JACK STRAW: KUZEY KIBRIS (KKTC) ULUSLARARASINDA TANINMALIDIR
İngiltere’nin
eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, İngiliz Independent gazetesinde Ekim ayı
başında yayınlanan (çok önemli) bir makalesinde, Kıbrıs'ta Türkler ile Rumlar arasındaki
11’nci uluslararası görüşmenin Rum tarafınca olumsuz sonuçlandığına dikkat
çekmiştir: "İki bölgeli ve iki toplumlu bir devlet çatısında Ada’nın
birleştirilmesine dönük müzakere edilmiş anlaşma saçmalığına bir son vermenin
zamanı geldi. Çözüm, Ada’nın bölünmesi ve kuzeydeki Kıbrıslı Türklerin "KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİNİN" uluslararası olarak tanınmasıdır." (http://www.independent.co.uk/voices/cyrpus-turkish-greek-cypriots-partition-eu-international-community-should-act-a7976711.html)
İşçi
Partisi hükümetinde 2001-2006 yıllarında Dışişleri Bakanlığı yapan Straw, görüşmelerin
sonuçsuz kalması durumunda bölünmenin gündeme getirilmesi gerektiğini
savunmuştur. Müzakerelerin açıldığı 2005 yılında Avusturyalıların direnişini
kıran Straw, 2013 yılında yayınlanan kitabının 18’nci bölümünü Avrupa Birliği
ve Türkiye’ye ayırmıştır.
Last Man
Standing: Memoirs of a Political Survivor isimli anı kitabının Hasta Adam
Karşılık Veriyor: Avrupa ve Türkiye başlıklı bölümde Straw, müzakere sürecinin
başlamasından bu yana Angela Merkel ile Nicolas Sarkozy gibi Avrupalı siyasetçilerin Türkiye’nin AB
üyeliğine karşı çıktığını
açıklamaktadır. Bu iki
siyasetçinin Türkiye’nin üyeliğini arzulamamasını Türkiye’nin Müslüman bir ülke
olmasına bağlamıştır:
“33
müzakere başlığının, 17’si engellenmiş durumda. Hiçbir aday ülkeye böyle
davranılmamıştır. Acil sorun Kıbrıs’tır. Bu sorun, Fransa, Almanya ve İngiltere
tek ses olursa çözülebilir. Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy,
Avrupa’nın kendisine sınır çizmesi gerektiğini söylediğinde, coğrafi sınırları
kastetmemişti. Öyle olsaydı, Malta veya Güney Kıbrıs’ın alınmaması gerekirdi.
Kastettiği dini sınırlardı. Tüm bunda kaybedecek olan AB’dir, Türkiye değil.
Türkiye’nin AB’ye duyduğu ihtiyaçtan çok, AB’nin Türkiye’ye şu anda ihtiyacı
vardır.” (Straw, 2013: Chapter 18)
TEPAV’ın
konuğu olarak 2013 yılında Ankara’ya gelen Straw, ülkesinin adaylığını
desteklediği Türkiye’ye, Avrupa Birliği’nin çifte standart uyguladığını düşündüğünü,
Türkiye’nin İngiltere örneğindeki gibi AB’nin tüm kurumlarına tümüyle
katılımının şart olmayıp Euro Bölgesi dışında kalabileceğini açıklamıştır. 1974
yılında Yunanistan ve darbeci Rumların Kıbrıs'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı
Makarios'u devirmesinin ardından Türkiye’nin askeri operasyonu başlattığına
vurgu yapan Straw, adada zulme uğrayan Türklerin aynı şeyleri bir daha
yaşamamaları için Türk ordusunun sayısının artırıldığına dikkat çekmiştir.
Federal, iki
bölgeli, iki toplumlu anayasa oluşturmak için Annan Planı’nı Rumların kabul
etmemesine rağmen Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne üye yapılmasını şöyle
eleştirmiştir: "Avrupa Birliği, en büyük stratejik hatalardan birini
yaparak, KKTC ile bir anlaşma sağlanıp sağlanmadığına bakılmaksızın 1 Mayıs
2004’te Kıbrıs’ı üyeliğe kabul etti. Tanınmayan ve temsil edilmeyen KKTC dahil,
Ada’nın bütününün resmi olarak üyeliğe kabul edilmiş olmasıyla, kuzeyin
uğradığı haksızlığa bir de utanç eklenmiş oldu."
(In one of
its worst strategic decisions ever, the European Union (sadly, with UK
acquiescence) had agreed that Cyprus should join the EU on 1 May 2004, whether
agreement had been reached with the Turkish Cypriots or not. The plan was
approved overwhelmingly in referenda by the Turkish Cypriots but was rejected
by an even bigger margin by the Greek Cypriots. To add insult to injury to the
north, it is the whole island which formally has acceded to membership,
including the unrecognised and unrepresented TRNC)
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan da geçmişte aynı tespiti yapmıştı: “Referandum sürecinde
de KKTC %65 ile Annan Planı'na 'evet', Güney Kıbrıs Rum Yönetimi %75 ile
'hayır' dedi. KKTC'yi AB'ye almadılar. Güney Kıbrıs'ı aldılar. Böyle bir
samimiyet dışı uygulama var.”
Straw
yazısında, Dışişleri Bakanlığından arkadaşı olan Devlet Bakanı Baroness Symons'ın
sözlerini de hatırlatmaktadır: “Kıbrıslı Türkler mantıken bu başarısızlığın
kurbanları olmamaları gerektiğini söyleyebilirler. Çünkü, AB’nin dışında kalanlar
onlar. Ancak şu anda kesinlikle ihtiyaç duyulan şey, AB vatandaşı olan halklara
karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve Kıbrıslı Türklerin, yasalarının ve
idari uygulamalarının AB üyeliği için hazırlanmasıdır.”
(The
Turkish Cypriots can reasonably ask that they should not be the victims of this
setback, and yet it is they who are left in limbo outside the European Union. But
what is now needed, surely, is to remove all discrimination against people who
are, after all, citizens of the European Union and to prepare the Turkish
Cypriots and their legislation and administrative practices for eventual
European membership.)
Straw, Dış
İlişkiler Konseyi’nin Kuzey’in karşı karşıya kaldığı sorunları gidermek için
başlangıçta gösterdiği çabaların sonuca ulaşmadığını, bunların Kıbrıs Hükümeti
(Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) tarafından engellendiğini belirterek GKRY’ni
eleştirmektedir: "Bu dönemde Kıbrıslı Rumlar da AB’nin örnek bir üyesi
olamadılar. 2012 ve 2013’te kısmen Rusya’nın offshore bankacılığının tercih
ettiği yerlerden biri olarak bankacılık kriziyle karşı karşıya kaldı. Geçen ay
The Guardian gazetesi, Kıbrıs hükümetinin, milyarder Rus oligarklar ve
Ukraynalı iş çevrelerine vatandaşlık vererek 2013’ten bu yana 4 milyar Euro
topladığını iddia etti."
Straw,
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıslı Türkler ile siyasi eşitliği kabul
etmediğini belirtmektedir: "Rumlara AB üyeliği, bir uzlaşma karşılığında
verilseydi bence anlaşma sağlanmış olurdu. Gerçek şu ki, şimdiye kadar hiçbir
Kıbrıslı Rum lider, seçmenlerinin bir anlaşmayı desteklemesini sağlayamadı. Mevcut
statüko güney için fazlasıyla rahat." Kıbrıs’ta köklü bir çözüm için
çok önemli bir tespitte de bulunmaktadır: "Bana göre, uluslararası
toplumun gerçekleri anlamasının ve Ada’nın bölünmesini tanımasının zamanı
geldi. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir anlaşma için bir sonuca varmayan
müzakereleri sürdürmek yerine, Ada’nın bölünmüşlüğünün tanınmasıyla iki toplum
arasındaki ilişkileri geliştirmek mümkün olabilir.”
(It’s
time, in my view, for the international community to acknowledge this reality
and recognise the partition of the island. That would be far more likely to
improve relations between the two communities than continuing the useless
merry-go-round of further negotiations for a settlement that never can be.)
İstanbul’da
14 Eylül’de KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın katıldığı, TOBB ve İktisadi
Kalkınma Vakfı tarafından düzenlenen Güncel Gelişmeler Işığında Kıbrıs
Görüşmelerinin Geleceği ve Türkiye İçin Çıkarımlar toplantısı TOBB Başkanı Rifat
Hisarcıklıoğlu: "Kıbrıs'ın Doğu Akdeniz'de bir refah ve istikrar adası
olmasını istiyoruz" derken, İKV
Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu da Kıbrıs sorununun Türkiye'nin AB
sürecini aksatmak için bir araç olarak kullanıldığını belirtmiştir: "Önümüzdeki
ay 12'nci yılını geride bırakacağımız AB katılım müzakerelerinin istenilen
hızda ilerleyememesinin temelinde de AB'nin bu stratejik hatası var.”
Bu
gelişmelere paralel olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dişişleri
Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu KKTC’nin uluslararası alanda tanınması için özerk
olabileceğini açıklamıştır. Amerika'da Uluslararası Cumhuriyetçiler
Enstitüsü’ndeki yuvarlak masa toplantısında şunları söylemiştir: "Artık
uluslararası tanınma için çalışmaya başlamanın zamanı geldi. Bugüne kadar
bundan imtina ettik. Ancak artık KKTC’ye uluslararası tanıma için
uğraşabiliriz. Önümüzdeki ikinci bir seçenek ise özerk bir cumhuriyet. Fransa-Monaco ya da İngiltere-Cebelitarık modeli gibi
bir yapı. Yani dışişleri ve savunma alanlarındaki yetkilerimizi Türkiye’ye
devredip gerisini kendi içimizde yönettiğimiz bir cumhuriyet. Henüz hangi yolu
seçeceğimize karar vermedik. Ankara ile birlikte oturup karar vereceğiz.” Kırım’da,
Kuzey Irak’da ve Katalonya’da referandumlar yapılırken Kıbrıslı Türkler de
kendi gelecekleri hakkında karar vermelidir.
İspanya'daki
Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Carles Puigdemont, 4 Ekim’de BBC'ye konuşmuş
ve özerk hükümetinin bağımsızlık için bu haftanın sonu veya önümüzdeki haftanın
başında harekete geçeceğini söylemiştir. Puigdemont, İspanya'daki merkezi
hükümetin duruma müdahale ederek Katalan hükümetinin kontrolünü ele geçirmesi
durumunda ne yapacakları sorusuna ise "Bu her şeyi değiştiren bir hata
olur" demiştir. Kıbrıs Türkler Annan Planı’na evet derken, Kıbrıslı
Rumların hayır oyu kullanmasına rağmen Kıbrıs’ın AB’ye bölünmüş bir devlet
olarak üye yapılması, her ortamda gündeme getirilmelidir. Kuzey Kıbrıs’ta AB mevzuatının
yürürlükte olmadığı da unutulmamalıdır. AB üyesi bir devlet düşünün ki, kendi
mevzuatı üyesi olduğu kuruluşun sınırları içinde geçerli olmasın. Kıbrıs’ta
farklı bir tutum izleyen AB, Avrupa’da Yugoslavya’dan yedi, Çekoslovakya’dan
iki yeni bağımsız devletin ortaya çıkmasına sesini çıkarmamıştır.
Üstelik bu
yeni devletlerin halkları etnik ve dinsel olarak birbirine çok yakındır. Ayrıca
bu devletlerde bir tarafın diğerine yönelik soykırım planları da
bulunmamaktadır. Oysa Kıbrıs’ta Akritas soykırım planı ile Kıbrıs’ta yaşayan
Türklerin imha edilmesi öngörülmüştür. Akritas, 21 Aralık 1963 tarihinde
Tahtakale’de başlatılan Rum saldırılarını organize eden planın adıdır. Çok
önemli bir nokta da şudur: Kıbrıs’ta iki farklı ulus, iki ayrı din, iki farklı dil geçerlidir.
Ayrıca her iki ulusu temsil eden iki NATO üyesi iki devlet vardır. Siz
hiç duydunuz mu zeytinyağı ile suyun birbirine karıştığını? Çalkalayıp
karıştırsanız bile bir süre sonra zeytin yağı üste çıkar. Kıbrıs’ta AB ve
Birleşmiş Milletler, zeytin yağı ile suyu birbirine karıştırmak istemektedirler
ama bu karışım olmaz. Nitekim günümüzdeki Sudan, Libya, Irak ve Suriye
örnekleri göz ardı edilmemelidir.
KIBRIS GİBİ YAPAY BİR DEVLET DÜNYADA
YOKTUR.
Buna
rağmen AB, Kıbrıs’ta ayrı etnik, dinsel, kültürel kökenden gelmelerine rağmen
Türkler ile Rumlar arasında bütünleşmeyi istemektedir. Fakat AB, Kıbrıs
Anayasasında Türkçe resmi dil olmasına rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ikinci
resmi dili olan Türkçeyi AB dili olarak kabul etmemektedir. Bu konuyu, Avrupa
Birliği Türkiye İlişkileri: Bir Çıkmaz Sokak (Beta Basım, İstanbul, 2013)
kitabımda ayrıntılı olarak açıkladım.
Kıbrıs’ın
AB üyeliği konusunda görüşüne başvurulan İngiliz hukukçu Maurice H. Mendelson,
Kıbrıs’ın AB’ye tam üyelik başvurusunun geçersiz olduğunu açıklamıştır: “Republic
of Cyprus, and particularly the Treaty of Guarantee of 1960, the Greek Cypriot
Administration in the South can not apply for membership of Cyprus in the
European Union under the usurped title of the Republic of Cyprus and can not
become a member of any international organization, economic and political union
of which both Turkey and Greece are not members.” (Mendelson, 1997)
Güney
Kıbrıs Rum Lideri ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dördüncü Devlet Başkanı Glafkos
Klerides’in Cyprus: My Deposition adlı kitap kapağındaki (Clerides, 1989)
bölünmüş Kıbrıs haritası ve de Yunanistan’ın Kavala kenti giriş ve çıkışlarındaki
aynı harita durduğu sürece, Fransa-Monaco ya da İngiltere-Cebelitarık
örneğinden başka bir çözüm, Kıbrıs’a kalıcı bir barış ve huzur getiremez.