ÜNİVERSİTE MEZUNU OLUN
Nevzat
Laleli
Bu başlığı gören okurlarım, “herkesin
üniversite me’zunu olması mümkün müdür?” diyecekler ve en azından bunun için
mekân, zamana ve imkâna ihtiyaç olacaktır, diye ekleyeceklerdir. Bu üniversite,
bizim bildiğimiz üniversite değildir ve bunun için gereken şey de mekân, zaman
ve imkân değil iman, ihlâs ve fedakârlıktır.
Bu sözlerimle sizlere Müslümanlığın
kademelerini tarif etmeye çalıştım. Her şeyde olduğu gibi Müslümanlıkta da
kademeler vardır. Bu ifademizi daha iyi anlayabilmek için Asr’ı saadete bakmak
yeterli olacaktır.
Siz hangi
kademesiniz?
Peygamberimize nübüvvet
(peygamberlik) görevi Mekke’de verildi. İlk Müslümanlar Dar’ül Erkam (Erkam’ın
evi) da toplanır orada İslamı öğrenmeye çalışırlardı. O dönemde inzal olan
ayetler hep iman esasları üzerine idi. Allah’ın varlığı ve birliği, kudret ve
kuvveti, melekler, cennet ve cehennem, Peygamberler gibi… Bu ayetlere Mekkî
ayetler denmektedir.
İkinci dönem yine Mekke’de devam
etti. Bu dönemin özellikleri Müslümanların karşılaştıkları nefislerine hoş
gelen bir takın olaylara karşı direnmeleri ve nefislerini terbiye etmeleri ile
Münafıkların yaptıkları zulümlere karşı dayanma ve direnme hareketleridir.
Bu dönem Müslümanların imtihan
dönemidir ve zorluklar karşısında çelikleşme ve bilenme dönemidir. “Ben
Müslüman’ım” diyen bir insan bu inancında ne kadar samimidir? Gerçekte Allah’a
malum olan bu husus, bizim de kendimizi tanımamıza sebep olmaktadır.
Üçüncü dönem fedakârlıkların
başlaması dönemidir ki bu Hicretle başlamaktadır. Evini, yurdunu, malını,
mülkünü, sevdiklerini, Allah için terk edebilme dönemidir. Mekke’de varlıklı
bir insan, Medine’ye hicret edince beş parasız ve fakir durumuna düşmüştür.
Bu arada ayetlerin şekli de değişmiş
ve adına Medeni ayetler dediğimiz, bir devletin kurulması ve adaletle devam
edebilmesi için ekonomik, siyasi, hukuki, ahlaki, ilmi ayetler yani “ahkâm
ayetleri” inmeye başlamıştır.
İslamın
canı olan Cihad bu dönemde farz kılınmıştır. Cihadın ilk hareketi, “biatla”
başlar. Peygamberimizin nübüvvet vasfında (özelliği) başka bir diğer vasfı da
imamet, reislik, başkanlık, devlet başkanlığı vasfıdır. Müslümanlar bu vasfı
kabul ettiklerini göstermek için 1. Akabe ve 2. Akabe biatlerini yapmışlar,
Mekke’nin fethi esnasında “Rıdvan biati” diye anılan biati
gerçekleştirmişlerdir.
Düşmanla
mukatele (savaş), Bedir harbiyle başladı. Dikkat edilecek olursa Cihat çok
geniş manasıyla “Allah’ın adını (hükmünü) yeryüzüne yaymak” olduğu halde savaş
(mukatele) lüzum görüldüğü zamanlar yapıldı. Arkasında Uhud harbi, Hendek harbi
gibi…
Harpler,
Müslümanların davasında çelikleşmelerini sağlamış, onların en kıymetli varlığı
olan canını bile bu uğurda verebileceklerinin fedakârlığını gösteren
olaylardır. Harplerin sonunda aldıkları unvan ya şehitliktir veya gazilik
olacaktır.
Bütün bu
safhaları, zamanımızın okullarına benzetirsek, ilkokula başlamayı yeni Müslüman
olmaya, Dar’ül Erkamda bulunmaya ilkokul öğrenimini devam etmeye…
Mekke
ortamında karşılaşılan nefse cazip gelen (Arap kızlarının ayaklarında
halhallerle yürümeleri- Kumar ile bir anda zengin olunmayı- kadeh tokuşturarak
içki içmeyi- cengi (dansöz) kızları oynatmayı- zina etmeyi) ve müşriklerin
işkencelerine dayanmayı Ortaokul tahsiline… Hicret ederek fedakârlık sınavını
kazanmayı lise öğrenimine… Biat etmeyi, Üniversiteye girmeye benzetebiliriz.
Hemen
ifade etmeliyim ki biat işin henüz başıdır ve sadece söz vermedir. Cihad etmek
ve gerektiğinde kumandanın emri ile mukatelede etmek, biatla verilen sözün
tutulmasıdır. Söz vermişsin ama tutmamışsın. Allah vermesin bu imtihanın kaybedilmesidir.
İmtihanı kazanabilmek için verdiğin sözü tutacaksın, cihad için malını ve
canını terk edeceksin.
Onun için
Kur’an-ı Kerimde nerede bir cihad ayeti gelmişse hemen arkasında “bi emvaliküm
ve en fisüküm” buyrulmakta ve “mal ve canın bu uğurda verilmesi” gerektiği
vurgulanmaktadır.
Bu
maneviyat üniversitesi diploması size ya “Bu Müslüman, Gazi’dir” diye verilir
veya “Şehittir, hesapsız cennete girmeye hak kazanmıştır” diye verilir.
Burada
dikkat edilecek husus, Müslüman’ın Allah rızası için çalışmasıdır. Yeryüzünde
Allah’ın hükmünün uygulanması demek, bütün dünyada kurulan ahlaksız, kapitalist
ve sömürücü düzenlerin yerine “Adil düzen”in kurulması, Adaletin geri
getirilmesi, soygun ve sömürünün sona erdirilmesi, ahlaksızlıkların yerine
üstün ahlak kurallarını ikamesidir.
Zamanımızda
“Ben Müslüman’ım” diyenlerin durumlarına baktığımızda hemen hepsinin ilkokul
seviyesinde ki çocuk durumunda olduğu görülmektedir.
Ya adam,
inandım der orada kalır veya iman der okur okur gene imanı okur. Eskilerin
dedikleri gibi “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur.” Ortaokula
gitmenin gayretini bile gösteremez. Hele üniversite mezunu olmak, aklının
ucundan bile geçmez. Müslümanlığı sadece kitap okumak, namaz kılmak, oruç
tutmak, hac ve umreye gitmek zanneder.
Hele ,“Ben
Müslüman’ım” dediği halde, sömürü ve soygun düzenine omuz veren, ona destek
olan insanların ise yarın yakalarını nasıl kurtaracaklarını ben bilmiyorum. Bu
soruyu kendilerine yakın bildikleri bir hoca efendiye sorsunlar, belki o bilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder