Cemal
ÇALIŞKAN
Peygamberimiz Cebrail kalbime şu bilgiyi
getirdi:
"Hiçbir kimse rızkını tüketmeden Ölmeyecektir. Şu halde Allahtan korkunuz ve rızkınızı güzel, meşru yollardan talep ediniz. Rızkını gecikmesi sizi Allah’ın emirlerini çiğneyerek onu elde etmeye itmesin. Çünkü Allah’ın katında bulunanlar ancak Ona itaatle elde edilebilir”.
"Hiçbir kimse rızkını tüketmeden Ölmeyecektir. Şu halde Allahtan korkunuz ve rızkınızı güzel, meşru yollardan talep ediniz. Rızkını gecikmesi sizi Allah’ın emirlerini çiğneyerek onu elde etmeye itmesin. Çünkü Allah’ın katında bulunanlar ancak Ona itaatle elde edilebilir”.
Bu vahye inananların çoğu, Kendim de dâhil
ederek insafla yazmaya çalışayım. Neden hakkımız olmayan şeyleri çeşitli
kılıflar altında kendi hakkımızmış gibi malik olmaya çalışıyoruz. Sonrada
haramla beslediğimiz aile üyeleri bize isyan edip edepsizlik yapınca
üzülüyoruz. Üzülmen gerekeni bilmiyorsun. Ne adına olursa olsun hakkın olmayan
hediyeyi sahip olduğunda sevinmek yerine şeytana itaat ettiğin için
üzülecektin. Bu türlü davranışları yeniden sorgulamalıyız.
Peygamberin getirdiklerine inanıyor gibi yapıp,
haksız şeyi menfaat edinirken unutuveriyoruz. Bunun doğru olduğu konusunda
dinden hüküm uyduruyoruz.
Bu açgözlülük niye? Ahirette yükümüzün
ağırlaşmasını ve ağır sorumluluk mu istiyoruz? Devlet kademesinde hediyeleşme
ismi altında haksız kazanç istismarına neden vasıta oluyoruz. Bunların
arkasından gelecek olan haramı söyleyelim, kamu malına el uzatmak olur.
Tecrübeler bunu göstermiştir. Halimize bakalım Allah aşkına! Kutsallarımızı en
ufaktan en büyük görevliye kadar istismar etmeyenler kaçımız kaldı?
Elli
yılı aşkındır, dindar muhafazakâr kesim devleti ve ülkeyi yönetiyor. Görev
almadan önce saf ve hizmet aşkına devam ettiremediğimiz ve çok çabuk
bozulduğumuz görüldü. Hala kendimizi sorgulayanları kınamaya hakkımız var mı?
Peki diyanet görevlileri kendi arasında hakkı niyetli mi davranıyorlar? Zaman
geçtikçe, ekonomik durumu düzelttikçe hediyeleşme hırsızlık boyutlarına
erişti. Bunun acısını çocukları
çekecekler, zaten kazalarda basından öğreniyoruz. İbret almak yok mu?
Bunu peygambere dayandırmaya çalışıyorlar.
Vicdanları tatmin oluyor mu? Devlet memuru görevi olan işi, yaptığı için kişiden hediye alması helal olur
mu? Devleti ehil olmayanlara teslim
etmesi nasıl caiz olur? Bu
menfaat şebekeleri Osmanlının bel kemiği olan yeniçeri ocağını bu yolla
yozlaştırdı. Hz. Osman’a Müslümanlar bu yönüyle olumsuz düşüncelere
yoğunlaştılar. Bundan sonra devleti
ayakta tutan ordu bozuldu, ayak takımı asker oldu. Kanuninin damadı olan Sırp
asıllı Rüstem Paşa eliyle ilk kez devlete rüşvet sokuldu. Makamlar para
karşılığında satıldı. Duyumlarımıza göre günümüzde bunun başka türlüsü yapılır
oldu. Nasıl Osmanlının en parlak dönemi yolsuzlukların gölgesinde tarihe mal
olduysa, en büyük kalkınmanın yapıldığı söylenen günümüzde de bal tutan
parmağını yalar oldu.
Nasıl üçkâğıtçılık
Mesele büyük şehirlerde bir takım insanlar
yetmiş beş milyonun hakkı olan devlet hazinelerine belediye görevlerini de alet
ederek gecekondu yaptılar. Yapılan
gecekonduları meşrulaştırmak için aceleyle ortasına birde “cami” yaptılar.
Bu hem dinen hem de kanunen memnu olanı yaptılar. Bu cami takva üzere mi
kuruldu? Bakın yapılan dini hizmetlerin çoğunluğu böyledir. Neden toplum
ahlaksız deniliyor. İşte cami yapımından başlamak gerekiyor. Caminin yanına
kaçak yapılan cami lojmanına hiçbir Belediye yıkmaya cesaret edemiyor. Çünkü
”din” düşmanı yaftası yemekten korkuyor. Hadiste ”kim ki haksız olarak
başkasına ait yerden bir şey gasp etse, kıyamet gününde gasp edilen yer ile o,
yedi kat yere batırılır." buyruldu. Bu yapılanlar sağlıklı işler değildir.
İslam tarihinde “Mescid-i Dırar” ismiyle maruf
olan ilk camiyi Allah’ın emriyle yıkan peygamberimiz olmuştur. Tövbe süresi
107-108 “ …Mescidi yapanlar biz iyilikten başka bir şey istemedik. Diye yemin
ederler… Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder… “Bazı dini
girişimlerde ortak niyet dünyevi çıkardır. Niye bütün devlet kurumları
ilçelerde Kaymakamlık binasın iken, sadece Müftülük siteleri yapılıyor. Bunun
dini hizmete katkısı nedir? Müslümanlar ilk günden itibaren takva üzere kurulan
camilerde namaz kılıyordu. Çamlıca’daki
yapılan cami, işadamlarından zorla alınan bağışlarla yapıldığı söyleniyor.
Takva bunun neresindedir?
Görevliler memurlar:
Peygamberimiz sahabeden birine zekât
toplaması için görev veriyor. Zekât toplamaktan dönen kişi, zekâtı verdikten
sonra verilen hediyelerin bir kısmını efendimize, bir kısmını da kendisine
alıyor. Efendimiz adama Sen evinde oturup bekleseydin, bu hediyeler sana
gelecek miydi? Der. Hem kendisine
verilenleri hem de memurundakileri alarak Beyti’ül Male kayıt yaptırır. Kendi
yanlışlarına göz yumarak diğerlerinin yanlışlarını büyüterek cezalandırmak bir
Müslümana yakışmaz. Çünkü Allah kendi aleyhinize anne-babanız ve akrabanız aleyhine
bile olsa, doğru şahitlik yapmaktan kaçınmayın ”buyuruyor. Diğerinde” bir kavme
olan düşmanlığınız onlara haksızlık yapmanıza neden olmasın.” buyurur. Niye
sadaka ve zekât verecekler Müftü, cami, kuran kursu, imam hatip ve ilahiyat
fakülteleri arar. Başka yerlere verse
kabul olmaz mı? Bunu da anlamak mümkün
değil. Hani dinde
ruhbanlık yoktu. İşte ruhbanlık oluşmuştur.
***
SEVGİ
VE YERGİDE ÖLÇÜYÜ KAÇIRMAYALIM
Cemal
ÇALIŞKAN
“Ey inananlar! Allah için daima doğru hükmedin.
Adaletle tam tanıklıkta bulunun. Bir kavme olan kininiz sizi adaletli hüküm
vermekten alıkoymasın…”maide 8
“Sanatçılar
gerçekleri söylemek için yalanlar kullanır, polikacılar ise, gerçekleri örtmek
için kullanırlar.” alıntı.
İşte bu alıntıdan hareketle ülkede yaşananları
dikkatle izlerken insanların bir birinin kuyusunu kazmak için söyledikleri
yalan sözleri duydukça, üzülmemek elden gelmiyor. İki Müslüman grup bir birine
öyle sözlerle birbirlerine girdiği ki, bu işe taraftar olan hocalar da karıştı.
Normal Müslüman hangi grubun imamına inanacaktır? Hangisi yabancılarla
işbirliğinde, hangisi ülke için daha tehlikelidir?
Said’i Nursî’yi hatırlayalım.
Mecliste
bir hoca efendi, kendi partisinin Batılını müdafaa etmek için dine uygun
düşmeyen sözlerle, dini de kullanarak, öbür Haklı olan hoca efendi aleyhinde
konuşmalar yapıyor. Bunu görünce “siyasetten nefret ettim, meclisten kaçtım ve
siyasetten ölünceye kadar uzak kaldım” dediğine şahit oluyoruz. Günümüzde
kendisini din âlimi sanan ne çok insan, siyasilerin dini kullanarak kendilerini
haklı çıkarmak adına muazzez dinin ayetlerini bolca kullanmaktan utanmıyor ve
kaçınmıyorlar. İşte dinin dünyaya alet edilmesinin tehlikesi açıkça ortada
görülmektedir. Bu gidişle ülkemizin bir Ortadoğu ülkesine benzemesi çok da uzak
sayılmamalıdır.
“Efendimiz”
“Bir insanı severken ölçülü sevin bir gün olur
düşmanınız olabilir, kötülediğiniz insanı da ölçülü kötüleyin bir gün gelir,
dostunuz olabilir ”buyurmuştur. Böylece atalarımızın dağ dağa kavuşmaz, ama
insan insana kavuşur, sözünü de unutmayalım. İnsanlar akrabasına, köylüsüne,
komşusuna öyle laflar ediyor ki, sanki bir daha yüz yüze gelmeyecek şekilde.
Modern hayatta, insanların en önemli dikkat edecekleri konular arasına bunları
da saymalıyız. Çünkü günümüzde hayat o kadar hızlı akıyor ki, insanlar günde
birkaç kere değişik kalıp -huy ve karaktere bürünebiliyor.
Allah Tahrim süresinde:
Kâfirlere misal olarak, kâfir olan ve kocalarına
hainlik yapan Nuh’un ve Lut nebinin hanımlarını veriyor. Peygamberlerin kendi
eşlerine bile hiçbir faydası olmayacağını bildiriyor. Müminlere de misal
olarak: firavunun hanımı Asiye’yle, Hz. Meryem’i vermektedir. Bu örnekler
üzerinde düşünmemiz gerekir. Bunların seçilip örnek verilmesi boşuna değildir.
Firavun ve Avenesi Musa’yı öldürmek isterken:
”İçlerinden imanını gizleyen inanmış biri, siz
bir insanı rabbim Allah dediği için mi öldürüyorsunuz? Onun söyledikleri
başınıza gelmezse, onun yalanı kendi aleyhine olur, Fakat onun söylediklerinin
bir kısmının başınıza gelmesi halini düşününüz." demişti. Bu konuyla
ilgili tefsirlerde Hz. Musa’nın amcazadesi “Karun’da” Firavun ve veziri
Haman’la işbirliği yaparak Hz. Musa’ya düşmanlık yapmıştır. Tıpkı Peygamberin
amcası, Ebu Leheb’in Mekkeli Müşriklerle düşmanlık cephesinde yer alması gibi.
Bütün
bu tarihi olaylar ve peygamberlerin hayatları, bizlere taraftarlık yaptığımız
partinin düşmanlarla işbirliği yapabilir konusunu aklımıza getirmemizi
düşünmeyi gerekli kılmaktadır.
Paralel dedikleri yapı diyor ki, bunlar küfür
mucididir sayılırlar. Tam bir yıl içinde dört yüz çeşit küfürle bize
saldırdılar. Dünyanın lanetlediği Ne Lenin, ne de Hitler öldürdükleri insanlara
bunlar kadar gaddarca hakaretamiz küfür etmemişlerdir. İktidardakiler de bunlar
bizim iktidarımıza göz dikmişlerdi. Ama arkadaş hırsızlarını niye koruyorsun?
Her ikisi için de yakinen bilgimiz meçhul. Fakat feraset ne diyor onu dinle!
Hırsızları yakalayan polisler ve savcı ve hâkimlere yapılanlar!
Bir Evliya;
“okuttuğu öğrenciler, hakikate ulaştıkları
makamda, hocalarının “Şaki olduğu yazısını” görünce etrafından birer birer
giderler. Sadece bir tanesi kalır. Kalan öğrencisine hoca “sen niye arkadaşlarınla
gitmeyip kaldın ”der. Hocam ben bu seviyeye senin yardımınla hakikate ulaşıp
geldim. Vefasızlık yapıp gitmeyi uygun görmedim ”der. Hocada öğrencisine “oğlum
ben o Şakilik yazısını kırk yıldır görüyorum. Fakat Onun kapısından başka bir
kapı var mı? Gidip başvurup yalvarayım diye cevap verir. Allah sabahleyin
“Şaki” yerine SAİT yazısını yazar. Vefalı olmak bir meziyettir.
Kader
arkadaşlığımızı terk etmemek vardır. Yaratılış bir ağaç ise, dua da o ağacın
meyvesidir. Şükürsüzlük, ikram sahibini yalanlamaktır. Nankörlüktür. İnsanla
hayvan arasındaki fark, şükürdür. İnsanın şükrünü bilinçli yapmasıdır. Allah
kabul etmeyeceği “duayı” kuluna nasip etmez denmiştir. İdeal, çile çeken, zaman
zaman nefsin isteklerine karşı direnen insandır. Bir gün Cebrail elinde Tuba
yapraklarıyla dikilmiş, bir hırka ile peygamberimize gelir. Bu sana hediye
gönderildi. Önce sen giy sonra da bir başkasına hediye et dedi.
Efendimiz aldı giydi.
Bir
müddet sonra huzurunda bulunanlardan önce Ebu Bekir’e seslendi. Bunu sana versem,
bununla ne yaparsın? Cevap verdi, Ya resulullah giyer ve onunla insanları
hakikate bağlı olmaya, dostlarına sadık kalmaya çağırırdım. Ardından Hz. Ömer’e
sorar” o da, Ey Allah’ın sevgilisi onu giyer ve onunla insanları adaletle idare
ederdim ”dedi. Sonra Hz. Osman’a sorar Oda
“Onu giyer ve onunla insanları edebe ve hayâya çağırırdım ”der. Sonunda
Hz. Aliye sorunca” Ya Resulullah” onu giyer ve onunla insanları marifete davet
eder ve kusurlarını örterdim ”deyince efendimiz hırkayı Hz. Aliye verir. İllaki EDEP!