RIFAT SERDAROĞLU
Büyük Devletler, gerektiğinde kendi menfaatlerini veya ülke
dışındaki soydaşlarının yaşam haklarını korumak amacıyla silah gönderebilirler!
Bu şekilde yapılan gizli operasyonların bile o devlette
kayıtları vardır.
-Silahlar nereden, kimin aracılığıyla, kaça alındı?
-Teslim edileceği yere kimler tarafından götürüldü?
-Ve en önemlisi bunların parası nasıl ve nereden ödendi?
Tüm bu soruların yanıtları, o devletin kayıtlarında
olmalıdır…
Fakat aklı başında ve vatanını seven hiçbir devlet adamı,
terör örgütlerine silah göndermez ve kafa kesicilere destek olmaz! Bunu yapma
gafletinde bulunanlar hem kendilerinin feci sonlarını hazırlarlar, hem de
ülkelerini çok zora sokarlar…
Sizlere Türk Devletinin yaptığı bir gizli operasyonu,
üzerinden 58 (Elli sekiz) yıl geçtiği için anlatacağım.
Devletine ve Milletine hizmet etmiş, bu uğurda çok çileler
çekmiş ve bugün için rahmete kavuşmuş vatanseverlerden yani gerçek "Devlet
Adamlarından” söz edeceğim…
1957 seçimlerini, Demokrat Parti %47,87 oy ve 424
Milletvekili ile kazandı.
40 kişiden oluşan DP Parti Meclisi ilk toplantılarından birini yapıyordu!
40 kişiden oluşan DP Parti Meclisi ilk toplantılarından birini yapıyordu!
Toplantı anında, Başbakan Menderes’in Özel Kalem Müdürü
içeri girer ve Menderes’e bir şeyler fısıldar. Menderes “Buyursun, gelsin” der.
İçeri bir beyefendi girer ve “Emrettiğiniz ürünler hazırlandı, Muhterem
Başvekilim” der ve sorar; “Ben bu ürünleri kime zimmetleyeceğim?”
Menderes; “Hizmetiniz için teşekkür ederim. Teslim
belgelerini imzalayacak iki arkadaşımı göndereceğim, çıkabilirsiniz” der ve
toplantıya devam eder.
Toplantı bitiminde Menderes; “Sayın Serdaroğlu, Sayın Erdem
sizler lütfen kalınız” der. Menderes- İzmir MV Eczacı Kemal Serdaroğlu- Antalya
MV Sadık Erdem ve Özel Kalem Müdürü Ahmet Salih Korur, toplantıya devam ederler.
Menderes; “Kıbrıs’taki Rum mezalimi tırmanıyor,
soydaşlarımız katlediliyor,
biz ise hem teknik yetersizlikten, hem de ABD baskısından açıkça destek olamıyoruz. Bu yüzden, Fatin Bey (Fatin Rüştü Zorlu) ve Korgeneral Daniş Karabelen önderliğinde, Rıza Vuruşkan-Burhan Nalbantoğlu-Rauf Denktaş-Kemal Tanrısevdi tarafından, TMT (Türk Mukavemet Teşkilâtını) kurulmasına onay verdik. Onlara silah gönderilecek. Biraz önce gelen Bey, MKE Genel Müdürü (Makine Kimya Endüstrisi) idi. Eğer kabul ederseniz bu silahlar size zimmetlenecek ve parası Tahsisat-ı Mestureden (Örtülü Ödenek) ödenecek” diyerek sözlerini tamamlar.
biz ise hem teknik yetersizlikten, hem de ABD baskısından açıkça destek olamıyoruz. Bu yüzden, Fatin Bey (Fatin Rüştü Zorlu) ve Korgeneral Daniş Karabelen önderliğinde, Rıza Vuruşkan-Burhan Nalbantoğlu-Rauf Denktaş-Kemal Tanrısevdi tarafından, TMT (Türk Mukavemet Teşkilâtını) kurulmasına onay verdik. Onlara silah gönderilecek. Biraz önce gelen Bey, MKE Genel Müdürü (Makine Kimya Endüstrisi) idi. Eğer kabul ederseniz bu silahlar size zimmetlenecek ve parası Tahsisat-ı Mestureden (Örtülü Ödenek) ödenecek” diyerek sözlerini tamamlar.
Serdaroğlu ve Erdem görevi kabul ettiklerini ifade ederler.
Menderes, “Başbakanlık Müsteşarı konunun organizasyonu için
görevlendirilmiştir. Sizlerle o temas edecektir. Sizlerden ricam, silahların
yerine ulaştığını bizzat görmenizdir” diyerek, teşekkürle DP’ nin en genç iki
milletvekilini uğurlar.
Serdaroğlu ve Erdem, MİT ve Genelkurmay görevlileriyle
beraber iki deniz römorkörü ile binlerce hafif silahı bir gece vakti bizzat
TMT’ ye gizlice teslim ederler. Bu silahlar, adadaki binlerce Türk’ün hayatını
kurtarır. Daha sonra silahların teslim edildiği yerleşim beldelerine, Serdarlı ve Erdemli isimleri
verilir. Ama kimse niçin bu isimler verilmiştir, bilmez. Görev yerine
getirilmiş, ağızlar mühürlenmiştir.
27 Mayıs 1960 ta Askeri bir darbe olur. Bu darbe, Türk
Ordusunun “Emir-Komuta zinciri” içinde yaptığı bir darbe değildir. MBK (Milli
Birlik Komitesi) denen bir grup subay, ülke yönetimine el koydular. MBK üyesi
Teğmen rütbesinde bir subay, bir Orgenerale emir verebiliyordu!
DP yönetimine yakın oldukları gerekçesiyle 1400 Subay, MBK
tarafından emekli edildi. Bunların içinde, Kıbrıs’a gönderilen silahlar
hakkında bilgi sahibi olan Genelkurmay İstihbarat Dairesi Subayları da vardı.
Darbe sonrası, yapılan ihbar ve araştırma sonucu, Kemal Serdaroğlu ve Sadık
Erdem’e zimmetli binlerce adet silah olduğu bilgisine ulaştılar. Zamanın MİT
Müsteşarı Behçet Türkmen’in gerçekleri saklaması ve ihanetiyle, iki
milletvekili “Askeri Yönetime karşı halkı silahlandırmak” suçlamasıyla
karşı karşıya kaldılar.
Babam Kemal Serdaroğlu, bir sene boyunca Yassıada da işkence
gördü.
Kafasına, tas içinde canlı fare koymak- diz altlarına top
mermisi koyup, omuzlarına asker oturtulması-gece belinden urganla bağlanıp,
sürat motoruyla ada etrafında buz gibi denize atılıp dolaştırmak, bunlardan
bazıları idi.
Bizlerin evleri, çiftliğimiz, fosseptik çukurlarına kadar
defalarca arandı.
Babamın yakın arkadaşlarından, Jandarma dayağı yemeyen
kalmadı…
Sonuçta...
Rahmetli Menderes, silahların tutarı olan 4.877.780 lirayı
zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve tahsili için Aydın’daki arazilerine el
kondu.
Menderes idam edildi, Serdaroğlu müebbet hapse mahkûm oldu.
Mahkûmiyetten sonra gerçek anlaşıldı ama suçsuz yere çekilen acılar, bizlere
kaldı. Babam 1988 yılında vefat etti. Bu olayı hiçbir yerde konuşmadı.
Sadece bana, bir kısım belgeleri de göstererek anlattı.
Değerli Okurlar!
Bunlardan bahsetmeyi hiç istemezdim. Fakat Bademler, kutsal
duyguları ve vatan sevgisini öylesine çirkin bir şekilde istismar edip, siyasi
rant uğruna kullanıyorlar ki, gerçek “Devlet Adamı” nasıl olur, Vatanseverler,
vatanları ve insanları için nasıl görev yapıp, kenara çekilirler, sizlere
hatırlatmak istedim.
Bademler şu sorulara mutlaka yanıt verilmelidirler;
-El-Nusra’ya, dolayısıyla El-Kaide ve IŞİD’e gönderildiği
söylenen silahlar nereden alındı?
-Kimler bu silahların alımında aracılık etti?
-Silahlar, Türkiye’ye hangi yoldan getirildi?
-Bu silahların parası nasıl ve kim tarafından ödendi?
Bu soruların yanıtları, emperyalist devletlerin istihbarat
örgütlerinin tümünde resim ve belgeleriyle zaten vardır. Üstüne, Cumhur’un
Başı’ nın-Başbakan Davutoğlu’nun çelişkili beyanlarını, AKP yetkililerinin
açıklamalarını ve basında çıkan fotoğrafları-yazıları da ekleyin, geleceğiniz
nokta; Türkiye’nin “Teröre Destek Veren Ülkeler” arasına sokulması
faciasıdır.
Çırpınmamız ve üzüntümüz, ülkemizi bu ayıptan kurtarabilmek
içindir.
Burada bir suç varsa o suç tamamen AKP Hükümetlerinindir.
Türk Devleti ve Türk Milletinin bu çirkinliklerle hiçbir ilgisi yoktur.
Yarın, yazının ikinci bölümünde Badem’in, rahmetli
Menderes’i ve Demokrat Partiyi istismarını anlatacağım.
Katırdan at, bademden demokrat olamayacağını bir defa daha
göreceğiz…
RIFAT SERDAROĞLU
Bademler, Türk Siyasetinin iki ana damarından biri olan
Demokrat Partiyi ve Başbakan Adnan Menderes’i sürekli olarak sahiplendiklerini
söylerler!
Menderes ve iki Bakanının Yassıada da kurulan darbe
Mahkemesi tarafından suçsuz yere ve vahşice asılmaları olayını ise hep istismar
ederler. Fakat DP’ nin Kurucusu ve Cumhurbaşkanı, Kurtuluş Savaşımızın “Galip
Hoca ”sı Celal Bayar’ ın adını hiç anmazlar ve ondan nefret ederler…
Eyy Badem, anladık sen kendini DP ve Menderes’ten yana
sayıyorsun ama bakalım DP ve Menderes senden yana mı?
Dünya görüşünüz, Türkiye’ye ve dünyaya bakışınız, İslam Dini
ve Lâiklik hakkındaki görüşleriniz, Atatürk ve Devrimleri hakkındaki
düşünceleriniz, Siyaset anlayışınız, Para-Servet-Güç hakkındaki tutumlarınız
benzer mi, yoksa bu konularda aranızda Kuzey ve Güney kutupları arasındaki
kadar fark var mı?
Adnan Menderes kimdir?
-Menderes, gençliğini doya-doya yaşamış entelektüel biri idi.
-Menderes, İzmir Amerikan Kolejinden ve Ankara Hukuk
Fakültesinden mezun olmuş çağdaş bir Türk aydını idi.
-Menderes, Kurtuluş Savaşımıza katılmış, “İstiklal
Madalyası” almış ve Büyük Atatürk’ün takdirini kazanmış biri idi.
-Menderes, Başbakan olduğunda dededen kalan 33.000 dekar
araziye sahipti. İdam edildiğinde sadece 3.000 dekar arazisi kalmıştı.
Arazilerinin büyük bir kısmını ya satmış, ya da topraksız köylüye dağıtmıştı.
Yani Menderes, siyaset yapıp çift-çubuk, han-hamam sahibi olmamış, aksine
çiftlik satarak siyaset yapmıştı.
-Menderes’in çok iyi eğitimli üç oğlu vardı. Hiçbirinin
devletle iş yapmasına izin vermedi. Çocukları ve Muhterem eşi, örnek ve saygın
insanlar olarak yaşadılar.
-Menderes, hiçbir zaman “İslam Devleti” kurmak gibi bir
hayale kapılmadı.
Menderes’in yönetim şekli ve siyaset anlayışı elbette ki
eleştirilebilir. Geçmişe yönelik bu tarz eleştirmeleri, zamanın siyasetçileri
zorlayan şartlarını, ülkenin o anki sıkıntılarını, ülkenin olanaklarını ve
dünyadaki gelişmeleri inceleyerek yapmak gerekir.Fakat hiçbir gerekçe,
darbelere haklılık kazandırmaz ve hiç ama hiçbir gerekçe, siyasetçilerin
asılarak cezalandırılmalarına yol açmaz, açmamalıdır…
Devam edelim;
-HIRSIZ kelimesi geçtiğinde, kimse bu kelimeyi Menderes ile
bağdaştıramaz.
-Hiç kimse; Menderes eskiden kaçak gecekonduda otururdu,
siyasete girdi köşe oldu, diyemez.
-Hiç kimse Menderes’in çocukları, babalarının nüfuzunu
kullanıp, haksız servet elde ettiler diyemez.
-Hiç kimse, Menderes için, müteahhitlerden para toplayıp
gazete satın aldı diyemez.
-Hiç kimse Menderes için, yurtdışı bankalarında 8 gizli
hesabı var diyemez.
-Hiç kimse Menderes, haram yedi ve çocuklarına haram yedirdi
diyemez.
-Hiç kimse Menderes’in Bakanlarının, para karşılığında
kendilerini satıp, çoluk çocuğun önüne yattığını söyleyemez.
-Hiç kimse Menderes için, çocuklarıyla birlikte avanta
paraları sıfırladı diyemez.
-Hiç kimse Menderes için, sabah söylediğini, akşam inkâr
edecek kadar yalancıdır diyemez.
-Hiç kimse Menderes için, ülkesinin bütünlüğünü tehlikeye
atacak uygulamalarda bulundu diyemez.
Kimin için mi derler?
Ne bileyim ben yahu? Onu da siz 7 Haziran’ da siz bulun ve
gereğini yapın, lütfen gari…
Not; Cumhur’un Başı, Can Dündar için; “Bu haberi yapan kişi,
bunun bedelini AĞIR ÖDEYECEK. Öyle bırakmam onu” dedi. Bu sözlerin
söylendiği andan itibaren Can Dündar’ın başına gelecek her türlü belanın tek
sorumlusu Cumhur’un Başı ’dır. Tarihe not düşün. “TUT TAYYİP TUT, CAN’I TUT.”
Aman bırakma, sıkı sımsıkı tut…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder