SİNMEDİ, KORKMADI açıkça söyledi
Mustafa Altıoklar’ın erdemli savunması
“Tayyip Erdoğan için ” Narsistik kişilik bozukluğu var, 46
raporu vermek lazım”
” Narsisist kişi her yaptığının mükemmel olduğunu düşünür.
Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık narsisitik kişilik yapısının en belirgin
özelliklerindendir. Narsisistik kişi kendini aşırı değerli hissettiği için
eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve kırılgandır. Şikayetçi Erdoğan da
kırılgandır”, Mart 17, 2015
Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun…
Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun…
Mustafa Altıoklar’ın, Tayyip Erdoğan için “Kişilik bozukluğu
var, 46 raporu vemek lazım” sözleri mahkemeye taşınmıştı. Mustafa
Altıoklar’ın davadaki savunması ortaya çıktı
Ünlü yönetmen Mustafa Altıoklar Cnn Türk Aykırı Sorular
programında Başbakan Tayyip Erdoğan için “Narsistik Kişilik
Bozukluğu” olduğunu söyleyerek “Kendisine rapor vermek lazım 46
raporu” ifadelerini kullanmıştı.
Başbakan Erdoğan için kullandığı ifadeler için mahkemede
savunma yapan Altıoklar’ın Erdoğan için söylediği ifadelereden geri adım
atmadı. Altıoklar, hakaret etmediğini bir doktor olarak teşhis koyduğunu
söyledi.Oyuncu Levent Üzümcü Altıoklar’ın savunmasını Twitter’dan paylaştı…
İŞTE ALTIOKLAR’IN SAVUNMASI
SAYGIDEĞER YARGIÇLAR,
Ben bugün burada bir hakaret davasından yargılanırken
savunmamı DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ kavramı üzerine kurmayacağım. HAYIR… Ben aslında
bugün burada bir SAVUNMA YAPMAYACAĞIM… Bugün ben burada sizlere bana daha 24
yaşındayken verdiğiniz resmi bir görevi hatırlatacağım ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASASI’nın 27.maddesinden bahsedeceğim.
ANAYASAMIZ’ın 27.maddesi; “ Herkes, bilimi serbestçe öğrenme
ve öğretme, açıklama, yayma hakkına sahiptir.” Demektedir.
Bendeniz, 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nden mezun olmuş, bir hekimim. (BELGE 1). Mezuniyetimi takip eden
hafta hekim olarak mesleki kariyerime başladım. Henüz 24 yaşındayken sizler
gibi hâkimler ya da savcılar karara bağlayacakları dosyaları tarafıma
göndererek davalarıyla ilgili şahısların akıl sağlığının yerinde olup
olmadığına dair raporlar talep ettiler. Benim ve benim gibi pratisyen
hekimlerin, dikkatinizi çekerim psikiyatri uzmanları değil, pratisyen
hekimlerin verdikleri kanaat raporları doğrultusunda adaletin gereğini yerine
getirdiler. Bizler o akıl sağlığı raporlarını vermeyecek olsak kanun önünde
suçlu sayılabilirdik. Özetle şahsımın verdiği kanaat raporları sizlere ışık
tuttuğu için yargıya varabildiniz. Şimdi ise o günlerin üzerinden tam otuz yıl
geçti ve değirmende değil, hekimliğimin yanı sıra yazar ve yönetmen olarak
iştigal ettiğim karakter analizleriyle ağarmış saçlarımla, artık epeyce
tecrübeli bir hekim olarak vardığım Narsisistik Kişilik Bozukluğu kanaatimden
dolayı “şüpheli” sıfatıyla karşınızdayım. Söz konusu şüphe ise hakaret
ettiğimdir. Savcılık makamı iddianamesinde “Akıl hastalığına vurgu yapılması,
eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aşarak hakaret suçu teşkil
etmektedir.” Demektedir. Her şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl
hastalarına hakarettir. Ben sözlerimde hakaret unsuru bulmamaktayım,
eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele hakaret yoluyla suç işlemeye kastım hiç
olmadı. Çünkü ben teşbih yapmadım, teşhis koydum. Müştekide Narsisistik Kişilik
Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir benzetme, ne bir yakıştırma, ne bir
aşağılama düşüncem olmadı. Hekimlik etiği hastalarının durumlarını alay konusu
yapmaz, aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz. Biz hekimler tababet ve
şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan önce bu madde üzerine de
and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan açıklamamda ise aynen
meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği mensubu hekimlerin duyduğu kaygıyı
kamuoyuyla paylaştım.
“ Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu
durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.
Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz.
Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.”
(BELGE 2)
Bakın ben sadece altı yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla kalmamış, 1987-1991 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir bilim adamıyım. (BELGE 3). Bu belgeyle ve Anayasa’nın 27.maddesine göre “bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma hakkı”na fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere kılavuzluk eden T.C. Anayasası söylemektedir. Bu kanun maddesinden açıkça anlaşılabileceği gibi, doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi açıklarken, örneğin; ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün sol göğsünde, Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası nedeniyle ömrü boyunca yanık skarı taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün sağır olduğunu, yine Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in obes olduğunu, Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’in parkinson olduğunu söylememle veya Şafak Pavey’de extremite yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’ta vitiligo varlığı ya da sabık Başbakan’ın uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan bahsetmem hakaret sayılmazken; bir psikiyatrik kanaat teşhisimin hakaretten sayılması esas itibariyle ikirciklidir. Müşteki vekilleri; “müvekkilimiz Altıoklar’a sormamıştır ki kendi akıl sağlığını. Bu nedenle açıklamaları hakarettir demektedir.” Oysa Recep Tayyip Erdoğan yolda düşse, ilk müdahale edenlerden biri ben olurum. Doğru tedaviyi uygulamadan önce de kalp krizi nedeniyle mi, inme indiği için mi yoksa sara nöbetinden dolayı mı düşüp düşmediğini teşhis etmem gerekir,.Ve bu teşhisi koyarken hastanın bana sormasını da beklemem. Beklersem suç sayabilirsiniz. Çünkü durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim de acil bir durumun önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte içinde bulduğum çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem müdahale etmek, hem de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu yasalar söylemektedir. Çünkü burada kamuoyunun sağlığı söz konusudur. Davamızda da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike altında olduğu için yetkili kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi açıkladım. Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla birlikte bir doktorun kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca televizyon başta tüm medya organlarında karşılaştığı şahsiyetlerle ilgili fiziksel hastalık teşhisinin olağan ama psikiyatrik hastalık teşhisinin suç unsuru sayıldığını yazan bir kanun maddesine yazılmamış Magna Carta dâhil hiçbir kanun kitabında rastlayamazsınız. Fiziksel hastalıklarla ilgili teşhis koymam ve rapor vermem suç teşkil etmezken, akıl hastalığıyla ilgili teşhis koymam suç olamaz. Müştekinin doktor yorumu yapmamı hakaret sayarak şikâyet etmesi , narsisistik kişilik bozukluğu teşhisini doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik kişilik bozukluğunun en temel teşhis kriterlerinden birisi de eleştiriye tahammülsüzlüktür.
Bakın ben sadece altı yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla kalmamış, 1987-1991 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir bilim adamıyım. (BELGE 3). Bu belgeyle ve Anayasa’nın 27.maddesine göre “bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma hakkı”na fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere kılavuzluk eden T.C. Anayasası söylemektedir. Bu kanun maddesinden açıkça anlaşılabileceği gibi, doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi açıklarken, örneğin; ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün sol göğsünde, Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası nedeniyle ömrü boyunca yanık skarı taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün sağır olduğunu, yine Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in obes olduğunu, Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’in parkinson olduğunu söylememle veya Şafak Pavey’de extremite yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’ta vitiligo varlığı ya da sabık Başbakan’ın uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan bahsetmem hakaret sayılmazken; bir psikiyatrik kanaat teşhisimin hakaretten sayılması esas itibariyle ikirciklidir. Müşteki vekilleri; “müvekkilimiz Altıoklar’a sormamıştır ki kendi akıl sağlığını. Bu nedenle açıklamaları hakarettir demektedir.” Oysa Recep Tayyip Erdoğan yolda düşse, ilk müdahale edenlerden biri ben olurum. Doğru tedaviyi uygulamadan önce de kalp krizi nedeniyle mi, inme indiği için mi yoksa sara nöbetinden dolayı mı düşüp düşmediğini teşhis etmem gerekir,.Ve bu teşhisi koyarken hastanın bana sormasını da beklemem. Beklersem suç sayabilirsiniz. Çünkü durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim de acil bir durumun önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte içinde bulduğum çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem müdahale etmek, hem de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu yasalar söylemektedir. Çünkü burada kamuoyunun sağlığı söz konusudur. Davamızda da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike altında olduğu için yetkili kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi açıkladım. Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla birlikte bir doktorun kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca televizyon başta tüm medya organlarında karşılaştığı şahsiyetlerle ilgili fiziksel hastalık teşhisinin olağan ama psikiyatrik hastalık teşhisinin suç unsuru sayıldığını yazan bir kanun maddesine yazılmamış Magna Carta dâhil hiçbir kanun kitabında rastlayamazsınız. Fiziksel hastalıklarla ilgili teşhis koymam ve rapor vermem suç teşkil etmezken, akıl hastalığıyla ilgili teşhis koymam suç olamaz. Müştekinin doktor yorumu yapmamı hakaret sayarak şikâyet etmesi , narsisistik kişilik bozukluğu teşhisini doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik kişilik bozukluğunun en temel teşhis kriterlerinden birisi de eleştiriye tahammülsüzlüktür.
NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu noktada Sayın mahkemenin müsadesiyle şikayetçi tarafından hakaret olarak addedilen narsisisistik kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Karar yüce Türk adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği büyüklenmecilik ve üstünlük duygusudur. Tüm dünya Psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir kişiye narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4)
Bu noktada Sayın mahkemenin müsadesiyle şikayetçi tarafından hakaret olarak addedilen narsisisistik kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Karar yüce Türk adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği büyüklenmecilik ve üstünlük duygusudur. Tüm dünya Psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir kişiye narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4)
1. Kendisinin özel, eşi bulunmaz ve herkesten çok daha
önemli olduğunu düşünür.
2. Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare eder.
3. Üstün, seçilmiş ve ilahi kuvvetlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4. Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli dışardan onay görmek ister.
5. Herşeyi yapmaya hak kazanmış ve özellikle kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6. Kendi çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7. Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8. Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9. Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
2. Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare eder.
3. Üstün, seçilmiş ve ilahi kuvvetlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4. Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli dışardan onay görmek ister.
5. Herşeyi yapmaya hak kazanmış ve özellikle kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6. Kendi çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7. Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8. Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9. Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
Narsisist kişi her yaptığının mükemmel olduğunu düşünür.
Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık narsisitik kişilik yapısının en belirgin
özelliklerindendir. Narsisistik kişi kendini aşırı değerli hissettiği için
eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve kırılgandır. Şikayetçi Erdoğan da
kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikayet ederek dava açtığına göre, belli ki
epeyce kırılmıştır. İşte kendisi için de, yakın çevresi için de, ülkemiz için
de, içinde yaşadığımız coğrafyamız ve hatta dünya için de endişelerimiz bu
noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede şikayetçi Erdoğan’ın bir sonraki celseye
teşrif etmesini, sizlerin huzurunda, sizlere ve şikayetçi olduğu bendenizin
gözetiminde şikayetinin derinindeki dinamikleri, nereden rencide olduğunu
anlatmasını talep ederim. Bununla birlikte şikayetçinin şikayetlerini ve
dinamiklerini dinlemek ve bilirkişi heyet raporu vermek üzere, tarafsız bir üst
kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni temsilen bir psikiatristler heyetinin yüce
mahkemenize gelerek gözlem ve inceleme yapmasını talep ederim. Böylelikle
şikayetçi için kullandığım “narsisistik kişilik bozukluğu” kavramının bir
teşhis mi, yoksa teşbih mi olduğu konusunda yüce mahkemenizin karara varmasının
da daha adil olacağını düşünmekte olduğumu bildiririm. Hal böyle olunca özetle
şikayetçi Recep Erdoğan’ın bu mahkemeye gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir
hastanede söz konusu belirti ve bulgulara sahip olmadığının belgelenmesini,
aksi halde hatalı teşhis ve beyanda bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan
ederim. Kısaca, Recep Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor
edilmesini talep ederim.
SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu
bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret davası”
olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu değildir.
Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi
yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp
bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla…
(Gönderen: Naci KAPTAN, İzmir-18 Mart 2015)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder