21 Ekim 2017 Cumartesi

JACK STRAW: KUZEY KIBRIS (KKTC) ULUSLARARASINDA TANINMALIDIR

JACK STRAW: KUZEY KIBRIS (KKTC) ULUSLARARASINDA TANINMALIDIR
İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, İngiliz Independent gazetesinde Ekim ayı başında yayınlanan (çok önemli) bir makalesinde, Kıbrıs'ta Türkler ile Rumlar arasındaki 11’nci uluslararası görüşmenin Rum tarafınca olumsuz sonuçlandığına dikkat çekmiştir: "İki bölgeli ve iki toplumlu bir devlet çatısında Ada’nın birleştirilmesine dönük müzakere edilmiş anlaşma saçmalığına bir son vermenin zamanı geldi. Çözüm, Ada’nın bölünmesi ve kuzeydeki Kıbrıslı Türklerin "KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİNİN" uluslararası olarak tanınmasıdır."  (http://www.independent.co.uk/voices/cyrpus-turkish-greek-cypriots-partition-eu-international-community-should-act-a7976711.html)
İşçi Partisi hükümetinde 2001-2006 yıllarında Dışişleri Bakanlığı yapan Straw, görüşmelerin sonuçsuz kalması durumunda bölünmenin gündeme getirilmesi gerektiğini savunmuştur. Müzakerelerin açıldığı 2005 yılında Avusturyalıların direnişini kıran Straw, 2013 yılında yayınlanan kitabının 18’nci bölümünü Avrupa Birliği ve Türkiye’ye ayırmıştır.

Last Man Standing: Memoirs of a Political Survivor isimli anı kitabının Hasta Adam Karşılık Veriyor: Avrupa ve Türkiye başlıklı bölümde Straw, müzakere sürecinin başlamasından bu yana Angela Merkel ile Nicolas Sarkozy  gibi Avrupalı siyasetçilerin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktığını  açıklamaktadır.  Bu iki siyasetçinin Türkiye’nin üyeliğini arzulamamasını Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasına bağlamıştır:

“33 müzakere başlığının, 17’si engellenmiş durumda. Hiçbir aday ülkeye böyle davranılmamıştır. Acil sorun Kıbrıs’tır. Bu sorun, Fransa, Almanya ve İngiltere tek ses olursa çözülebilir. Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Avrupa’nın kendisine sınır çizmesi gerektiğini söylediğinde, coğrafi sınırları kastetmemişti. Öyle olsaydı, Malta veya Güney Kıbrıs’ın alınmaması gerekirdi. Kastettiği dini sınırlardı. Tüm bunda kaybedecek olan AB’dir, Türkiye değil. Türkiye’nin AB’ye duyduğu ihtiyaçtan çok, AB’nin Türkiye’ye şu anda ihtiyacı vardır.” (Straw, 2013: Chapter 18)

TEPAV’ın konuğu olarak 2013 yılında Ankara’ya gelen Straw, ülkesinin adaylığını desteklediği Türkiye’ye, Avrupa Birliği’nin çifte standart uyguladığını düşündüğünü, Türkiye’nin İngiltere örneğindeki gibi AB’nin tüm kurumlarına tümüyle katılımının şart olmayıp Euro Bölgesi dışında kalabileceğini açıklamıştır. 1974 yılında Yunanistan ve darbeci Rumların Kıbrıs'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Makarios'u devirmesinin ardından Türkiye’nin askeri operasyonu başlattığına vurgu yapan Straw, adada zulme uğrayan Türklerin aynı şeyleri bir daha yaşamamaları için Türk ordusunun sayısının artırıldığına dikkat çekmiştir.

Federal, iki bölgeli, iki toplumlu anayasa oluşturmak için Annan Planı’nı Rumların kabul etmemesine rağmen Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne üye yapılmasını şöyle eleştirmiştir: "Avrupa Birliği, en büyük stratejik hatalardan birini yaparak, KKTC ile bir anlaşma sağlanıp sağlanmadığına bakılmaksızın 1 Mayıs 2004’te Kıbrıs’ı üyeliğe kabul etti. Tanınmayan ve temsil edilmeyen KKTC dahil, Ada’nın bütününün resmi olarak üyeliğe kabul edilmiş olmasıyla, kuzeyin uğradığı haksızlığa bir de utanç eklenmiş oldu."

(In one of its worst strategic decisions ever, the European Union (sadly, with UK acquiescence) had agreed that Cyprus should join the EU on 1 May 2004, whether agreement had been reached with the Turkish Cypriots or not. The plan was approved overwhelmingly in referenda by the Turkish Cypriots but was rejected by an even bigger margin by the Greek Cypriots. To add insult to injury to the north, it is the whole island which formally has acceded to membership, including the unrecognised and unrepresented TRNC)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçmişte aynı tespiti yapmıştı: “Referandum sürecinde de KKTC %65 ile Annan Planı'na 'evet', Güney Kıbrıs Rum Yönetimi %75 ile 'hayır' dedi. KKTC'yi AB'ye almadılar. Güney Kıbrıs'ı aldılar. Böyle bir samimiyet dışı uygulama var.”

Straw yazısında, Dışişleri Bakanlığından arkadaşı olan Devlet Bakanı Baroness Symons'ın sözlerini de hatırlatmaktadır: “Kıbrıslı Türkler mantıken bu başarısızlığın kurbanları olmamaları gerektiğini söyleyebilirler. Çünkü, AB’nin dışında kalanlar onlar. Ancak şu anda kesinlikle ihtiyaç duyulan şey, AB vatandaşı olan halklara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve Kıbrıslı Türklerin, yasalarının ve idari uygulamalarının AB üyeliği için hazırlanmasıdır.”

(The Turkish Cypriots can reasonably ask that they should not be the victims of this setback, and yet it is they who are left in limbo outside the European Union. But what is now needed, surely, is to remove all discrimination against people who are, after all, citizens of the European Union and to prepare the Turkish Cypriots and their legislation and administrative practices for eventual European membership.)

Straw, Dış İlişkiler Konseyi’nin Kuzey’in karşı karşıya kaldığı sorunları gidermek için başlangıçta gösterdiği çabaların sonuca ulaşmadığını, bunların Kıbrıs Hükümeti (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) tarafından engellendiğini belirterek GKRY’ni eleştirmektedir: "Bu dönemde Kıbrıslı Rumlar da AB’nin örnek bir üyesi olamadılar. 2012 ve 2013’te kısmen Rusya’nın offshore bankacılığının tercih ettiği yerlerden biri olarak bankacılık kriziyle karşı karşıya kaldı. Geçen ay The Guardian gazetesi, Kıbrıs hükümetinin, milyarder Rus oligarklar ve Ukraynalı iş çevrelerine vatandaşlık vererek 2013’ten bu yana 4 milyar Euro topladığını iddia etti."

Straw, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıslı Türkler ile siyasi eşitliği kabul etmediğini belirtmektedir: "Rumlara AB üyeliği, bir uzlaşma karşılığında verilseydi bence anlaşma sağlanmış olurdu. Gerçek şu ki, şimdiye kadar hiçbir Kıbrıslı Rum lider, seçmenlerinin bir anlaşmayı desteklemesini sağlayamadı. Mevcut statüko güney için fazlasıyla rahat."  Kıbrıs’ta köklü bir çözüm için çok önemli bir tespitte de bulunmaktadır: "Bana göre, uluslararası toplumun gerçekleri anlamasının ve Ada’nın bölünmesini tanımasının zamanı geldi. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir anlaşma için bir sonuca varmayan müzakereleri sürdürmek yerine, Ada’nın bölünmüşlüğünün tanınmasıyla iki toplum arasındaki ilişkileri geliştirmek mümkün olabilir.”

(It’s time, in my view, for the international community to acknowledge this reality and recognise the partition of the island. That would be far more likely to improve relations between the two communities than continuing the useless merry-go-round of further negotiations for a settlement that never can be.)

İstanbul’da 14 Eylül’de KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın katıldığı, TOBB ve İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından düzenlenen Güncel Gelişmeler Işığında Kıbrıs Görüşmelerinin Geleceği ve Türkiye İçin Çıkarımlar toplantısı TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu: "Kıbrıs'ın Doğu Akdeniz'de bir refah ve istikrar adası olmasını istiyoruz"  derken, İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu da Kıbrıs sorununun Türkiye'nin AB sürecini aksatmak için bir araç olarak kullanıldığını belirtmiştir: "Önümüzdeki ay 12'nci yılını geride bırakacağımız AB katılım müzakerelerinin istenilen hızda ilerleyememesinin temelinde de AB'nin bu stratejik hatası var.”
Bu gelişmelere paralel olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dişişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu KKTC’nin uluslararası alanda tanınması için özerk olabileceğini  açıklamıştır.  Amerika'da Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü’ndeki yuvarlak masa toplantısında şunları söylemiştir: "Artık uluslararası tanınma için çalışmaya başlamanın zamanı geldi. Bugüne kadar bundan imtina ettik. Ancak artık KKTC’ye uluslararası tanıma için uğraşabiliriz. Önümüzdeki ikinci bir seçenek ise özerk bir cumhuriyet. Fransa-Monaco ya da İngiltere-Cebelitarık modeli gibi bir yapı. Yani dışişleri ve savunma alanlarındaki yetkilerimizi Türkiye’ye devredip gerisini kendi içimizde yönettiğimiz bir cumhuriyet. Henüz hangi yolu seçeceğimize karar vermedik. Ankara ile birlikte oturup karar vereceğiz.” Kırım’da, Kuzey Irak’da ve Katalonya’da referandumlar yapılırken Kıbrıslı Türkler de kendi gelecekleri hakkında karar vermelidir.

İspanya'daki Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Carles Puigdemont, 4 Ekim’de BBC'ye konuşmuş ve özerk hükümetinin bağımsızlık için bu haftanın sonu veya önümüzdeki haftanın başında harekete geçeceğini söylemiştir. Puigdemont, İspanya'daki merkezi hükümetin duruma müdahale ederek Katalan hükümetinin kontrolünü ele geçirmesi durumunda ne yapacakları sorusuna ise "Bu her şeyi değiştiren bir hata olur" demiştir. Kıbrıs Türkler Annan Planı’na evet derken, Kıbrıslı Rumların hayır oyu kullanmasına rağmen Kıbrıs’ın AB’ye bölünmüş bir devlet olarak üye yapılması, her ortamda gündeme getirilmelidir. Kuzey Kıbrıs’ta AB mevzuatının yürürlükte olmadığı da unutulmamalıdır. AB üyesi bir devlet düşünün ki, kendi mevzuatı üyesi olduğu kuruluşun sınırları içinde geçerli olmasın. Kıbrıs’ta farklı bir tutum izleyen AB, Avrupa’da Yugoslavya’dan yedi, Çekoslovakya’dan iki yeni bağımsız devletin ortaya çıkmasına sesini çıkarmamıştır.

Üstelik bu yeni devletlerin halkları etnik ve dinsel olarak birbirine çok yakındır. Ayrıca bu devletlerde bir tarafın diğerine yönelik soykırım planları da bulunmamaktadır. Oysa Kıbrıs’ta Akritas soykırım planı ile Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin imha edilmesi öngörülmüştür. Akritas, 21 Aralık 1963 tarihinde Tahtakale’de başlatılan Rum saldırılarını organize eden planın adıdır. Çok önemli bir nokta da şudur: Kıbrıs’ta iki farklı ulus, iki ayrı din, iki farklı dil geçerlidir. Ayrıca her iki ulusu temsil eden iki NATO üyesi iki devlet vardır.  Siz hiç duydunuz mu zeytinyağı ile suyun birbirine karıştığını? Çalkalayıp karıştırsanız bile bir süre sonra zeytin yağı üste çıkar. Kıbrıs’ta AB ve Birleşmiş Milletler, zeytin yağı ile suyu birbirine karıştırmak istemektedirler ama bu karışım olmaz.  Nitekim günümüzdeki Sudan, Libya, Irak ve Suriye örnekleri göz ardı edilmemelidir.

KIBRIS GİBİ YAPAY BİR DEVLET DÜNYADA YOKTUR.
Buna rağmen AB, Kıbrıs’ta ayrı etnik, dinsel, kültürel kökenden gelmelerine rağmen Türkler ile Rumlar arasında bütünleşmeyi istemektedir. Fakat AB, Kıbrıs Anayasasında Türkçe resmi dil olmasına rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ikinci resmi dili olan Türkçeyi AB dili olarak kabul etmemektedir. Bu konuyu, Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri: Bir Çıkmaz Sokak (Beta Basım, İstanbul, 2013) kitabımda ayrıntılı olarak açıkladım.

Kıbrıs’ın AB üyeliği konusunda görüşüne başvurulan İngiliz hukukçu Maurice H. Mendelson, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyelik başvurusunun geçersiz olduğunu açıklamıştır: “Republic of Cyprus, and particularly the Treaty of Guarantee of 1960, the Greek Cypriot Administration in the South can not apply for membership of Cyprus in the European Union under the usurped title of the Republic of Cyprus and can not become a member of any international organization, economic and political union of which both Turkey and Greece are not members.” (Mendelson, 1997)
Güney Kıbrıs Rum Lideri ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dördüncü Devlet Başkanı Glafkos Klerides’in Cyprus: My Deposition adlı kitap kapağındaki (Clerides, 1989) bölünmüş Kıbrıs haritası ve de Yunanistan’ın Kavala kenti giriş ve çıkışlarındaki aynı harita durduğu sürece, Fransa-Monaco ya da İngiltere-Cebelitarık örneğinden başka bir çözüm, Kıbrıs’a kalıcı bir barış ve huzur getiremez.

13 Ekim 2017 Cuma

CUMA'NIZ MÜBAREK, HAYIRLI, BEREKETLİ, FEYİZLİ VE KUTLU OLSUN

VATANIN KAHRAMAN EVLÂDI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İLÂHİ VAZİFELİ; BÜYÜK BİR İNSANDI VE ISLAHA VAZİFELİ İDİ
HİKMET AYTEK (13 Ekim 2017-Cuma)
Mustafa Kemal Atatürk’e “kafirdi” demekle gayretullaha dokunduğunun farkında mısın?! Değil isen bir gün gelir Rabbımın lutf-u ile hayrını şerrini bilirsin, inşallah. Vatanın kahraman evladı. İlahi vazifeli. Büyük insan… Allah’ını bilen, gerçek Müslümandı. Islaha vazifeli idi; şahidim.
Hazret-i Kur’an’a hayran, Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği emr-i ilahilere hürmetkârdı Mustafa Kemal Atatürk.
Cumhuriyet deyince de hatıra elbette ki rakipsiz olarak Mustafa Kemal Atatürk ve dolayısı ile kader birliği ettiği fikir ve silâh arkadaşları gelir!..
En güzel idare sistemi olan Cumhuriyet’i bizler kurduk. Bizlerden kasıt zihniyettir. Şahit mi gerekli: İlk Meclis-i Mebusan kimlerden müteşekkildi? Lütfen iyi bak! İleriyi gören şeyh efendiler, hakîkati idrak eden hoca efendilerimiz değil mi idi? Hayati tedirginlik olduğu halde Mustafa Kemal Paşa ile gönül birliği yaparak, bu vatan ve necip millet için hayatlarını hiçe sayanlar; onlar iyi biliyorlardı, Peygamber Efendimiz’in “hubbü’l-vatan mine’l-îman” buyurmasını!..
Yazıklar olsun… Vatan sevgisini kaybetmiş fakat Atatürk hayranlığından bahseden gâfil, gülünç insanlar zamanımızda az değil.
Allah rızası için sen ben davasını bırakalım vatanımıza sahip olalım. Bilmeden, büyük insanların büyüklüğüne leke düşürmeyelim. Bugün vatan olarak elimizde mevcut olan Atatürk’ün canını fedadan çekinmediği vatan değil mi? "
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÖLÜMÜNDEN ON BEŞ GÜN ÖNCE KENDİNE GELDİĞİ ZAMAN, DÜNYA MÜSLÜMANLARINA ŞU MESAJI VERMİŞTİR:
“Atatürk ölümünden on beş gün önce kendine geldiği zaman, dünya müslümanlarına şu mesajı vermiştir: “Bütün dünyanın müslümanları, Allah’ın son Peygamberi Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği tâlimatları da tam olarak tatbik etmeli!. Tüm İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli!. Zîrâ ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.”
Mustafa Kemal Atatürk, bu mesajı başbakan ve dışişleri bakanı vâsıtası ile dünyâya açıkladı!..
(Prof. Dr. Hanif Faruk, Urduca Yayınlarında Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi yayınları, Ankara 1979, s. 102)
ATATÜRK'Ü İYİ TANI. 
HÜRMET ET
Atatürk’ü iyi tanı, hürmet et. Geçmişteki idarecilerini de tanı ve hürmet et. Hele Sultan Vahdettin Han için “vatan haini” diyenleri Allah islâh etsin. Zamanla târih daha tafsîlatlı yazar, inşallah.!.
“Atatürkçü şeyh olmaz” diye ahkâm kesenlere derim ki: Atatürkçülük diye ne bir din, ne mezhep, ne de meşrep var. Bu vatanın, milletin kalkınması için o günkü imkânsızlıklar içerisinde “vatanım ve milletim” diye kıvranan büyük insanı takdir etmeye mani olacak bir şeyi kabul etmem mümkün değil. Sen nasıl aksini düşünüyorsun? Biliyorum ki doyurucu bir izah yapamayacaksın.. Çünkü öyle bir sermaye mevcut değil tutarsız cehaletine doğrusu hayret!..
Milletçe müteşekkiriz. Bu vatan için canını verenlerden, canla başla çalışanlardan Allah arzı olsun, makamlarını cennet eylesin.
ATV’de Fatih Çekirge’nin İktidar Oyunu programında TRT 1’de ve daha birçok programlarda gazetelerde, dergilerde, haftalık sohbetlerimde, Cumhuriyet’in en güzel idare tarzı olduğunu ve yağcılık ve nankörlükten uzak bir Atatürk hayranı olduğumu birinci kanalda kaç defa, diğer bâzı kanallarda da ara sıra anlattığımı sağır sultanlar dahi duydular ve biliyorlar. Bu gerçekleri her zaman her sınıftan insanlara anlatmaya yetkiliyim ve muktedirim. Az da olsa o günleri yaşadım. Şahidi olduğum çok meseleler var, gerek maddi gerekse manevi…"
- Pir-i Galibi (kds) -
- Tasavvuf ve Zikrullah, H. Galip Hasan KUŞÇUOĞLU (Kuşçuoğlu Vakfı Kültür ve Eğitim Yayınları No: 2, Ankara)
- METAFİZİK, H. Galip Hasan KUŞÇUOĞLU (Kuşçuoğlu Vakfı Kültür ve Eğitim Yayınları No: 4, Ankara) 

10 Ekim 2017 Salı

II.HALİÇ KONFERANSI 2017 (ÜZERİNE DÜŞÜNCELER VE II. SÜLEYMANİYE KONGRESİ) - YALÇIN KOÇAK 18. Dönem Sakarya Milletvekili

II. 
HALİÇ
KONFERANSI
2017
Dr. +YALÇIN KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili
Garbiyat Enstitüsü olarak kayıp haklarımızın peşine düşeli beri; (aslında bizden çalınan değerlerin) gördük ki bizim Lozan bakiyesi haklarımızdan birisi de Musul Vilayetimizmiş.
Lozan’da uyutulmuş bir mesele, Musul meselemiz dokuz ay sonra Haliç’te toplanılan kongrede de sonuç alınamıyor ve daha sonra Birleşmiş Milletler olan ve o gün 12 üyesi de İngiliz peykesi olduğu için ABD’nin dahi üye olmayı kabul etmediği cemiyeti Akvam’a bırakılıyor. Hakem sıfatıyla çözüm bulacak Cemiyeti Akvam Musul’u şartlı olarak İngiliz mandası olan Irak Krallığına bırakıyor ve Bağdat, Basra ve Musul Vilayetlerinden oluşan Irak adlı bir devlet kuruluyor. Tabi bizim onayımız olmadan.
Burada mandater devletin 25 yıllık bir idaresi söz konusu; önemli bir tarihi problem konusu?
Musul Vilayeti Konseyi adı verilen MVK toprak sahibi aşiretlerden oluşuyor. Kısmi özerklik hakları var. Süre sonunda Türkiye’ye bağlanma taleplerinin önü açık? MVK Birleşmiş Miletlerde bir Konsil üye ile daimi temsilcisi oluşturmalıydı bu şart hiçbir zaman gerçekleştirilmedi ( hem Krallık oligarşisi hem de diktatöryal idareler bu seçime müsaade etmedi.) 1992 yılında Özal’ın el atmasıyla MVK Ankara’da toplanıp temsilci seçebildi.
I.Haliç Konferansı 1924’de sonuç alınamadan dağıldı demiştik (Sir Percy Cook’un anılarından)  peki gündemde neler vardı biliyor muyuz, bunları da 1922 de Süleymaniye de Kongre toplayan yiğit Yarbay Şefik Özdemir beyin zabıtlarından okuyoruz.
Tarih her yerden hakkımızı ve haklılığımızı haykırıyor da, batı öğretileriyle ve onların referansları ile bu feryatları ne algılayabiliyoruz nede analiz edebiliyoruz.
II. Haliç Konferansımızı 93 yıl sonra Musul gündemli tekrar yaptık. Konuştuk, tartıştık.
Müdafaa i Hukukumuzun davasını takip ettik;
İşte sonuçları;
Mondros imzalandığında Musul Vilayeti bizim elimizdedir.
Meclisimiz Misakı Milli sınırlarımızı sayarken Musul’u da dahil saymıştır.
Lozan’da bu mesele (Petrol Coğrafyası olduğu için) uyutulmuştur.
Musul Vilayeti Konseyi (Toprak sahibi Aşiretler) hakları vardır, gasp edilmiştir. Uyuşturulmuş bir konudur.
1922’de Yarbay Şefik Özdemir, canımızı yakanların canını çok acıtmıştır. Süleymaniye’de Berzenciler ile birlikte Süleymaniye Müdafaa i  Hukuk cemiyeti olarak Türkiye’ye ilhakı da kapsayan kararlar alan bir kongre toplanmıştır.
1925 Nasturi isyanları ve Şeyh Sait ayaklandırılmaları hep İngiliz’in Musul’u perdelemek için yaptırdığı kalkışmalardır. Cafer Tayyar (Eğilmez) paşa gereğini yapmış ancak Ankara arkasını getirmemiştir.
1926 Ankara antlaşması ile İngiliz Mandaterliğinde 25 yıl süreli emanet Musul vilayeti ve sınır tespiti yapılmış olup,
Şayet; Irak’ın toprak bütünlüğü bozuluyorsa Musul Vilayeti’nin özel ve özerk statüsü devreye girmeli, sahibine iade edilmelidir.
Bu Nafta işinin başımıza bela getireceğini gören Abdülhamit’ten şahsı adına bedelini ödeyerek aldığı tapular konusu irdelendiğinde Avrupa Kayıp Haklar Hukuku üzerinden gidildiğinde gecikmiş alacakların tahsilinde geç kalındığı görülecektir.
Hikmet Uluğbay bakanımızın “Osmanlıdan Cumhuriyete Petro Politik” kitabında gasp edilen petrol gelirimiz ve bütçemize konan fasıl’ın akibetini konusu gayet açıklıkla kayıp haklar hukuku üzerinden aranmadığını da görebiliyoruz.
Rahmetli Özal bu sınırda bir gün bizim komşumuzun değişeceğini gördü ve GAP ile Atatürk Barajının Milli kaynaklarla tez elden bitirilmesi gerektiğine karar verdi; bu gün bize bu barajı yaptırırlar mıydı?
1991 de tüm dünya yanımızdayken Irak’a girmememizin faturasını ödemekle meşgul olduğumuzu ikrar edelim,
Görevini yapmayanları tarih önünde not düşelim,
35 bin evladımı toprağa verenleri,
1 trilyon dolarımızı heder edenleri,
Dün savaşmaktan kaçıp istifa edenleri Affetmedim, Af edemeyeceğim,
Bu kusursa, sizler beni affedin.
***
NOT: İnşallah II. Süleymaniye Kongresini de yapacağız.

4 Ekim 2017 Çarşamba

TÜRK BÜRO-SEN GENEL BAŞKANI FAHRETTİN YOKUŞ: TÜM EMEKLİLER BİR ARAYA GELEREK HAKLARI İÇİN MÜCADELE ETMELİDİR

TÜRK BÜRO-SEN Genel Başkanı Fahrettin YOKUŞ 
“TÜM EMEKLİLERİMİZ BİR ARAYA GELEREK HAKLARI İÇİN MÜCADELE ETMELİDİR”
Türk Büro-Sen Genel Başkanımız Fahrettin Yokuş Türk Emekli Sen’in 6. Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Türkiye Kamu-Sen bünyesinde kurulan Türk Emekli-Sen’imizin kuruluş çalışmalarına katılan biri olarak, emek veren herkese teşekkür ediyorum diyen Yokuş; “Maalesef emeklilerimiz ülkemizde hak ettiği değeri görmüyor. Avrupa ülkelerinde emekliler dünya turuna çıkarken, bizim emeklilerimiz ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyor” dedi.
ÜLKEYİ YÖNETENLER KAMU ÇALIŞANLARINI MESAİ ARKADAŞI OLARAK GÖRMELİDİR
Yokuş, “Devlet memurları, Devleti somutlaştırır, Devletin temsilcileridir. İktidarın çıkardığı yasaları, memurlar uygular. Memurlar, Devleti yönetenlerin mesai arkadaşlarıdır. Memurlar olmadan, sağlık, eğitim, ulaşım, diyanet vs. hiçbir hizmet verilemez. Vergi toplanamaz, sosyal Güvenlik sağlanamaz, en önemlisi can güvenliği sağlanamaz. Yani kamu çalışanları Devletin olmazsa olmazlarıdır. Devletten memurları çıkarırsanız, duvarlar ve kurallar kalır. Bu gerçek ortada iken, ülkemizi yönetenler memurları üzerlerinde istedikleri tasarrufları yapabilecekleri bir araç olarak görmüşlerdir. Hakkımızı istediğimiz zaman, “beğenmiyorsanız gidin” cevapları aldık. Millete hizmet veren memurlara bu zulüm reva görülür mü? Ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar, kamu çalışanlarını mesai arkadaşları olarak görmelidir. Bir insanın doğumundan ölümüne kadar her evresinde Devlet Memuru vardır. Ancak, memurlarımız bugüne kadar hak ettikleri değeri görmemiştir.”
EMEKLİLER DE ÜLKEMİZİN SOSYAL BİR TARAFIDIR
“SGK’yı tek çatı altında birleştirdiklerinde “norm ve standart birliği sağlanacak”  dediler. Ancak ne oldu? İşçi emeklisi ile memur emeklisi arasında büyük farklılıklar oluştu. Devlette çalışan işçi ile memur arasında bile ayrım yapılmaktadır. Bu durum emekliliğe de yansımıştır. Memurlar emekli olduğu zaman maaşları yarı yarıya düşmektedir. 30 yıl Devlette çalışıp emekli olan işçi ile 30 yıl Devlette çalışıp emekli olan memur aynı maaşı, aynı ikramiyeyi mi alıyor?
Mevcut Toplu Sözleşme Yasasına göre; Memurlar için ne kadar ücret artışı alınırsa, memur emeklisine de aynı artışlar yansıtılıyor. Memurlar adına ve memurlar tarafından yetkilendirilen Sendikalar bulunuyor.  Emeklilerin Temsilcisi bulunmuyorsa ki, bugünkü gerçek budur, tüm emekliler buna tepki göstermelidir. Emekliler de bir sosyal kesim olduğunu hatırlamalı, Hükümete ve kendileri adına pazarlık masasına oturan Konfederasyona hatırlatmalıdır. Bu ülkede toplamda 11 milyon emekli var. Emekli Dernekleri, Federasyonları bir araya gelmeli ve örgütlenmelidir. Hakları için mücadele etmelidir. Biz Türkiye kamu-Sen olarak, emeklilerin mücadelesinde her zaman yanlarında olacağız.”
EMEKLİLERİMİZ NEDEN SEFALET İÇİNDE YAŞAMA MAHKÛM EDİLİYOR?
Yokuş, “Biz Türk Emekli-Sen’imizi bunun için kurduk. Bu ülkede emeklilerinde ciddi bir kesimi oluşturduğunu herkese anlatmak ve haklarını savunmak için bir araya geldik. Kamuda bazı bürokratlar, yaşı dolan çalışanları emekliliğe zorluyor. Bunu yapmaya kimin hakkı var? Emekli olsun, iyi de, nasıl geçinecek bu insanlar? Emeklilik şartları ne zaman düzeltilecek? Ek ödemeler emekliliğe sayılmıyor. 30 yıldan fazla çalışma hizmetten kabul edilmiyor. Hatta fazladan çalışılan yılların ikramiyesi bile verilmiyor. Buna seyirci mi kalacağız? Avrupa ülkelerinin emeklileri dünya turuna çıkarken, benim ülkemin emeklileri neden ikinci bir iş bulmak zorunda kalıyor. Yıllarca Devlete hizmet veren memur, emekli olduğunda neden acz içinde kalıyor? Emeklilerimizin sorunlarını daha çok gündeme taşıyacağız. Bu sorunların çözümü için de elimizi taşın altına koyacağız” dedi. Genel Başkanımızın konuşmasından sonra Türk Emekli-Sen 6. Olağan Genel Kurulu devam etti.  
-- 
Röportaj ve görüşme talebiniz için:
0 312 - 424 22 11 // TÜRK BÜRO-SEN BASIN BÜROSU // Deniz GÜRBÜZ