TEHLİKENİN FARKINDA OLMAK…
Emekli eğitimci – DENİZLİ
Mutluluklar paylaşılınca büyür, dertler paylaşılınca
azalırmış.
Ülkemizin ve bu ülkenin mutlak elamanı olarak içinde
bulunduğumuz durum gösteriyor ki; ve ne yazık ki; “dertlerin” paylaşımı daha
çok zorlayacak gibi görünüyor bizi…
*
Bilmeyenimiz yoktur, Pandora’nın kutusu öyküsünü…
Pandora, mutluluktan, acıya, sevgiye, hoşgörüye, kine,
nefrete, iyiliğe, kötülüğe, dostluktan savaşa, umuttan kaygıya… korkudan
cesarete… ne bulduysa doldurmuş bir kutuya götürüp teslim etmiş bir dostuna ve
sıkıca da tembihlemiş:
- Ben kutuyu teslim alıncaya kadar sakın açmayasın!...
Merak bu!... Hele bir de özel tembih varsa işin içinde; tut
ki dayanasın!...
Arkadaş da dayanamamış merakının gücüne, tembihe rağmen
açmış kutuyu, şöyle bir kenarından yavaşça…
Olanlar olmuş işte o an!... İyisi-kötüsü, hoşgörüsü-kini,
nefreti- öfkesi… mutluluğu-acısı kısaca ne varsa kutunun muhtevası,
fırlayıvermiş bir anda dışarı…
Tek bir şey kalmış içerde hapis: Umut!...
O gün bu gündür insanoğlu, bekçiliğini yapar olmuş umudun,
günün birinde kavuşmak dileğiyle umut sepetinde her ne var ise…
*
Bizlerde bu gün, bu ülkede, barış, huzur ve mutluluğun
bekçiliğini yapıyoruz, umut adına, Pandora’nın kutusu başında!..
*
Heyhat!... Boşuna mı acaba “umut” bekçiliğimiz deyip hayal kırıklığına
sürükleniyoruz günden güne!... Çığlığımız içimizde büyüyor.
Yitirilen hayatların kapımızı hergün hoyratça çaldığı bu
günlerde, “Oh!..Be!... Bu gün de sıra
bizde değil(miş)!” cümlesi insancıl bir teselli olabilir mi?
Manşetlerden düşmeyen kanıksanmış ölüm haberlerinin
müsebbibleri siyasetin hangi kirli elleri, kimlerin kirli emelleri!?...
*İstanbulda dinci saldırı:57 ölü…
Hızlı tren kazası: 52 ölü…
İstanbulda sel: 31 ölü…
Zonguldak, maden ocağı kazası: 30 ölü…
Rehhanlı: 52 ölü…
Soma: 301 ölü…
Ermenek, 18… Suruç; 34, Ankara 97… Ve arada sayılmadan
üçlü-beşli-tekli sayılmadan atlanan yüzlercesi…
“Vereceğiz; ne isterlerse vereceğiz!..” cümleleriyle
cesaretlendirilen ve ucu bölünmelere çıkacağı baştan belli aymazlık damgalı oy
avcılığının, başkanlığa giden yolları bir biçimde kapanınca, birilerinin bozulan
ihtiraslı kimyası 2 ayda 150’den fazla cana mal oldu!...
Kaç tanesinin faili buldu layığını…? Kaç tanesinin kırıldı
kirli elleri?... Kaç tanesinin koparıldı
nefret dilleri…? Kaç tanesinin ortadan kaldırılabildi bu ülke üzerindeki
tehlikeli emelleri?...
Oy uğruna feda edilince bunca canlar; korunup kollanınca
hukuku Habur kapısında arayanlar, muteber kişi sayılınca hukukla değil de
parmakla aklananlar… “istifa”nın erdemini istihzalı gülüşle alaya alıp
koltuğuna çivilenmiş bakanlar ve “saray”dan destek alanlar var oldukça, barışın kapısında, huzura giden yolda UMUT
bekçiliğimiz boşuna mı!?
-
Hayır!... Hayır!...
-
Tehlikenin farkında olmakla başlar çözümün ilk
adımı!...
-
7 Haziran olmadı… diyenlere inat!. İşte l Kasım.
-
Çözüme milat olsun!...
***
ZULÜMSE ÖLÜM,
KAHROLSUN BE GÜLÜM!...
Varsın kaderde var olsun ölüm…
Biz yaşarken gelemez be gülüm!...
Yaşamak hak, yaşatmak görev!...
Emir inmişse yüceden;
Ne
haltetmeye var öyleyse zulüm!...
*
Yükselmişken barışın çığlığı arşa,
Bu arzuyu ölüm
Silemez ki
gülüm!...
Erdemin ilkesiyse yurtta barış, dünyada barış,
Nedir bu ihtiras,
Nedendir bu
öfke, kimedir bu kin,
Daha ne kadar sürecek bu faşizan yarış!?...
*
Umut güneş, umut dağ, umut derya…
Altedemez bu gerçeği üçbeş palikarya!...
Kaç zaman engeldir bulut güneşe gülüm!...
Yastayız!... İsyandayız!...
Ölümden öte… hayındır zulüm!...
*
Her kahpece ölümle kapkara kesilir gönlüm,
Kahpece ölüm varsa,
Vicdan
susamaz be gülüm!...
*
Umut yarıda kalmışsa kahrolsun ölüm!...
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
11.Ekim 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder