[Ozel-Buro-Istihbarat]
CIA DOSYASI:
SİBEL EDMONDS, CIA'NIN ERDOĞAN'I NASIL ÇÖZDÜĞÜNÜ ANLATIYOR
Uzun süre
Türkiye'de yaşadım ve Türkiye iç politikasını çok yakından takip ediyorum. Ve
doğrusu, benim FBI muhbirlik davamın konusu aslında ABD-Türkiye arasındaki
gizli görüşmeleri deşifre etmemden kaynaklanıyor.
Bu yüzden
hem ABD'de, ABD çıkarlarına zarar verdiğim, hem de Türkiye'de Türkiye
çıkarlarına zarar verdiğim gerekçesiyle iki ülkede de tamamen dışlandım.
İnsanlar
Twitter üzerinden, sıradan vatandaşlar, soruyorlar, "Erdoğan hakkında
düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz", yazdığım makalede bunu
yapmaya çalıştım, ve insanların konuyu doğru anlayabilmesi için, ciddi bir
tarihi arkaplan bilgisi vermek zorunda kaldım.
İnsanlar
şaşırıyor, Erdoğan önceleri bir melekken, nasıl oldu da ABD için şimdi bir
şeytan, bir düşman haline gelebildi, bu sistem nasıl çalışıyor? CIA'nın kukla
hükümetler kurduğu, onları kullandığı, ve ardından bir gecede onları nasıl
yokkettikleri bilenen bir gerçek. Aynı şey Erdoğan'ın da başına geliyor.
Ah evet,
bu durum pek çok Amerikalı'ya Donald Rumsfeld'in Saddam'la tokalaştığı o
unutulmaz görüntüleri, ve daha sonra gözden düştüğünde işgal ve yokedilişini
hatırlatıyor.
Aynı
süreç, Erdoğan'la ilişkilerde de açıkça görülüyor.
Ve
Erdoğan'ın tasfiye süreci Gezi Parkı olayları ile başlamış gibi görünüyor,
ancak makalenizde de belirttiğiniz gibi bunun çok daha geniş çaplı, farklı
nedenleri var. Örneğin daha önce Bir Gladyo Projesi: Fetullah Gülen
röportajımızda anlattığınız gibi Gülen'le de bağlantılı.
Peki, bu
değişimin nedeni nedir? Erdoğan neden gözden düştü?
Evet,
bütün bunlar bana göre Gülen ve Erdoğan arasındaki kavgayla başladı. Gülen
cemaati AKP'nin hükümet olması için çok ciddi destek verdi, Erdoğan ve Gül'ün
bütün bürokratları Gülen cemaatinin desteğiyle geldi o noktalara.
Ancak
burda şuna dikkat etmek gerekiyor, Gülen sadece bir sembol. Asıl önemli olan ve
işi yapan Gülen markası. 1997'den sonra CIA Gülen'i oyuna dahil etti. Gülen
Türkiye'de şeriat düzeni kurmak istiyor ve suçlarından dolayı aranıyordu. CIA
onu ABD'ye getirdi ve ne tesadüf ki CIA merkezinin hemen yanı başında bir eve
yerleştirdi. Gülen şu anda 15 yıldır ABD'de yaşıyor ve 20-25 milyar dolarlık
bir ağı kontrol ediyor ve kimse gerçekten bu paranın nerden geldiğini bilmiyor.
Bu Gladyo A planı idi.
Gülen'in
ABD dışında CIA ile birlikte açtığı okullar, camiler, medreseler birer birer
kapatılıyor çünkü bu ülkeler, Gülen cemaatinin varlığının kendi ülkelerinin
ulusal güvenliğine bir tehdit olduğunu, CIA ile ortak operasyonlarda kullanıldığını
kavradılar.
Gülen
cemaati ve CIA bununla kalmadı tabii ki, Türkiye'de büyük bir medya ağı
kuruldu, satın almalar yoluyla, polis teşkilatına, hukuk, ve askeri alanlara
sızdılar. Ve işte bu güç ağı, yani Gülen ve CIA ortak hareketi, Erdoğan'ı
parlatarak hükümete taşıdı.
Aslında
97'de Erdoğan'ın üyesi olduğu parti askerlerin müdahalesiyle kapatılmış,
Erdoğan hapse atılmış iken, 2002'de bu kez askerler geri adım attı, sessiz
kaldı ve Erdoğan'ın başbakan olmasına izin verdi. Peki 1997-2002 arasında
değişen neydi? Evet, artık Gladyo B planına geçilmişti, Gülen ABD'deydi artık.
Erdoğan o
sırada değişmiş, aşırı güven kazanmış, beslenmiş, ve artık "bu imama artık
boyun eğmek zorunda değilim, halk beni seviyor ve ben ne dersem
inanıyorlar" demeye başladı. "İmam kabul etse de etmese de ben kendi
istediklerimi artık özgürce yapabilirim" diyordu.
Erdoğan'daki
bu aşırı güven sadece bir neden. Diğer bir neden de Erdoğan'ın İsrail'e karşı
sert tutumu, sözünü geçirebiliyor görüntüsüydü. Türkiye'deki bütün partilere,
medyaya rağmen bunu eleştiren de ne var ki Fetullah Gülen'di. Ve bu arada, bir
yan not olarak şunu söyleyeyim ki, Gülen'in ABD'deki en büyük destekçisi de
ordaki Yahudi lobisiydi. İsterseniz Google'a gidip, en büyük yahudi lobisi olan
Aipac'i, ya da atc'yi sorgulayın "Gülen Aipac" şeklinde.
İlginç
olan bir İslam Mollası, İmamı olan Gülen (!), Yahudi lobisi tarafından
destekleniyordu.
Tek başına
bu durum bile, insanların Gülen hakkında şüphe duyması, soru sormaya başlaması
için yeterli bir nedendir.
Bu da
Erdoğan Gülen arasındaki kavganın ikinci nedeniydi, yani Yahudi lobisinin
desteklediği Gülen, Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert çıkışlarını doğru
bulmuyordu.
Ayrılık
çanları çalmaya başlamıştı. Ve ardından Suriye konusu geldi. Türkiye, AKP
hükümeti Suriye'deki muhalifleri eğitiyor, silahlandırıyor, ve bütün bunlar ABD
tarafından, İncirlik üzerinden yönetiliyordu.
Buraya
kadar her şey yolunda gidiyordu, ABD emrediyor, Erdoğan uyguluyor, Esad'ın
devrilmesi için gereken herşey yapılıyordu. Ancak beklenmedik birşey oldu,
ABD'de Esad'a uygulanan şiddet, saldırı hoş karşılanmamaya başlandı. Obama bu
konudaki desteğini yitiriyordu. Ve tam bu noktada Rusya'nın devreye girmesi
ABD'yi geri adım atmak zorunda bıraktı.
Ve işte
tam bu sırada, Erdoğan'ın uyguladığı ABD emirleri Türk halkı tarafından
sorgulanmaya başlandı. Türk halkı olanlardan, yapılanlardan hiç de memnun
değillerdi. Çünkü Türkiye Suriye ile, Esad ile son derece iyi ilişkilere
sahipti, ayrıca, Suriye müslüman bir komşu ülkeydi.
ABD geri
çekilince, Erdoğan tamamen ortada kaldı. Artık halkı arasında popüler değil,
nefret edilen bir lider olmaya başlamıştı. ABD artık verdiği sözleri tutmuyor,
Erdoğan'ı tamamen yalnız bırakıyordu ki bu da Erdoğan'ı oldukça
sinirlendirmişti. Bu da üçüncü bir neden oldu.
Bu noktada
başka bir olay patlak verdi; Gezi Parkı olayları. Gülen, Erdoğan'la
aralarındaki kavgada, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istedi. Ve Gülen protestolara
kendi cemaatinden insanları soktu. Erdoğan başına neler geleceğini anlamıştı.
CIA ve Gülen işe el atmış, protestolarda aktif rol oynamaya başlamıştı. Erdoğan
bunu net olarak görüyordu.
Şüphesiz
Gezi Parkı olayları gerçek halk tarafından başlatılmıştı, ancak CIA'nın
kontrolündeki Gülen cemaati bunu, bu fırsatı değerlendirmekte gecikmemişti. Ve
eş zamanlı olarak ABD ve Avrupa basınında Erdoğan "diktatör" olarak
anılmaya başlandı. Erdoğan'ın El Kaide ile ilişkileri ortalığa dökülmeye başlandı
ki, El Kaide'nin de ne tür bir operasyon olduğunu biz açıklamaya, deşifre
etmeye daha önce çalışmıştık. Erdoğan artık El Kaide'nin parasal kaynak
sağlayıcıları ile bağlantırılıyordu. Ve bütün bunlar, bu operasyonlar CIA
tarafından yönetiliyordu.
Peki,
bütün bunlar gayet açık, anlaşılabilir ancak benim kafama takılan soru şu,
Gülen'le, daha doğrusu;
"CIA
ile Erdoğan arasında bir sorun varsa eğer, bu sorunun nedeni nedir, CIA
Türkiye'den, Erdoğan'dan ne istiyor?"
Erdoğan,
AKP sadece birer sembol, tıpkı diğer ülkelerdeki kukla hükümetler gibi, Obama
gibi, George Bush gibi. Asıl önemli olan, bu sembolün arkasındaki güç, yani
CIA, yani ABD Silah Sanayi. CIA'nın yapmak istediği, söz konusu ülkeyi tamamen
kontrol altına almak, iç ve dış politikasını yönetmekti, ki son derece düzgün
bir şekilde çalıştı, diledikleri kukla hükümeti, yani Erdoğan'ı getirmeyi ve
uzun süre hükümette tutmayı başardılar.
CIA'nın
planı, Türkiye'yi bir model ülke olarak kullanmak, ve diğer ülkeleri de aynı
şekilde hizaya getirmekti, Ilımlı İslam projesini Orta Doğu'da uygulamaya
geçirmekti. Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA arasındaki sorun, bu planları
aksatıyordu. CIA, kullandığı kuklalarından birinin (Erdoğan) kontrolünü
kaybediyordu, bu arada Gül'le hiçbir sorunları yoktu. Gül iyi bir uşak (bu
kelime aynen kullanılıyor görüntülerde) olmuştu, emirleri harfiyen uyguluyordu.
Erdoğan
boyun eğmeyeceğini göstermek için, bir mesaj vermek için şunu söyledi;
"Milyarlarca dolarlık silah alımlarını sizinle değil, ABD ile değil,
Çin'le yapacağım".
Bu ölümcül
bir hataydı, bu ABD ve NATO'nun en üst düzey kurallarından birinin ihlali
anlamına geliyordu, yapılabilecek son şeydi. İşte bu, NATO ve ABD Silah
Sanayisini çileden çıkardı.
Ve Erdoğan
daha da ileri giderek, AB'ye girmek için yıllardır beklediklerini ve bunun
gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay Birliği'ne katılmak
istediğini söyledi. Ve resmen başvuruda bulundu. Ve bu davranış yine,
çiğnenebilecek en son kurallardan biriydi. Bir kukla, kukla oynatıcısına karşı,
sahibine karşı isyana kalkmıştı.
İşte
bunları yaptığınızda, son kullanma tarihiniz dolmuş demektir. kim olursanız
olun artık bitmiştir. Ve ABD'nin uygulayacağı cezanın diğer ülkeler için
ibretlik olması gerekiyordu, çünkü bu durum başkaları tarafından örnek
alınabilirdi, bu risk göze alınamazdı.
Erdoğan'a
şu ihtimaller sunuldu, tabii bunları hiçbir yerde duyamazsınız;
Birincisi,
geri adım atacaksın, her şeyi geri saracak, İsrail'le ilişkilerini düzeltecek,
Çin'den silah almaktan vazgeçeceksin, Şangay'dan uzak duracaksın, Gülen'den
özür dileyeceksin, bu senin birinci seçeneğin.
İkinci
seçeneğin, sessizce istifa edip gideceksin. Çünkü biz hali hazırda senin yerine
gelecekleri belirledik (Ç.N: CHP!). şu ana kadar çalıp çırptığın paraları da
beraberinde götürebilirsin. Senden öncekiler de çaldı, sen de çaldın, ve
bunlarla İngiltere'ye gitmene izin vereceğiz.
Üçüncü
seçeneğin ise bizi beklemek olacaktır ki bu sana iki senaryo sunar; Kaddafi
gibi, Saddam gibi yok edilirsin, seni Taksim meydanında, Gezi Parkı'nda
öldürürüz. ikinci senaryo da, Mübarek gibi korkak bir şekilde teslim
olabilirsin, seni İngiltere'de bir hapishaneye atarız, yaşamının kalanını orda
sürdürürsün.
İşte şu
anda, Erdoğan bu seçeneklerle karşı karşıya. Bu seçenekler Kaddafi, Saddam ve
Mübarek'e sunulanlarla aynı, CIA böyle çalışıyor. Senaryolar o kadar aynı,
şaşmaz ve detaylarıyla benzer ki, insan neredeyse aynı şeyleri tekrar tekrar
görmekten sıkılıyor.
Ve birkaç
ay içinde sonucu göreceğiz, çünkü bu durum fazla uzun sürmeyecek.
Sibel
Deniz Edmonds is a former Federal Bureau of Investigation (FBI) translator and
founder of the National Security Whistleblowers Coalition (NSWBC). [publicize
twitter].[publicize
facebook].[category
istihbarat]
[tags CIA
DOSYASI, SİBEL EDMONDS, CIA, tayyip ERDOĞAN]