem de kutsal bir hedeftir…
Dünyada bu gerçeği bilmeyen siyasetçi yoktur.
Peki, Erdoğan bölgemizdeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirecek olan projeye, bunları bilmeden mi Eşbaşkan oldu? Türk Devletinin binlerce yıllık hafızasını barındıran Dışişlerinin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey yetkililerinin Erdoğan’ı uyarmamış olacağını düşünen birileri var mı?
Mutlaka uyarmışlardır! Hem sözlü, hem de yazılı olarak…
Sonuç; Erdoğan ve AKP Hükümetleri, bilerek ve isteyerek Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine olacak bir projeye ortak olup, destek vermişlerdir. Bunun adı düpedüz “Vatana İhanettir!” Bu suçun işlendiğini gördükleri halde, ilgililer hakkında yasal takibata geçmeyip, Atilla TAŞ’ın peşinden koşanlar da bu suçun ortaklarıdır…
Gelelim, Erdoğan’ın 30 yıllık dostu Fethullah Gülen’e;
Dünyadaki olayları takip eden ve kafası çalışan her siyasetçi net olarak bilir ki, Fethullah Gülen bir CIA projesidir. 174 ülkeye yayılmış FETÖ okullarında çalışan her üç kişiden biri CIA ajanıdır. CIA o ülkelerdeki dinlemelerini, belge-bilgi toplamalarını FETÖ Okulları üzerinden yapar. Ayrıca bu okullar, CIA ajanları için birer saklanma ve kaçış istasyonlarıdır.
Erdoğan ABD projesine Eşbaşkan, Gülen CIA projesi! Bu iki kişi birbirlerini kaç yıldır tanıyıp ilişki içindedirler? En az 30 yıl! AKP’nin iktidar oluşunda, Erdoğan’ın milletvekili seçilmesindeki Anayasa değişikliğinde, referandumda hep kol kola çalışmışlardır.
Karşılığında da Erdoğan, FETÖ militanlarının Türk Devletinin en önemli kurumlarına yerleşmelerine izin vermiştir. Eğer Erdoğan izin vermeseydi bir tane bile FETÖ’cu devlete giremezdi.
Erdoğan bunu niçin yaptı? Onu da kendi ağzından dinleyelim;
“Menzilimiz yani hedefimiz birdir bizim, onun için yardım ettik. Rabbim ve milletim bizi affetsin!”
Sonuç; Erdoğan ve AKP Hükümetleri, FETÖ’nün, Türk Devletine yerleşmesine, darbe yapacak güce ulaşmasına, ekonomik-siyasi güç kazanmasına bilerek ve isteyerek sebep olmuşlardır.
Bu suçun adı düpedüz “Vatana İhanettir”
Bu suçun işlendiğini, kendilerine sunulan belgelere rağmen hala görmezden gelenler ve hala Atilla Taş’ın peşinden koşanlar da bu suçun ortaklarıdır…
Bilmem anlatabildim mi Sayın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı…
Not; Dış Politikadaki tüm yanlışlar Davutoğlu’nun sırtına yüklenmişti!
İç Politikadaki işlenen suçlar ise Efkan Ala’nın sırtına yüklenecek!
“Tek Adam” yönetiminde böyle olur kendi çocuklarının başını yemek…
Rıfat Serdaroğlu:
**
Rıfat Serdaroğlu: 
İSTER KAPATIR, İSTER EL KOYAR‏
Günlerdir “Sözcü Gazetesinin” kapatılacağı korkusu üzerine haberler okuyoruz.
Bir yıl içinde 39’uncu defa zorunlu tatile çıkarılan Sözcü yazarları bile “Sözcü Susarsa, Türkiye Susar” diye adlandırılan kampanya ile köşe yazıları yazdılar.
Kimse eveleyip-gevelemesin! Erdoğan, isterse Sözcü Gazetesini kapatır, isterse el koyar, isterse Bademin birini Sözcü’ye kayyum atar, isterse batırır!
Kimsenin de gıkı çıkmaz. “Sözcü Susarsa, Türkiye Susar”mış! Bak sen!
Zaten Türkiye 15 senedir ne yapıyor? Türkiye 15 yıldır susmuyor mu?
-İhracatının %80’ini AB ülkelerine yapabilme gücüne erişmiş iş dünyası, Cemaat-Tarikat artığı, Ortaçağ kafalı Bademlerin önünde el pençe divan durmuyor mu?
-Utanmadan adlarını hala “Sivil Toplum Örgütü” olarak kullanan, ama tek işleri Bademlere yaltaklanmak olan sözüm ona STK’lar 15 yıldır susmuyor mu?
-Badem tarafından iğdiş edilmiş, 1 Mayısları bile Vali emriyle düzenleyen sözüm ona sapsarı sendikalar kafalarını kaldırabiliyorlar mı?
-Ülke 15 yıldır adım-adım “Tek Adam Faşizmine” giderken, itiraz eden bir tane bilim insanı, “Sözcü ve birkaç gazete haricinde” “Ne yapıyorsunuz” diyen bir tane gazete kaldı mı?
-Ülke insanının yarısından fazlası boğazına kadar borca batırılırken, “Etmeyin eylemeyin, bu insanları tefeci faizine kurban etmeyin” diyen bir tane
“Devlet Görevlisi” çıktı mı?
-Yasama-Yargı-Yürütme, “Tek Adam” emrine verilirken, yolsuzluklar göğe çıkarken, TBMM de Türk Milletinin hakkını yeterli şekilde savunan bir tane muhalefet partisi var mı?
Ne oldu da, her aykırı olay hakkında demokratik tepkisini dile getirmekten çekinmeyen Türk Milleti, susan-konuşmayan-korkak bir toplum haline geldi?
Bizi toplumsal beyin felcine uğratan etken ne? Niçin böyle olduk?
Sizleri bir an için 2002 yılından öncesine götüreyim. Farzedin ki iktidarda Demirel veya Ecevit var!
Türk Milleti, TÜSİAD-TOBB-TÜRK-İŞ-DİSK-Gazeteler-TV ler-Radyolar-Dış Basın aşağıda yazacağım olaylar o zaman olsa idi nasıl davranırlardı? Susarlar mıydı?
-Demirel’in 4 Bakanının, Reza Zarraf adlı bir üçkağıtçıdan rüşvet aldıkları belgeleriyle-ses ve görüntü kayıtlarıyla ortaya çıksaydı!
Bakan çocukları yatak odalarında para sayma makinaları ve milyonlarca dolar-avro ile yakalansalardı! Banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutuları içinde milyonlarca dolar-avro para çıksaydı!
Türkiye’de neler olurdu?
Öncelikle Nazmiye Hanım, “Demirel, Demirel neler oluyor? Ya bu işi aydınlat ya da yallah evden dışarı” diye ortalığı inletirdi!
Basın günlerce konuyu manşetlerden indirmez, toplumsal gösteriler-protestolar her gün artarak sürer, STK’lar yolsuzlukları ilanlarla duyururlar, sonucunda TBMM olağanüstü toplanır, Hükümet ya kendiliğinden istifa eder, ya da Gensoru ile düşürülürdü! Bu ülke bir Yahya’yı yıllarca tartışmadı mı?
Aynen böyle olmaz mıydı?
Ya da Ecevit’in Rahşan Hanımla yaptığı şu telefon konuşması, banda alınıp sonra da canlı olarak yayınlansaydı?
-Rahşan Hanım, beni dikkatle dinle! Bizim Bakanları-çocuklarını gözaltına almışlar. Sen şimdi evdeki şeyler var ya, akrabalarını çağır, onları güvenli bir yere naklet!
-Rahşan Hanım, ne yaptınız? Sıfırladınız mı? Ne istersen yap, aman telefonda konuşma!
*Biz şimdi neyle konuşuyoruz Bülent?
-Hadi, hadi kapat şimdi. Çay demle ben geleceğim, öptüm.
*Bana bak Bülent, bu işlerde bir pislik varsa, git çayını mahalle kahvesinde iç, eve de gelme…
Sonunda Hükümet ya istifa eder, ya da Gensoru ile düşürülürdü!
Şimdi herkes kendi payına düşen hisseyi kucağına alsın ve düşünsün;
“Her Millet müstahak olduğu kişiler tarafından yönetilir. O ülkede aydınlar, vatanseverler, demokratlar sustuysa o ülkenin üzerine özgürlük ışığı düşmez. Onlar artık Millet değildirler. Onlar Ya tebaadırlar, ya da ümmettirler.
Her iki halde de köledirler, köle…”
Not;
Eğer Bademler Sözcü’yü kapatmaya kalkarlarsa, ne yapacağız diye parlak fikirleri olanlar lütfen bana yazsınlar. Çarşı Grubunun katkısını ben sağlarım…
Sağlık ve başarı dileklerimle 05 Eylül 2016
Rifat Serdaroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder