ERDEM
ÖĞRETEN BİR
DELİ’NİN
(!) HİKÂYESİ
Yurttaşsız Demokrasi/Çizgi Kitabevi
Bazen
normal olan anormalleşir. Herşey anormalleşince, normal diye bir şey kalmaz...
İstisnalar kaideyi (kuralı) bozmaz deriz... Bir de bakarız ki, istisnalar yaşam
biçimi olmuş, artık kuralı kaideyi kimse hatırlamaz olmuş...
Hukuk güya
vardır. Ama hukuk o kadar farklı yollardan ihlal edilir ki kalbura döner... Ama
yine de birileri çıkıp der ki, “hak var, hukuk var...” Hukuk, günümüzde en iyi
manipüle edilen alanlardan birisi... Baksanıza, herkesin hakimi, savcısı ayrı
neredeyse... “Benim hâkimim, benim mahkemem” sözlerini sık sık okuyoruz
basından...
Neyse,
bugün başka bir hikâye anlatacağım... Başlığa “Bir Deli’nin (!) Hikâyesi”
dediysem de, anlatacağım kişi deli falan değil... Fakat biraz öyle tanınıyor...
Birkaç yıl
önce, telefonla beni aradı bir kitabımı alıp halka dağıttığını falan söyledi...
Yani böyle bir konuşmaya “şok” olmazsınızda ne yaparsınız... Herkesin kitaptan
kaçtığı bir çağda, adamın biri yüzlerce kitap alıp dağıtıyor... Başka
yazarların kitaplarını da bana hediye etti.. E, tabi bu harekete bakıp adama
deli dersiniz... Halka niye kitap dağıtasın be adam?
Bahsettiğim
kişi, Bodrum Turgutreis’de yaşıyor... Adı, Galip Baran… Yetmişli yaşlarda...
Herkese göre O bir deli... Emekli olunca kendini toplumsal işlere adamış (!)...
Ama dedim ya çoğuna göre o bir deli...
Yaptığı
işlerden bazı örnekler anlatayım... Deli olup olmadığına siz karar verin...
Kendini “bilinçolog”
diye tanımlıyor.
Hatta kendini
“Bilinç Üniversitesi Rektörü” diye tanımlıyor.
Şu
kavramların güzelliğine bakınız… “Bencillik yerine, sencilliği içselleştirmeliyiz!”
diyor.
Mesela,
bütün yazarlara, sanatçılara, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına,
Genelkurmay Başkanına... Aklınıza hangi kurum ve yetkili gelirse, o kurum ve
kişiye mektuplar yazıyor... Bu mektuplarda, toplumsal sorunlara, haksızlıklara,
adalet arayışlarına yer veriyor ve bunları da yayınlıyor...
Mesela, “kırmızı
ışıkta dur!” kampanyaları düzenliyor... Birçok şehirde yanına aldığı gençlerle
halkın dikkatini çekmeye çalışıyor... Trafik kurallarına uymanın önemli bir
uygarlık göstergesi olduğunu anlatmaya çalışıyor...
Mesela,
yerlere “izmarit” ve diğer çöplerin atılmaması için kampanyalar düzenliyor...
Bunların çoğu yerel ve ulusal basında defalarca yer aldı...
Toplumsal
ve siyasal sorunlarımızın temelinde insani zaaflarımızın olduğunu herkese ve
heryere duyurmaya çalışıyor... O’na göre bütün sorunların kaynağında
“bencillik” var... Herkes, hoyratça kendi rahatı için başkalarını ve toplumu
feda edebiliyor... O halde çözüm nedir?
Çözüm,
günümüzde artık neredeyse hiç yaşamayan ve çoğuna göre “antikalaşmış” özverili
olma... Kendisinin ifadesine göre, “Sorun bencillik, çözüm sencillik”...
Eskilerin kullandığı kelimeyle “diğergamlık...” Kendinden önce başkasını ve
toplumun yararını düşünmek... Artık bu düşünce ve duygular, “antika...”
Eskiciler çarşısında ya bulunur ya bulunmaz... O yüzden de, böyle insanlar
deli...
Bırakın
özverili ve diğergam olmayı, insanların en kutsal duygularını kullanarak,
insanların varını-yoğunu elinden alan, kanını emen haşeratla dolu etrafımız...
Oysa, diğergamlıkta, bu toplumun neredeyse “kutsalları” arasında idi...
Bir de,
yaşadığı kentte bir “Belediye Takip Merkezi” kurduğunu söylüyordu...
Belediyenin kararlarını, etkinliklerini ve yanlışlarını izleyip halka
duyuruyordu... Elbette belediyeler böylelerini sevmez... Ama o kadar harika bir
fikir ki, keşke her kentte bir “Belediye Takip Merkezi” kurulsa... Halkın ve
devletin kaynaklarını, holdinglere, şirketlere ve bilumum akrabaya “peşkeş”
çekenlere göz açtırılmasa... Nerdeeeee....
Bahsettiğim
bu deli (!) diyojen gibi... Delice aydınlatma hummasına tutulmuş ve bir delice
şey daha yapmış... Okuyunca belki çok güleceksiniz ama, bana göre olması
gerekeni yapmış... Kendince sanal bir “Bilinç Üniversitesi” kurmuş ve kendini
onun rektörü ilan etmiş...
Bana göre
toplumdaki anormalliklere, bilinçsizliklere ve aptallıklara verilecek en güzel
tepki... Biraz Hoca Nasreddin tepkisi gibi... Adı bile muhteşem, “Bilinç
Üniversitesi.” Zaten bazı düşünürler, bu çağı “aptallıklar çağı” olarak
tanımlamıyor mu? Adeta uyuşturulmuş bilinçlerle varlığın ve yokluğun farkında
olmayan, hayatını sorgulama mecali kalmamış zavallılardan oluşan bir topluma
verilecek en iyi uyarı: Bilinç Üniversitesi... En fazla neyin eksiği yaşanıyor,
canım memleketimizde? Elbette, “bilinç!”
Bu adam,
evet deliliğe çok yakın... Ama, acaba yaptıkları ve söyledikleri kaybettiğimiz,
unuttuğumuz, üzerine asit döküp yok ettiğimiz, bizi biz yapan değerlerimiz
olmasın...
Çalmak,
çırpmak, kayırmak, rantiye ve şantiye kurmak akıllılık da, toplumu
bilinçlendirme çabaları delilik mi?
Kim bilir,
belki öyledir!
Kim deli,
kim akıllı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder