Türk, Kürt (Osmanlı/1912-1923)
Müslüman’lara Karşı Mezalim; Vahşet, Kalleşlik,
İhanet, Cinayet, Kıyım, Sürgün ve Soykırım Suçlusu Taşnak ve Hınçak partizanı Ermenilerdir…
Derleme: Mustafa
Nevruz SINACI
Sözde
Ermeni soykırımının 100. Yıl dönümü (24 Nisan 2015) vesilesiyle, aç, yoksul ve
sadakaya muhtaç Ermenistan’ın Türkiye’yi hedef alan ve şerefli Türk milletini,
haksız yere aşağılayıcı söylemlerini yoğunlaştırdığı görüldü. Özellikle,
başta Papa olmak üzere, bazı iç ve dış (yabancı) devlet adamlarının bu konudaki
söz ve tavırları da Ermenistan’ı, bu dayanaksız, asılsız ve mesnetsiz saldırgan
politikalarında şımarttı, yüreklendirdi.
Tarihi
gerçekleri saptıran ve hukukun üstünlüğü ilkesini hiçe sayan bu fiil, eylem ve
söylemler karşısında devletimizi temsil edenlerin ve siyasetçilerin
gösterdikleri tepkiler çoğu zaman yersiz, yetersiz, etkisiz ve anlamsız kaldı.
Örneğin Avrupa Parlamentosunun (AP) son kararında görüldüğü gibi, adeta
Türkiye’nin o tarihe dair uydurulan yalan, palavra ve menfur iddiaların, sanki gerçekmiş
gibi sorumluluk yüklenerek, bu sözde
sorumluluğu kabul etmeye eğilimli olduğu biçiminde lanse edilmekte ve
yorumlanmaktadır.
Oysa
Mustafa Kemal ATATÜRK, Büyük Nutuk’ta Ermenilerin Müslümanlara karşı uyguladığı
zulüm, işkence, imha ve yok etme politikasını şöyle anlatmaktadır: “Ermeni
kıt'ali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney bölgelerinde,
yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri
koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta
idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta hain ve insafsız bir şekilde
öldürme, toplu katliam ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Ermeniler,
…binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdir. Tarihte
bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdir. Müslümanlar yalnızca
aile efradı, can, mal ve namuslarını korumak için karşı koymuş, meşru müdafaada
bulunmuş ve kendilerini savunmuşlardı."
Tarihi gerçekler böyle iken; 1. Dünya Savaşındaki
insanlık düşmanı hain ve işbirlikçi Emperyalistlerin propaganda belgelerinden
etkilenip, bazı yabancıların o tarihlerde Osmanlıya düzen kurup, ihanet,
alçaklık, kalleşlik ve nankörlükle Türklere yapılan zulmü görmezlikten gelip,
Türkiye Cumhuriyetini hedef tahtası haline getirmeye çalışmalarını şiddetle
kınıyor ve reddediyorum. Bu ihanet, alçaklık ve şeamet dünya durdukça Türk
Milletine okutulmalı, genç nesillere ısrarla öğretilmeli ve gelecek nesillerin
düşmanlarını bellemesi sağlanmalıdır.
Kaldı ki, Türk Milletini haksız/hukuksuz, belgesiz,
dayanaksız, yalan yere, riyakârca ve müfterice soykırım yapmakla suçlayanlar
uluslararası hukuk, adalet ahlâkı, bilim ve bilinç kavramını da açıkça ve
alçakça ihlal etmektedirler. Birleşmiş Milletlerin 9 Aralık 1948 tarihli
“Soykırımla Mücadele Sözleşmesi” hangi olayın soykırım olarak tanımlanabileceği
yetkisini sadece o olayın cereyan ettiği ülkenin ilgili mahkemesine veya
yetkili kılınmış bir uluslararası mahkemeye vermektedir. En son Malta
Mahkemeleri kararları hariç, ortada görülen bir dava veya usul ve hukuka uygun
olarak açılma hazırlığı yapılan bir dava yoktur. Olayın objektif ve tarafsız
kişiliğe sahip, saygın tarihçilerce çözülmesi tezi de karşılık bulamamaktadır.
Bu anlamda, başta Osmanlı’yı haklı bulan ve bütün
tutukluları beraat ettiren İngiliz Malta Mahkemeleri olmak üzere, başkaca
görülen bütün davalar; Ortada Türkler tarafından yapılmış bir soykırım
olmadığı” hüküm ve kanaatindedirler. Kaldı ki, Trabzon’dan Silifke’ye kadar
uzanan hatta bir-kaç bin Müslüman toplu mezarı bulunmasına rağmen, şu ana kadar
bir tane dahi Ermeni toplu mezarına rastlanmamıştır. (Prof. Dr. Ata
Atun-KKTC/Mustafa Nevruz Sınacı, Küresel Almanak)
Bugün Ermenistan’ın beklentileri doğrultusunda Türklerin
soykırım yaptığını iddia eden parlamentolar, uluslararası kuruluşlar ve
siyasetçiler sözleşmenin bu hükmünü yok sayarak kendilerini mahkeme yerine
koymak gafletine düşmektedirler.
Bunlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Perinçek
davasında soykırım iddiasının tartışmalı bir konu olduğu hükmüne vardığını da
unutturmak ve Amerika'daki 69 ünlü tarihçinin 1985 tarihinde
yaptıkları açıklamada Ermenilerin soykırım iddialarını kabul etmediklerini
de gözden kaçırmak istemektedirler.
Türkiye karşıtı iftira kampanyaları ve asılsız
propagandaların etkisi altına girenler:, Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı
yıllarında yüz binlerce masum, silâhsız, savunmasız ve korumasız Türk’ü
kalleşçe öldürdüğünü görmezlikten gelmekte, gene Ermenilerin 26 Şubat 1992
tarihinde gerçekleştirdikleri Hocalı Katliamında 106 kadın ve 83 çocuk olmak
üzere toplam: 613 Azeri soydaşımızı katlederek soykırım yaptıklarını
unutturmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca, Ermenistan’ın Yukarı Karabağ ve civarında
yaşayan yaklaşık bir milyon Azeri’yi ev, yuva ve yurtlarında kopararak tehcire
neden olduklarını, Azeri topraklarının % 20’sini işgal ettiklerini göz ardı
etmektedirler.
40’tan fazla Türk Büyükelçisi ve diplomatını katleden
Ermeni ASALA terör örgütü anısına Erivan’da Yerablur Askeri Mezarlığında anıt
dikerek bu terör örgütüne açıkça sahip çıkan, suçunu ikrar, itiraf ve iktisap
eden Ermenistan, “hesap sorması değil, hesap vermesi” gereken, mâşeri
vicdanlarda mahkûm, aklen ve evrensel hukuka nazaran mahpus bir ülkedir.
Fitne, fücur, iftira ve sanal propaganda kampanyaları ile
tarihten bugünün siyasi hesapları, haksız gasp, hileyle iktisap (Tanıma,
Tazminat, Toprak), alenen yolsuzluk ve hırsızlık için malzeme çıkartmaya
çalışmak yanlıştır. Yapılması gereken: Tarihi; namuslu, dürüst, onurlu ve
sorumlu tarihçilere bırakmaktır. Bu istikamette Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından alınan “ortak tarih komisyonu kurulması” önerisini kabule yanaşmayan
Ermenistan, bu çözümü de küstahça engellemiş bulunmaktadır.
Şu hale nazaran: Ermenistan’ın izlediği bu onursuz,
sorumsuz ve şaibeli politikaları şiddetle kınıyor, Türk siyaset adamlarını bu
konuda daha kararlı bir tutum izlemeye davet ediyor, yabancı devlet adamlarını
ve parlamentoları da Türk milletini incitecek gerçek dışı suçlamalardan
vazgeçmeye çağırıyorum.
AKIL, VİCDAN, İLİM VE İRFAN’LARA HİTAB
Bütün Anadolu evlâtlarının çocukluğu, çılgına dönmüş ve
adeta kudurmuş Ermeni çetelerinin Türk/Müslüman köylerini nasıl yakıp
yıktıkları, köylüleri Camiye toplayıp hepsini hunharca yaktıkları!. Vahşet,
kancıkça cinayet, hunharca katliam ve tecavüz olaylarının çokça konuşulduğu
ortamlarda geçmiştir. Meselâ, 1980'li yıllarda Şebin Karahisar havalisindeki
köylerde yaşayan ihtiyarlar 1980 öncesi iç çatışmalardan çok, hâlâ Ermenilerin
Müslüman ahaliye yaptıkları eziyet, işkence, mezalim, soykırım ve katliamlardan
söz ediyorlardı.
Elbette
o yıllardaki işgaller içimizden kışkırtmalar dönemlerinde Osmanlının Ermenileri
tehcir ederek Taşnak Hınçak gibi katliam örgütlerinin barınma alanlarını
ortadan kaldırmadan Rus ve Fransız İşgal ordularının sağladığı Silah ve destek
yardımları ile aşırı giden çeteleri ancak desteksiz bırakarak önleye bilirdi ve
Tehcir uyguladı.
Tabii
işin kötüsü bu tehcir sırasından bulundukları yeri terk etmek zorunda kalan
Müslümanlarda yollardaki eşkıyalar tarafından soyuldu katledildi. Ermeniler
tehcir sırasındaki verdikleri zayiattan çok fazlasını bölge halkına bil hassa
Kürtlere daha ağırlıklı olarak Karadeniz deki dağlık yerleşim birimlerine de
verdiler. Bu yüzden acılar tek taraflı değil herkes için acı idi ve kayıplarda
her kesimden idi.
Okuduğum
tarafsız yazılarda dahi o sıralarda Ermeni Çeteleri doğuda Ruslar ve güney
doğuda Fransızlar tarafından kullanıldılar. Bu acımasız Katliamların haberleri
ile dolukmuş olan Kahramanmaraş ve Gaziantep havalisi Bir Müslüman kadının
başörtüsünü zorla çıkarmaya çalışan ve o sıralarda Ermenileri aşırı destekleyen
birkaç Fransız askerinin bu densizliği sonunda içlerinden birini vuran
Sütçü İmam ve onu ararken kışkırtılan ahalinin ayaklanması ile Fransızların tam
teçhizatlı modern silahları olan Fransız orduları sivil halkın çakar almaz
Tüfekleri, zekaları ve araziyi iyi tanımaları sayesinde perişan edilip bozguna
uğrayarak çekilmek zorunda kaldılar. Bu düzenli ordu kullanmadan halkımızın
kazandığı çok önemli moral savaşlarından biri idi. Kaba taslak anlatmaya çalıştığım
bu çok eksikli yazıya Vahdet adlı yeni çıkan bir gazetenin köşe yazarının
yazısı ile devam edelim..
BİNLERCE
YILLIK VAN ŞEHRİNE NE OLDU?
Bugün
Van’a gidenler şehirde gerçek anlamda tarihi eserle karşılaşmazlar. Oysa Van
köklü tarihi olan bir şehirdir. Bir Vanlıya bu soruyu yöneltirseniz, kalenin
öte yüzünde eski Van harabelerini size gösterir. İşte size 100 yıllık bir şehir
harabesi! Van Ermenileri 15 Nisan 1915'te isyan başlattılar. Osmanlı yönetimi
17 Mayıs’ta şehri boşalttı. Van’ı ele geçiren Ermeniler şehri yaktı. (Acaba
gafil HDP’li başkan isyanın yıldönümünde faillerini lanetleyen bir konuşma
yaptı mı?) Böylece Ruslar Van'ı kolayca işgal ettiler.
Rus
işgali yayıldı. Bitlis, Muş işgal edildi. Şimdi terör örgütü ve onun
uzantısı siyasi parti Ermeni zulmüne ve Rus işgaline uğrayan bölge üzerinde hak
iddia ediyor! Eğer bölgede Müslüman kıyımı olmuşsa ki, tehcire rahmet okuttuğu
söyleniyor, bu kıyıma maruz kalanların çoğu Kürtler olmalıdır! Öyleyse neden
HDP Avrupa Parlamentosu’nun “soykırımı tanıyın” kararını destekledi? Neden bu
karar karşısında “Türkiye partisi” olduğunu haykıramadı? Ben derim ki bunların
kuyrukları ve yularları Ermenilerin elinde!
Asala
saldırıları bitti, PKK saldırıları başladı! İki örgüt kanka! Bu “kanka”lık kan
kardeşliği değil, kan dökme kardeşliği. Kürtlük için çalışan bir kuruluş
halkını katleden Ermeniler’le nasıl olur da işbirliği yapar? Bu sorunun cevabı
zor değil aslında. Aynı durum Ermeniler için de söz konusu: Tehcir sırasında
Ermeniler’i kıyıma uğratanların Kürt aşiretleri olduğu biliniyor! “Biz
birbirimizi öldürürüz ama ortak düşman Türkiye’ye karşı işbirliği yaparız.”
Mesaj budur.
Her
konuşmasında haçı biraz daha belli olan sahte Selahaddin, Türkiye’nin
reflekslerine asla sahip değil. Önümüzde güzel bir örnek var… Birinci Dünya
Harbi patlayınca Said Nursi memleketi Bitlis ve çevresinde talebeleriyle milis
birlikleri oluşturarak Rus-Ermeni ittifakına karşı mücadele etti. Talebeleriyle
Van Kalesi’ni savunmak istedi, Van Valisi Cevdet Bey'in ısrarıyla Gevaş'a
çekildi. Molla Said, 30-40 kadar asker ve talebeleriyle Rus kozaklarını
durdurdu, halkın mal, can ve namusunu korudu.
YÜZYIL ÖNCEDEN
BAHSEDİYORUZ…
Saidi
Kürdî (o zaman bu ismi tercih ediyordu) yüz yıl önce vahdet için silahı eline
alıp düşmanı durduruyor. Yüz yıl sonra Kürtlük iddiasındaki Selahaddin,
Ermeniler’le aynı safta yer alıyor! Biri bana bunu izah etsin! Diyelim ki…
Ermeniler maramlarına erdiler… Bütün dünyanın baskısı ile sürüldükleri
şehirlere dönmeye başladılar… Nereye döneceklerini sanıyorsunuz? Van’a, Bitlis’e,
Muş’a, Siirt’e, Diyarbakır’a vs.
BİR MESAJ
Değerli Büyüklerim,
arkadaşlarım, kardeşlerim..
Ermeni
sorunu, maalesef Türkiye'de yeterince bilinmeyen bir konu, toplumda daha çok
Ermenilerin ya da kendini Türk kimliğiyle gizleyen Kriptoların söylemleri
duyuluyor ve onların söyledikleri gerçekmiş gibi kabulleniliyor. “Milli” eğitim
sistemimiz gençlerimize bu konudaki gerçekleri öğretmiyor. Buna karşılık
Ermeniler dört nesildir çocuklarını yalanlarla birer Türk düşmanı olarak
yetiştiriyorlar.
Broşürdeki
bilgiler arasında özellikle olaylarda hayatını kaybeden Türk ve Ermenilerin
sayıları ile zorunlu göçe tabi tutulan Ermeni sayısı ve Ermeni zulmünden kaçmak
için yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalarak çoğunluğu yollarda ölen
Türklerin sayılarına dikkatinizi çekmek istiyorum.
ABD'Lİ PROF. MCCARTHY:
TÜRKLER DEĞİL ERMENİLER SOYKIRIM YAPTI
ABD'li
tarih profesörü Justin McCarthy, soykırımı Türklerin değil Ermenilerin
yaptığını açıkladı.(AA 24 Nisan 2015) Louisville Üniversitesi Tarih Profesörü
Justin Mc Carthy, 1915 olaylarına dair Ermeni iddialarına ilişkin, “Elimizde
binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin
soykırım yaptığını gösteriyor” dedi.
Mc
Carthy, Toronto Üniversitesi’nde, Kanada Türk Dernekleri Federasyonu tarafından
düzenlenen, “Doğu Anadolu’daki İnsanlık Trajedisinin 100. Yılı” konulu
konferansta, 1915 yılında meydana gelen olaylarla ilgili bilgi verdi. 1915
Türkiye’sini anlamak için büyük fotoğrafa bakmak gerektiğini ifade eden Justin
Mc Carthy, Rusya’nın o dönemdeki etkisinin gelişmeleri yönlendirdiğini söyledi.
Söz konusu gelişmelerin din kaynaklı olduğunu anlatan Mc Carthy, ”Müslüman
çoğunluğun ortasında kalan Ermeniler, Rusya’nın teşvikiyle devlet olmak
istediler” diye konuştu.
İNSANLAR
DEVLETE BAŞKALDIRDI
Bir
devletin, vatandaşlarının yönetime başkaldırmasına karşı önlem almasının
(zorunlu yer değiştirtme, sürgün, mecburi göç, tayin ve tehcir) soykırım
sayılamayacağını belirten Mc Carthy, “Ermeniler yaşadıkları, bütün nimet,
servet ve imkânlarını paylaştıkları, imtiyazlı bir topluluk olarak muamele
gördükleri devlete başkaldırdılar. Hakikatte bunun adı nedir? Buna açıkça vatan
hainliği denir” ifadesini kullandı.
Mc
Crthy, isyancı Taşnak ve Hınçak Ermenilerinin, Van’ı işgal ettiklerinde şehirde
katliam gerçekleştirdiklerini, Ruslara, geldiklerinde yapacak iş
bırakmadıklarını ifade etti.
ERMENİLER
İNGİLİZLERLE ANLAŞTI
Rusların
teşvik ve tahrikleri ile devlet olma hayaline kapılan
Ermenilerin, İngilizlere birçok teklifte bulunduğuna değinen Justin Mc Carthy,
şunları söyledi: “O dönemde Osmanlı devletinin en kuvvetli, düzenli orduları
doğu bölgesinde idi. Ermeniler, Bağdat demiryolunu tahrip etmeyi, bu yolla
Osmanlı devletine darbe vurmayı teklif ettiler. Bağdat demiryolunun
çalışamaz hale gelmesi, Osmanlı devletinin yarısının gitmesi, savaşın da
kazanılmasının da garanti edilmesi anlamına geliyordu. Asi Ermeniler,
İngilizlere güney ve doğuda karışıklık çıkararak yardımcı olmayı teklif
ettiler.”
OSMANLI
ERMENİLERİ BİLE ERMENİLERDEN KORKTU
Böylesi
durumlarda devletlerin yapması gerekenin, insanlarını korumak olduğunu
belirten McCarthy, ”Osmanlı da öyle yaptı. Ermenileri, olay çıkarttıkları
bölgelerden başka yerlere taşıdı. Hatta Osmanlı, Ermenileri
bile Ermenilerden korudu. Ermenilerin nefret ettiği Cemal Paşa, açlıktan
ölmek üzere olan Ermenilere yiyecek dağıttı” değerlendirmesinde bulundu.
Mc
Carthy, Ermenilerin doğuda Osmanlı askerlerini, devlet
görevlilerin, valileri bile öldürdüğünü, astığını ve işkence ettiğini, bu
olaylardan sorumlu bir tane bile Ermeni bulunamadığını aktararak, ”Şimdi
kim soykırım suçlusu? Herhalde Osmanlı değil” diye konuştu. Tüm bu olaylar
olurken, Osmanlı devleti yöneticilerinin, istese Ermenileri kolayca
öldürebilecekken bunu yapmadığına dikkati çeken Justin McCarthy, ”sadece
bu kişilerin yerlerini değiştirdiler” dedi. “Birileri 100 yıldır Osmanlı’nın
Ermenileri katlettiğine dair belge arıyor” diyen Jsutin McCarthy, şunları
kaydetti:
”Eimizde
binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin soykırım
yaptığını gösteriyor. Osmanlı arşivleri açık ama Ermenilerinki değil. Tarih,
insanların birbirini öldürmesine savaş der. 1915′te orada olanlar da soykırım
değil, savaştı.”
Eski ABD Başkanlarından
Ronald Reagan’a danışmanlık da yapmış olan uluslararası hukuk ve ABD
anayasa hukuku uzmanı Bruce Fein de, bir olaya soykırım denilebilmesinin
kriterleri olduğunu belirterek, ”1915 Türkiyesi’nde olanlara soykırım
denilemez” ifadesini kullandı.
Öte yandan konferans
salonuna gelen bir grup Ermeni, organizasyonu protesto etti. Eylemciler, daha
sonra üniversitenin güvenlik görevlilerinin müdahalesiyle salonu terk etti.
ABD'Lİ PROF.
JUSTİN MCCARTHY AÇIKLIYOR
Dünyayı
kandıran Ermenilere Prof. Justin Mc Carthy'den anlamlı yanıt geldi.
McCarthy,
"Ermeniler, İngilizlerle ve Ruslarla anlaşıp vatan hainliği yaptılar.
Elimizdeki binlerce belge Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını
gösteriyor" dedi. Sözde Ermeni soykırımı konusunda ABD'li tarihçi Prof.
Justin McCarthy'den çarpıcı bir açıklama geldi.
McCarthy,
"Türkler Ermenilere değil, Ermeniler Türklere soykırım yaptı" dedi.
Louisville
Üniversitesi Tarih Profesörü Justin McCarthy, Toronto Üniversitesi'ndeki
"Doğu Anadolu'daki İnsanlık Trajedisinin 100. Yılı" konulu
konferansta konuştu. 1915 Türkiye’sini anlamak için büyük fotoğrafa bakmak
gerektiğini ifade eden Justin McCarthy, "Osmanlı, Ermenileri bile
Ermenilerden korudu. Ermenilerin ise doğuda Osmanlı askerlerini, devlet
görevlilerini, valileri bile öldürdü, işkence etti. Şimdi kim soykırım suçlusu?
Herhalde Osmanlı değil" diye konuştu. Birilerinin 100 yıldır Osmanlı'nın
Ermenileri katlettiğine dair belge aradığını söyleyen Mc Carthy, "Elimizde
binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin
soykırım yaptığını gösteriyor. Osmanlı arşivleri açık ama Ermenilerin ki
değil" açıklamasında bulundu.
ABD'li
Tarihçi, McCarthy, "Elimizde binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler
Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor" dedi.
“ERMENİ
KATLİAMI” İNGİLİZ PROPAGANDASI
Amerikalı
ünlü tarihçi ve Osmanlı uzmanı Prof. Justin McCarthy, Londra’da verdiği
konferansta, Ermeni katliamı iddialarının İngiliz propagandası olduğunu
açıkladı. Ermenilerin sözde soykırım iddiaları için kendilerine neredeyse
yegane kaynak seçtiği ünlü Mavi Kitap’ın, İngiliz hükümetince oluşturulan “Savaş
Propaganda Bürosu”nca yürütülen dezenformasyon faaliyetinin bir parçası olduğu
belgelendi.
İngiltere’deki Ermeni lobisinin, kendilerini “Yahudi
Soykırımı kurbanları” ile eşdeğer göstermek için kullandıkları ve dünya çapında
yayılamaya çalışılan Ermeni iddialarına başlıca “kaynak” Viscount Bryce ve
Arnold Toynbee imzalı, ünlü Mavi Kitap (Blue Book), aslında İngiliz
istihbaratının yalan haber ve iftira üretme makinesinin bir ürünü. Birinci
Dünya Savaşı sırasında; Gerek Almanya’ya, gerekse Osmanlı Hükümeti’ne karşı
yalan, uydurma ve iftira, karalama kampanyası yürüten ve bu amaçla İngiltere’de
Wellington House’da özel bir Savaş Propaganda Bürosu (War Propaganda Bureau)
kuran İngilizler., Anadolu’da faaliyet gösteren Amerikalı misyonerler ve
İstanbul’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin de işbirliği ile belgeye dayanmayan,
tamamen dedikodu ve düzmece bilgilerle sözde Ermeni katliamları yarattılar. Asıl amaç, İngiliz subayların kafasında
Türk subaylarının kötü, korku verici ve güvenilmez kişiler olduğu intibaını
güçlendirmekti.
PROF. JUSTIN
MCCARTHY, TARİHÇİ VE OSMANLI UZMANI
İngilizlerin
bu faaliyeti yürüttüğü Wellington House’un tüm belgeleri ise, savaş sonrasında
yakılarak imha edildi. Tesadüfen sağlam kalabilen birkaç belgeden biri olan
Mavi Kitap (ki bu mavi kitaplardan başka ülkeler ve başka olaylar için de çok
sayıda üretildiği biliniyor) Ermeniler’in “üzerine atladığı” bir “belge”
niteliğine büründü.
ABD’Lİ TARİHÇİ
ORTAYA ÇIKARDI
Amerikalı
ünlü tarihçi ve Osmanlı uzmanı Prof. Justin McCarthy, bir süre önce Londra’da
SOAS’ta (School of Oriental and African Studies) verdiği konferansta, bakın bu
“mide bulandırıcı” faaliyeti nasıl anlatıyor:
“...
Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Wellington House’da gizli bir propaganda
birimi kuruldu (2 Eylül 1914-Z.A.). Bu birimin amacı, İngiltere’nin
düşmanlarını karalamak ve Amerika nezdinde, İngiliz görüşüne destek
sağlayabilmekti ve İngiltere’de savaş sırasında moralleri yüksek tutmaktı.
Wellington House’daki birimin başında Charles Masterman adlı bir Liberal
Milletvekili vardı. Llyod George’un (David, İngiltere Maliye Bakanı-Z.A.) çok
yakın bir danışmanıydı. Bu büroda çalışanlar arasında İngiltere’nin ABD
Büyükelçiliği de yapan ve ABD’de çok sayıda dostu bulunan Viscount Bryce adlı bir
entellektüel de vardı. Onun yardımcıların biri de Arnold Toynbee adında genç
bir tarihçiydi.”
7 (YEDİ) MİLYON
BELGE
“Savaş
sonunda Wellington House’ın çalışma kayıtları imha edildi ve hatta böyle bir
birimin varolduğu bile 1935’e kadar gizlendi. Ancak, kaynaklara ilişkin bir
defterin kazayla günümüze kalabilmesi sayesinde bu birimin kullandığı
kaynakları öğrenebildik. Ayrıca, burada imal edilen yayınların neler olduğu ve
o zamanın teknolojiyle inanılmaz bir çabayla ABD’ye sevkedilen 7 milyon adet
belgenin varlığını ortaya çıkardık.
Ne yazık ki
Bryce-Toynbee belgeleri İngiltere ve ABD’de genel bir kabul gördü ve Ermeni
milliyetçileri tarafından kullanıldı. Bunların etkilerini karşılamak için
Türkiye’nin bir tepki gösterdiğine ilişkin bir bilgi yok.
PROF. JUSTIN
MCCARTHY, TARİHÇİ VE OSMANLI UZMANI
Zamanın
önde gelen yazarları, ki aralarında Arnold Bennett, John Buchan gibi isimler de
vardır, Wellington House’da çalıştılar. Çok sayıda yayıncı da bunlarla
işbirliği yaptı. Kitaplar, broşürler, bildiriler yayınladılar. Bazı kitaplara
da, savaşla ilgili görüşleri etkilemek için bölümler sokuşturdular. Bu
referansları belirlemek genellikle mümkün olamıyor.”
ASIL HEDEF
ALMANYA
“Wellington
House’daki çalışmaların ana amacı Almanya’ya karşı faaliyetti. Ama Osmanlı
İmparatorluğu da, hedef alınan başlıca yerlerden biriydi. Her ne kadar İngiliz
Silahlı Kuvvetleri’ndeki subaylar, Osmanlı meslektaşlarına karşı sempatik
duygular içinde idiyse de, asıl amaç, İngiliz subayların kafasında Türk
subaylarının kötü, korku verici ve güvenilmez kişiler olduğu intibaını
güçlendirmekti.”
HAYALİ İSİMLER
“Wellington
House tarafından Osmanlılar konusunda yayınlanan kitapların listesi ve
yazarları, çok sayıda asılsız bilgi ve ismi içeriyor. Örneğin Fa’iz isimli
Suriyeli bir İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesinin anılarından sözediliyor.
Böyle bir kişinin aslında hiçbir zaman varolmadığı da anlaşılıyor. Bu hayali
kişinin, normalde bilmesinin mümkün bile olmadığı ve Talat Paşa’ya atfedilen
düzmece özel konuşmalar kaleme alınıyor.”
“Wellington
House, Amerikalılar ile İngilizler arasında o dönemde varolan çok iyi
ilişkilerin ve İstanbul’daki ABD Büyükelçiliği’nin yanısıra Türkiye’de çalışan
Amerikalı misyonerlerle olan çok iyi bağlantıları da ortaya koyuyor. Bu
kişilerin ve kurumların Ermeni Milliyetçisi gruplar ve Osmanlı karşıtı
çevrelerle çok yakın ilişkileri olduğu da anlaşılıyor. Elde edildiği öne
sürülen bilgilerin çoğunun uydurulduğu da belli oluyor.”
MAVİ KİTAP,
LLOYD GEORGE’UN SİPARİŞİ
“1915
yılında Doğu Anadolu’nan pek çok yerinde, savaş ve Ermeni ayaklanması sonucu
kanun ve düzen bozuldu. Bryce ve Toynbee bu bölgelerde Türkler’in
gerçekleştirdiği öne sürülen katliamları belgelemek amacıyla malzeme toplamaya
başladılar. 1916 yılında Llyod George bunların Mavi Kitap adlı bir belgede
toplanmasını istedi. Bu belge Parlamento’ya (İngiliz-Z.A.) sunuldu ve o gün
bugün Ermeni radikal milliyetçilerinin klasik bir dokümanı haline geldi.”
“TOYNBEE TÜRK
KARŞITIYDI”
“Toynbee’nin
misyoner kaynaklardan aldığı bilgilerin doğruluğuna inandığı anlaşılıyor. Ama
kendisi de bunları kendince biraz da süsledi. Çünkü neticede, ülkesi savaşta
olan bir kişiydi ve ülkesi için yalan söylemenin mübah olduğuna inanıyordu.
Daha sonraki kariyerinin gösterdiği gibi Türk karşıtıydı ama 1916’da
Anadolu’daki Ermenistan’daki olayların çok uzağındaydı.”
“Toynbee’nin
bilgi aldığı kaynaklara bakıldığında, onların da olayların çok uzağında kişiler
oldukları ve güvenilirlik derecelerinin ya abartıldığı ya da çarpıtıldığı
görülüyor. Örneğin, pek çok anektod, genellikle Batılı gözlemciler kastedilerek
kullanılan ‘gezgin’lere atfediliyor. Ama bunların çoğunun sadece birkaç
kilometrelik seyahat eden bir yerel Ermeni’ye ait olduğu ortaya çıkıyor.
Anektodların onda birinde ise hiçbir kaynak gösterilmiyor. Diğer kaynaklar ise
genellikle tamamen söylenti bazında bilgiler aktarıyorlar ve görgü tanığı
gösteremiyorlar.”
DAİRESEL
“BİLGİ” DOLAŞIMI
“Belgelerin
kaynaklandırılması genellikle ‘dairesel’ bir seyir izliyor. Yani, çok sayıda
olayda bilgiler İstanbul’daki ABD Büyükelçiliği’ne geliyor, buradan yayınlanan
bilgiler yeniden kendi içindeki şahıslar aracılığıyla buraya geri geliyor.
Büyükelçi Morgenthau ve Lepsius’un (Osmanlılar’ın Ermenilere karşı katliam
gerçekleştirdiğini savunan iki yazar) raporlarında da bu ‘dairesel’ dolaşım
gözleniyor.”
“TÜRKİYE’NİN
TEPKİSİ YOK”
“Wellington
House tarafından üretilen Almanya karşıtı propaganda kısa sürede unutuldu. Ama
ne yazık ki Bryce-Toynbee belgeleri İngiltere ve ABD’de genel bir kabul gördü
ve Ermeni milliyetçileri tarafından kendi davalarını daha da ileri taşımak için
hep kullanıldı. Bunların etkilerini karşılamak için Türkiye’nin bir tepki
gösterdiğine ilişkin bir bilgi yok. Söz konusu Mavi Kitap’ın yeni baskıları
yayınlandı. Yakın zamanda üçüncü baskısı yapılan kitabın yayıncısı Ara Sarafyan,
Wellington House’da hazırlandığına hiç değinmiyor ve kitaptaki kaynakların
güvenilir olmadığı konusuna da hiç girmiyor. Sonuçta, İngilizlerin Birinci
Dünya Savaşı propaganda faaliyeti, Türkiye’ye ve Türk halkına karşı zehirli
etkisini hala sürdürüyor..”
ERMENİ
SÜRGÜNÜ ALMAN TAVSİYESİ (*)
Prof.
Ortaylı Ermenilerden özür kampanyasına karşı çıkarak “özür devletten
devlete olur” dedi. Ortaylı “Ermeni tehciri (sürgünü) olayını, Sarıkamış
sonrası, cephe gerisini temizlemek için ALMAN GENELKURMAYI’NIN TAVSİYE ETTİĞİNİ”
söyledi.
Tarihçi Prof. İlber
Ortaylı, bir grup yazar ve akademisyenin Ermenilerden özür dileme girişimi
konusunda “Böyle özür olmaz, özür devletten devlete olur” dedi. Halen müdürlük
görevini sürdürdüğü Topkapı Müzesi’nde sorularımızı yanıtlayan Ortaylı, Ermeni
sürgününü o sırada askeri gerekçelerle Alman Genelkurmayı’nın tavsiye ettiği
görüşünü vurguladı. Ortaylı 35 yıldır bu konu gündemde olmasına rağmen,
Türkiye’nin Ermenice bilen konusuna hâkim Ermeni uzmanı yetiştirmemesini de
“ağır bir ihmal” olarak niteledi.
Prof.
Ortaylı bu konudaki sorularımızı şöyle yanıtladı:
-Sayın
Ortaylı, bir grubun Ermenilerden özür girişimi hakkında ne diyorsunuz?
Ortaylı-
Özür devletten devlete konuşulacak iştir. Bir takım adamların kendilerini
milletin temsilcisi yerine koymaları geçerliliği olan bir işlem değildir.
Ermeni devleti ile görüşülür bu işler. Diasporadaki bazı Ermenilerle, buradaki
adamların yaptıkları işler kimseyi ilgilendirmiyor. Ermenistan var
ortada, bunu onunla konuşacaksın. Ermenistan’la temas olursa öyle başlar
bu işler. Devletler tartışır böyle işleri. Ayağa düşecek konular değil bunlar.
Ayağa düşerse ne olur? Hiçbir netice alınmadığı gibi, insanlar birbirine düşman
olurlar.
Kutuplaşma
da artar.
-Peki
bu özür işine girişenlerin amacı nedir sizce?
Ortaylı-
Onların problemleri ayrı. O beni ilgilendirmiyor. ne istiyorlar bilmem. Onların
hangi tutku ile hareket ettiğini bilemem. Ama işte kalkıp da TANER AKÇAM’IN
KİTABI demesinler. Onu gerekçe göstermesinler. O kitabın BİLİMSEL BİR
TARAFI YOK. O KİTAP SAMİMİ BİR KİTAP DA DEĞİL. Hiçbir şekilde güvenilemez. Tez
mez diye de savunulamaz.
-Peki
Ermeni tarihçilerle bu konuda bir temas oldu mu?
Ortaylı-Benim
katıldığım herhangi bir şey olmadı. Ama bu konuda Ermenistan’la Türkiye’nin
bilim çevrelerinin, establishment’in yani, Oturup karşılıklı konuşmaları,
çalışmaları, tartışmaları lazım. Devamlı çalışmaları, görüşmeleri lâzım, devlet
var karşında. Yani böyle özürdü, genosiddi gibi şeylerle olmaz. Bir takım
adamların ortaya çıkması ile olmaz. Kim kimi tanıyor? Kim kimi temsil ediyor?
Kimin adına konuşuyor? Amerika’daki kim yani? Orada 50 tane Ermeni kuruluşu
var. Hangisi ne diyor?
ERMENİ
KONUSUNDA ‘GENOSİD’ TANIMI İÇİN NE DİYORSUNUZ?
Ortaylı-
Genosid değil tabii. Genosid devamlılık isteyen bir süreç. Osmanlı’da böyle bir
şey yok. Böyle bir kültür yok. Millet-i sadıka demiş Ermenilere. Yaşam biçimi
iç içe.
Almanların yaptığı ile
bu iş aynı mı. Bu ALMANLARIN KENDİLERİNİ TEMİZE ÇIKARMAK İÇİN YAPTIKLARI BİR
ŞEY. Yani herkes böyle bir şey yapıyor. BİZDEN EVVEL TÜRKLER YAPMIŞTI,
diyebilmek için çıkarılan bir şey. Yarın kalkacak, Amerikalılar yaptı diyecek,
öbür gün kalkacak Ruslar yaptı Ukrayna’da diyecek. Bunu yayacak böyle. Bir sürü
kitap çıkmaya başladı. Stalin’in Yahudi katliamı diye. Bir anlamda yaymak
istiyorlar. ‘ENDÜSTRİ DEVLETİ İŞÇİ SINIFINI EZER’ gibi bir tez haline getirmek
istiyorlar. Universal bir şey haline getirmek istiyorlar.
ALMANLARIN ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ NE?
Ortaylı-
Zaten o sırada (1. Dünya Savaşı sırasında) GENELKURMAY BAŞKANIMIZ ALMANDI. Bizim
Genelkurmay Başkanımız. Bronsart Paşa (Bronsart von Schellendorf). Ama Alman
Genelkurmayının adamı tabii. Onlarla yazışıyor. Onlardan emir ve telkin alıyor.
Buraya da telkin ediyor. Ermeni tehciri konusu da onların telkin ve tavsiyesi.
Ruslar ilerlerken Ermeniler cepheyi geriden vuruyor. Onların Ermenileri
sürmekte gerekçesi cephe gerisini teminat altına almak.
-Bu
konuda belge var mı?
Ortaylı-
Almanların askeri arşivlerinde bu konu mutlaka vardır. Ama ben ulaşamadım.
Bonn’daki araştırmalarım sırasında “Armenische Frage” (Ermeni sorunu) diye bir
dosya vardı kayıtlarda. Onu istedim. Gelmedi. ‘Yerinde değil’ dediler.
-Ermeni
tehcirinin Sarıkamışla bağlantısı var mı?
Ortaylı-Sarıkamış’ta
ordu yenildi. Orada birlikleri ricat ediyor. Ruslar ilerliyor. İlerledikçe
arkada Ermeniler var. Onlar yardım ediyor Rusların
ilerlemesine. Almanların tavsiyesi de cephe gerisinden Ermenileri
temizlemek.
-Tehcire
uğrayan Ermenilerin sayısı konusunda görüşünüz nedir?
Ortaylı-Rakamlarla
ilgili bir çalışmam yok, olmadı. Ama 1.5 milyon olmadığı çok açık. Hiçbir
istatistik 1.5 milyon Ermeni göstermiyor o tarihlerde. Böyle bir rakam
yok.
-Siz
bu konulari hiç Ermeni tarihçilerle konuştunuz mu?
-Hayır
konuşmadım. Tabii Türkiye gerekeni yapmamış. 35 yıldır bu dava gündemde. Ermeni
tetkikleri yok. Ermenice bilen akademisyen yetiştirmiyor.
Yani
böyle 10,15, 20 tane Ermenice bilen Ermeni uzmanın olur. Ermeni tarihini,
edebiyatını kültürünü araştırırlar, yazarlar. Bunların sözü ve tezi daha çok
dinlenir.
Yoksa
boş iştir böyle herkesin eline kalemi alıp yazması.
Tabii
şu da açık ki, bu tezi candan savunan insanlar oluyor, bu işten para kazanmak
isteyen insanlar oluyor. Bu da var. Onun için bunun uzmanının
yetiştirilmesi lazım. Aldırış etmediler. Türkler için böyle uzman muzman
çok önemli değil. Ne işe yaradığını anlamıyorlar. Yani bu işi çok savunan
birinin makalesine bakıyorsun, III. Nikola diye başlıyor mesela. Anladın
mı? Onun tezini dinlemez kimse. (Not: III. Nikola yok!)
Dil bilecek. İz bilecek.
Ermeni kitlesine, kültürüne katkısı bulunacak. Öyledir bu iş yani. 35 yıldır
yetiştirememişiz işte.
Yine
doğru dürüst kitap Esat Bey’in kitabı (Esat Uras). Sonra Esat’tan falan
arınarak Kamuran’ın kitabı (Gürün). Onu da basmıyorlar. Başka da doğru dürüst
bir kitap yok.
-Ermeni
konusunun arkasından tazminat ve toprak talebi de gelir mi?
Ortaylı- Gelir. Gün
gelir tazminat da talep eder. Şimdi etmeyeceğim diyor. Sonra eder. Yani
genosidi kabul ettirdikçe, onu da eder ilerde. Günün birinde yeri gelince!
-Bu
Ermeni konusuna daha geniş tarihi açıdan bakınca nasıl görüyorsunuz?
Ortaylı- 19.
yüzyılda milliyetçilik çıkıyor. Yunan ayaklanmasından sonra Ermeniler de
istiyor. Öyle bir hayal onlara da geliyor. Ha hepsi istiyor mu? Hayır.
Haşa. Ama o isteyen azınlık kuvvetleniyor, harekete geçiyor. Adam öldürüyor,
etnik temizlik yapıyor. Berlin Kongresi’ne( 1878) heyet yolluyor. Islahat
tedbirleri ile birlikte böyle kışkırtmalar, kavgalar başlıyor. Ermeniler o
bölgede Kürtlere, Çerkeslere karşı da çeşitli hareketlere girişiyorlar.
Nihayet 1914
yılında İstanbul’da Yeniköy Anlaşması yapılıyor. Büyük devletlerle Osmanlı
arasında. Ermeni ıslahatı için. Bir nevi muhtariyet demektir o. Doğudaki 6
vilayete mali, kültürel muhtariyet veriliyor. Ermenilerin ağırlıkta olduğu
yerler. Vali de Norveçli olacak. Tarafsız olacak diye öyle
isteniyor. Harp çıktı. Harp çıkmasa o sene gidiyordu bu iş.
Berlin Kongresi’nden
beri (1878) Makedonya muhtariyeti ile Ermeni muhtariyeti sürekli gündemdeydi.
-Bir
de Hamidiye alayları meselesi var
Ortaylı- Kürtler
Ermeniler o bölgede birbirlerini kesiyorlar. Hamidiye alayları bir nevi
meşruiyet. Kürtleri kontrol etmek için. Abdülhamit Ermenileri de kontrol
ediyor. Kürtleri kontrol etmek için de böyle bir mekanizma
çıkarıyor. Hamidiye alayları ile de katliam artmış değil. Ortalık düzene
giriyor. Ortaya çıkan o yani. Emir dinleyen bir alay ortaya çıkıyor.
Yoksa başıboş tamamen. Kürtler bir yerde intikam alıyor. Orada başladı ya
Ermenistan’da etnik temizlik Berlin Kongresi’nden sonra. Ermeni ayaklanmaları
arttı. Kürtler Ermenilerin taleplerine muhatap oluyorlar o yıllarda. Tabii
reaksiyonları da sert oluyor.
-Ermeni
tehciri bu tabloda nereye oturuyor?
Ortaylı-
Bu imparatorluk parçalanıyor. O parçalanmalar sırasında ayaklanmalar oluyor.
Ayaklanmalara en başta tahammül ediliyor. Zaten o sırada çok dış kontrol
altındasın. Ama harbe girdiğin zaman iş değişiyor. İşte orada Bronsart
Paşa bile ‘Bunları sürün buradan’ diye tavsiyede bulunuyor. Genelkurmayı
Almanların. Yoksa her cami çıkışı adam öldürüyor Ermeniler. Kavga
çıkarıyorlar. Dolu Yıldız arşivleri. Yani adam ayaklanma ve iç harp halinde
artık. Ermenistan istiyor.
Bu
davaya inanmayan Ermeniyi de temizliyor kendisi. Bir de öyle bir şey de var.
Dışardan gelen komitacı da çok. Hınçaklar, Taşnaklar. Basıyor, bomba
atıyor. Ama harp çıkınca işler değişiyor. Ben sana gösteririm haline
geliyor. Ermeni tehciri karşılıklı kanlı, hazin olaylarla dolu... Buna
karşı Ermeni sürgünü sırasında komşusunu, Ermenileri çok koruyan da var.
Saklayan var, koruyan var, evlenen var. Çok var böyle. Bugün artık Ermenistan
devleti var. Bu işler devletlerarasında yürütülür, orada görüşülür. Aklıselimle
görüşülür. (*) Kerem Çalışkan, Prof. Dr. İlber Ortaylı ile röportaj, 23.12.2008)